Dağıt Çeviri İspanyolca
9,969 parallel translation
En azından arkanı toplamak kafamı dağıtıyor.
Al menos arreglar tu desastre me distrae.
- Sırf bu kağıt reçete sahtekarlığından reçeteli ilaçların yasak dağıtımından ve sahtecilikten seni hapse sokar.
Este papel por si solo constituye un fraude, distribución ilegal de medicamentos, falsificación...
Sen patronunun dikkatini dağıt, ben gerisini hallederim.
Solo distrae al jefe y yo me encargaré del resto.
Kağıtları dağıtın.
Pasen sus ensayos.
Açıkça belli ki buradaki varlığım dikkat dağıtıyor.
Está claro que mi presencia distrae.
- Sen dağıtıyorsun.
Tu abrevas.
Ve işte dağıtırsam o adam olamam.
Y no puedes ser ese hombre e ir borracho al trabajo.
Raylan, siyahi bir oğlanın Stillwater'dan getirdiği kaçak içkide efkâr dağıtırdı.
- Supe que no iba conmigo. Raylan solía bañarse en aquel whisky... que aquel chico de color traía de Stillwater.
Ben Orion'un dikkatini dağıtırım.
Distraeré a Orion.
İnsanlar dikkatimi dağıtıyor.
La gente me distrae.
- "Dağıtım yapma" sözünü yeğlerim.
Prefiero el término "redistribuir".
Bu büyü sadece 5 kitapta var. Hepsi de İrlanda Krallar Kralı tarafından dünyanın dört bir yanına dağıtıldı.
Solo cinco libros contienen ese hechizo, cada uno de ellos disperso por el mundo por uno de los Grandes Reyes Irlandeses.
Bize verilen bu yetenekler rastgele dağıtılmadı.
Estos dones que nos han dado, no fueron simplemente repartidos al azar.
Ofisime davet ettim ve ortalığı dağıtıyorsun.
¿ Te invito a mi oficina y haces un desastre con el lugar?
Tamam, şu resimleri dağıtın, bunu arabanızın güneşliğine koyun.
De acuerdo, pasen esto, pónganlo en su visera.
Esas olay bunların dağıtımı.
Es una cuestión de distribución.
Biz, Thomas Patrick Egan'ın Lobos'un New York dağıtıcısı yani sokakta bilinen adıyla Ghost olduğunu düşünüyoruz.
Creemos Thomas Patrick Egan es distribuidor de Lobos'Nueva York conocida en la calle como Santo.
Elimizde Bay Egan'ın kendi dağıtım ağında bizim için çalışan Nomar Arcielo'nun ölümünden sorumlu olduğunu gösteren güçlü kanıtlarımız mevcut.
Tenemos una fuerte evidencia para apoyar que el señor Egan es responsable de la muerte de un informante confidencial, Nomar Arcielo, quien trabajaba para nosotros dentro de la red de Egan.
Şimdi dağıtıcıyı Lobos'la buluşmaya giderken gördüm.
Recién vi al distribuidor entrar a la reunión con Lobos.
Bu teminat için de dağıtıcı işbirliği niyetinde olursa, Hakim de dağıtıcıya karşı yumuşak başlı olma eğiliminde. - Egan'a anlaşma teklif etmekten mı bahsediyorsunuz?
Y para tener esa seguridad, tenemos la voluntad de ser indulgentes con el involucramiento del distribuidor si coopera.
Son aldığım dağıtım da bitmeye yanaştı.
La última mercancía que recibí ya casi se agota.
Sayın Hakim, savunma makamı mahkemeden devlet makamının müvekkilimi Lobos'un varsayılan uyuşturucu ağının New York dağıtıcısı olarak göstermesini iptal etmesini ve ilgili bütün kanıtların ve tanıklıkların düşürülmesini istiyor.
Señoría, la defensa quisiera pedirle a la corte que suprima la identificación gubernamental de mi cliente como distribuidor de Nueva York por la alegada red de drogas de Lobos y de cualquier testimonio o evidencia relacionada.
Bardan nasıl garnitür dağıtıcıyı aşıracağım?
¿ Y cómo voy a robar el dispensador de guarniciones del bar?
Bütçenize bir milyon ekleyip dağıtımını üstleneceğiz.
y distribuir su película. Todo el mundo gana.
Ruhani dünyayla bağlantı kurmak kolay değildir. Dikkat dağıtıcı unsurlar varsa sürdürmesi de zor olur.
La conexión con el mundo de los espíritus no es fácil de lograr y es difícil de sostener si hay distracciones.
Lâkin buraya dağıtıcımla görüşmeye gelme işi, işte onu yapamam.
Pero esto de venir aquí a ver a mi distribuidor, no puedo.
Federallere göre, Lobos dağıtıcısıyla görmüşmeyi planlıyor Tommy Egan ile, 11.
According to the Federales, Lobos tiene previsto reunirse con sus distribuidores,
Federallerin elinde Lobos'un dağıtıcısıyla görüşme planı yaptığına dair bilgi varmış yarın Batı Yakasın'daki depoda saat 1'de.
Federales llegaron intel que Lobos está planeando reunirse con su distribuidor mañana a las 01 : 00 en un almacén en el West Side.
Az önce dağıtıcıyı Lobos'la toplantıya giderken gördüm.
Acabo de ver el distribuidor de entrar en la reunión con Lobos.
Eyvah, mekânı dağıtıyor.
Dios, está destruyendo el lugar.
Adamlarımız şu an kullanıyor. Emniyet birimlerine de dağıtıldı.
Nuestro operativos están usándolas ahora, y han sido distribuidas a las fuerzas de seguridad.
Milyon dolarlık bir şirkette yemek dağıtım işindeyim.
Distribuir alimentos para una gran empresa.
Pizza dağıtıyorsun.
Cuando tu entrega pizzas.
Milyon dolarlık bir şirkette yemek dağıtım işi yapıyorum.
Distribuir alimentos para una gran empresa.
İçten gelen bilgilerde iddia edilene göre Royce senatörlük ekibini dağıtıp tamamen adaylık ekibine odaklanacak. Ancak yine de resmi onay ya da basın toplantısı yapılmadı.
Fuentes fidedignas informaron a primera hora cuando saltó la noticia que Royce se ha desvinculado de parte de su plantilla y que se está centrando exclusivamente en formar un nuevo comité de campaña, aunque la confirmación oficial y la consecuente conferencia de prensa aún no ha sido anunciada.
Tam da mükemmel bir plana uygun mükemmel bir dikkat dağıtıcı.
La distracción perfecta para el plan perfecto.
Taşlar güvende kalmaları için dünyanın dört bir tarafına dağıtıldı.
Las piedras fueron dispersas en los cuatro puntos cardinales del mundo... ocultas de todo para salvaguardarlas.
Tabii hayatını balık yemi dağıtıcısı olarak geçirmeyi tercih edersen başka
A no ser que prefieras vivir como una alimentadora de peces.
Sonra onlar da onun dikkatini dağıtırlar.
Y lo distraerán.
Ben de zamanında pizza dağıtıcısı olacaktım güya.
Se supone que debo ser la entrega de pizzas, hombre.
Bizler umut dağıtırız, cehennem ateşini değil.
Damos esperanza, no fuego y azufre.
Ona yardım ediyorum... kask dağıtıp, yanlarında yürüyorum.
Yo la ayudo con eso... Sobre todo entregando cascos, caminando al lado de los caballos.
Silah dağıtıp senin vermeyeceğin kararlar verdim diye mi?
¿ Porque repartí armas y tomé decisiones que no habrías tomado?
O zengin suratını dağıtırsam doğruyla yanlışı sen de ayırt edemezsin.
No sabrías la diferencia entre correcto e incorrecto aunque lo pusiera frente a tu cara de rico.
Bu Harry, dağıtımcım.
Este es Harry, mi agente.
Pizza dağıtıyorsun değil mi?
Repartes pizzas, ¿ cierto?
Diğerleri onun dikkatini dağıtırken, bir kişi aşağı inip içki çalıp alt kapıdan çıkar giderdi.
Mientras algunos la distraían uno se escapaba y bajaba
Sen tavsiyelerini bilge bir kişi gibi dağıtıyorsun. Koula'm benim.
Y tú das consejos a diestro y siniestro como si fueras un hombre sabio.
Güçlü ol, tıpkı dağ gibi.
Se fuerte como la montaña.
Güçlü ol, tıpkı dağ gibi.
Se fuerte, como una montaña.
Tıpkı buz dağı gibi.
Es como in iceberg.