Embarcadero Çeviri İspanyolca
359 parallel translation
İşte kayıkhanenin anahtarı.
Es la llave del embarcadero.
- Nehre doğru ineriz.
- Al lado del embarcadero
Şimdi rıhtıma gidiyorum.
Mejor se van yendo al embarcadero
İskelede bekliyorum.
Estoy en el embarcadero viejo.
Uçak gemisinin olduğu rıhtıma yanaş.
Serán remolcados sobre el embarcadero.
Doğru rıhtıma yol al.
Vaya directamente hacia el embarcadero.
" Yat limanına yaklaşık olarak saat 22.20'de vardık.
"Llegamos al embarcadero a las 10 : 20 aproximadamente".
Yat limanına vardığımızda... ateş edince sen de böyle diyeceksin, tamam mı?
Eso es lo que va usted a decir... cuando dispare el revólver en el embarcadero, ¿ no?
Rıhtıma doğru in ve Eke'i aradığını söyle...
Vaya al embarcadero y pregunte por un vejete llamado...
Joe ile iskelenin altındaki bu yerde kampımızı kurarardık.
Ahí es donde acampamos Joe y yo, debajo de la base del embarcadero.
Nihayetinde Doug'un kumsalına ulaştığımız için sevinmiştim fakat şu iskelede birşey vardı. Neydi bilmiyordum.
Me alegré de haber llegado, por fin, a la playa de Doug pero había algo sobre aquel embarcadero, no sabía qué.
Bunu gördüğüm an bu iskeleden nefret ettim.
Odié aquel embarcadero desde el momento en que lo ví.
Doug. Gel bak, iskelenin üzerine çıkmış.
Doug, mira, está en el embarcadero.
Daha güzel bir iskele biliyorum. Oraya gidelim.
Conozco un embarcadero más bonito.
İskele yolundan gideceğiz.
Pasaremos por el embarcadero.
Şimdiyse iskelesindeki Eski teknede oturuyor
Ahora se planta en su viejo embarcadero
Hayır, dalgakıranda yiyeceğim.
No, voy a comer en el embarcadero.
Eski neşeli San Francisco'nun eski neşeli bohem günlerinden bahsediyorsun. 1879 Ağustos'unda Embarcadero'da kimin kimi vurduğu... ile ilgili heyecanlı hikayeler.
Te refieres a los viejos tiempos bohemios de San Francisco historias jugosas como quién mató a quién en Embarcadero en agosto de 1879.
1879 Ağustos'unda, Embarcadero'da kimin kimi vurduğunu bilmek istiyorum.
Quiero saber quién mató a quién en Embarcadero en agosto de 1879.
Beni rıhtımdan alacak.
Me va a recoger en el embarcadero.
TEKNELER
EMBARCADERO
Şovdan hemen sonra rıhtımda buluşuruz.
Te veré otra vez en el embarcadero, justo después de la actuación.
- Osgood, bizle rıhtımda buluşacak.
- Nos recogerá en el embarcadero.
- Henüz rıhtımda değiliz.
- ¡ Aún no estamos en el embarcadero!
Tekneleri ve rıhtımı temizlemeye gelen bir adamı var.
Hace venir a un hombre para limpiar las barcas y el embarcadero.
Bekleyin, hemen geliyoruz.
Esperen en el embarcadero, por favor.
Dışarıda bekliyorlar.
Esperan en el embarcadero.
Feribota bineceğim, inişte buluşuruz.
Cojo el vaporetto y nos vemos en el embarcadero.
Elena, kısa bir süre sonra birbirimizi göreceğiz.
Elena, nos vemos igual. En el embarcadero.
Saint Francis Yat Klubü, 23 no.lu iskele, saat 6 : 30'da.
En el embarcadero 23 del club de yates de San Francisco, a las 6 : 30.
Manasını yıllar sonra kavradığı, onu altüst eden, korkunç sahne,.. ... Orly'de, Paris havaalanının ana iskelesinde,.. ... 3.
La violenta escena que le perturba, y cuyo significado comprendería sólo años más tarde tuvo lugar en el embarcadero principal de Orly, el aeropuerto de París algunos años antes del estallido de la III Guerra Mundial.
Ama o Pazar günü, hikayesini anlattığımız çocuğun hafızasında yer edenler ; solgun güneş, iskele ucunun görünüşü ve bir kadın yüzünden ibaretti.
Este domingo en concreto, el chico cuya historia estamos contando estaba intentando recordar el sol helado, el escenario al final del embarcadero y la cara de una mujer.
Ani bir gürleme, kadının irkilmesi,.. ... savrulan bedenler ve feryatlardı korkunun bulanıklaştırdığı iskeledekiler.
El súbito estruendo, el gesto de la mujer el cuerpo desplomándose, y los gritos de la multitud en un embarcadero inundado por el pánico.
Bir kez daha Orly'deki ana iskelede ;.. ... fazla kalamadığı, bu sıcacık, savaş öncesi Pazar gününün ortasında. Kafasını karıştırsa da,..
De nuevo en el embarcadero principal de Orly en medio de esa calurosa tarde pre-bélica de domingo donde no debía estar cayó en la cuenta, aunque algo confundido, de que el niño que él fue, había estado también allí observando los aviones.
Ama o, her şeyden önce iskelenin ucundaki kadını aramaya koyuldu.
Lo primero que hizo fue buscar el rostro de la mujer al final del embarcadero.
Önceki çağırımı onaylıyorum 27. Rıhtım'a acilen sürat teknesi istiyorum!
Confirmo llamada anterior que la motora vaya rápido al embarcadero Nº 27...
- Knut'la beraber gitsen iyi olur.
- Ve al embarcadero con Knut.
SCHOMBERG'İN İSKELESİ
EMBARCADERO DE SCHOMBERG
İskelede, denize açılmaya hazır olan.
El del embarcadero que está aparejado.
İskelede olacağım. Git haydi.
Estaré en el embarcadero.
Lester'ın yerinde, iskelenin orada.
Cerca de casa de Lester, en el embarcadero.
- İskelede.
- En el embarcadero.
Mendireğin aşağısında!
Vamos, al embarcadero.
Yamakawa setinin etrafında toplanmış bir kalabalığa bakmak için durdum.
Había un montón de gente reunida en el embarcadero del Yamakawa, así que me paré a ver qué pasaba.
Embarcadero Caddesi, 226. 634 numaralı oda.
Calle Embarcadero, 226. Habitación 634.
Otel Daniels, Embarcadero Caddesi, 226.
Hotel Daniels, calle Embarcadero, 226.
Bir kaç saat önce, marinada birisi bana el salladı.
Hace algunas horas, alguien me saludó desde el embarcadero.
İskelenin yanına...
En el embarcadero...
- Kayıkhanede.
- Está en el embarcadero.
Sizin evin rıhtımındaki ışığın rengi.
Es del color de la luz de tu embarcadero.
Daisyler'in rıhtımındaki yeşil ışığı ilk gördüğünde, Gatsby'nin hissettiği hayranlık geldi aklıma.
Pensé en la fascinación que sentiría Gatsby al ver la luz verde al final del embarcadero de Daisy.