Faro Çeviri İspanyolca
1,397 parallel translation
Adada mükemmel bir ay ışıklı gece daha ve kendi işaret ışığınız olan Stevie Wayne'i dinliyorsunuz.
Otra perfecta noche aqui en la isla,... y tu estas escuchando a Stevie Wayne tu propio faro en la noche,
Fenerdeki aletlerime bakarsam da yadigar barometrem yükseliyor gibi görünüyor.
Y mientras reviso los instrumentos del faro parece que el barometro esta subiendo.
Fener kulesine, annene.
A la casa del faro, con tu madre.
Bu binayı ev haline getirebilmek için... küçük bir angarya çizelgesi yaptım.
Con el objetivo de hacer de esta casa un hogar... OPERACIÓN FARO se me ha ocurrido un pequeño cuadro de tareas.
Işığı olmayan fener sadece bir binadır.
Un faro sin luz no es más que una casa.
- Ve o farı da... - İki ön far, Madam!
Y en cuanto a ese faro de nada.
Tabloları çoğunlukla deniz kıyısı resimleriydi. Biri de Polflexan'ın resmiydi, deniz feneri ve iskele birlikte.
Bueno, sus cuadros son casi todo marinas, y hay una de Polflexan, con el faro y el muelle.
Ön far camının bir parçası, belki.
Parte de un faro, tal vez.
Farın üzerindeki kismi üretim numarası
El número parcial de registro en el pedazo de faro...
Kırılmış farlar.
Faro delantero roto.
Far camı, her yerde.
- Son los fragmentos de un faro.
İster bize ne kaybettiğimizi gösteren büyük bir alev ister olası canavarları korkutan güçlü bir parıltı olsun.
Ya sea una gran llama que nos muestre como ganarnos de nuevo aquello que hemos perdido o un potente faro con la intención de ahuyentar posibles monstruos,
Henüz açtınız mı bilmiyorum. Arabamın farı değiştirilirken bir kahve içebilir miyim? Tabii, bu taraftan.
No estoy segura de que ni siquiera estén abiertos pero, sólo esperaba conseguir una taza de café mientras los de enfrente le colocan un faro nuevo a mi auto.
Şu fener şakası.
Y un faro...
Tabi, bir deniz altı ile fener arasında kan davası varmış...
Claro. "Hay una trascripción entre un buque naval y un faro..."
Deniz fenerinden şelalelere kadar ülkenin mutlak kontrolü elimizde.
Estamos en absoluto control del país, desde el faro a las cataratas.
Babam güneyde bir deniz feneri çalıştırıyor.
Mi padre maneja un faro al sur de aquí.
Deniz fenerinin yakınlarında... Gacholle deniz feneri.
Cerca del faro... del Faro de la Gacholle.
Deniz feneri...
El faro...
Deniz fenerine giden yol başlıyor.
Hay un sendero que parte desde el faro.
- Yaşlı deniz feneri koruması.
- El antiguo guardia del faro.
- Deniz fenerinde uyuyabilirsin.
- Puedes dormir en el faro.
- Tek gördüğüm kırık farlar.
- Lo único que veo es un faro roto.
- Tepe lambası taktırdım.
Tengo un faro roto.
Söylendiği gibi orada deniz feneri de var mı?
Y no hay otra casa en kilómetros a la redonda. Me dijeron que hay un faro.
Amerikadan buraya bir deniz feneri görmek için mi geldiniz?
Un largo viaje desde Estados Unidos para ver un faro.
Peder, siz deniz fenerine gittiniz değil mi?
Reverendo, usted ha ido al faro, ¿ verdad?
Deniz feneri otomatiğe bağlandı. O yüzden gitmemize gerek kalmadı.
Automatizaron el faro después de las muertes para no ir ahí.
Triton Feneri'nde kaç denizden su vardır?
¿ El Faro de Tritón tiene aguas de cuántos mares distintos?
Loo. Triton Feneri'nde kaç denizden su var?
Loo. ¿ El Faro de Tritón tiene aguas de cuántos mares distintos?
Şurada bir fener var! Oraya gidebilir miyiz?
¿ Podemos ir al faro?
Polly şansını "Palamut" kelimesi ile zorluyor ama Dylan hemen "Pastırma" kelimesiyle cevabını veriyor.
Polly prueba las aguas con "bellota". Y Dylan responde con un golpe al cuerpo, "faro", por 20.
Gökyüzünde bir tek ışık var, bize yolumuzu gösteren.
Solo hay un faro en el cielo, que nos muestra el camino.
"Ölmeden önceki son isteğimdir ki Black Notch'taki eski evimize geri dön ve deniz fenerinin duvarlarına iki kat boya sür böylece ben de bu hayattan göçmeden evvel orayı en azından bir kere düzgün ve şık görebileyim."
Es mi deseo antes de morir, que vuelvas al hogar de tu niñez en Black Notch - y le des al faro dos buenas capas de pintura Así yo pueda verlo pulcro y digno, al menos una vez antes de fallecer
Issız deniz feneri.
El solitario faro...
"Buraya, Black Notch Adası'na" Deniz Fenerindeki Suret "davasını çözmeye geldim."
Estoy aquí en Black Notch para trabajar sobre el caso de "El rostro en el faro".
Ampul Çocuklar ve "Deniz Fenerindeki Yüz" Davası
Los "LightBulb Kids" en... El caso del "Rostro en el faro."
"Deniz fenerinin etrafında koşuyor, gülüyor ve ağlıyordu..."
"Corriendo alrededor del faro, riendo y llorando..."
Guy, dökülen deniz fenerindeki işlerine devam ediyor...
Guy continúa su trabajo en el faro desmoronadizo...
Bir çocuk için parlayan umut ışığı...
Es un faro brillante de esperanza para...
Zarafet ve şıklığın ışığıydı.
Ha sido un faro de elegancia y gracia.
Miranda Priestly o ışığın olabilecek en mükemmel bekçisi dünyanın her yanındaki insanlara ilham veren bir tarz koydu.
Miranda Priestly es la mejor guardiana posible de ese faro. Fijando criterios que inspiran a gente a través de todo el mundo.
Bu da bizi kırık far konusuna getiriyor.
Lo cual nos Ileva al faro roto.
Darbe yemiş far.
El faro rayado.
Belki de gördüğünüz deniz fenerinin uçakları uyaran lambalarıydı.
Lo que probablemente estabas mirando eran luces de advertencia para aviones en el faro de Marblehead.
Deniz fenerinin gösterdiği en uç noktadaydın.
Estaba en el faro en ese momento.
Fenerin bakımını birinin üstlenmesi gerekiyor.
Sí, bueno, alguien debe ocuparse del faro.
Ama fener başına bir kişi yeterli.
Pero sabes que sólo hay una persona por faro.
Bu kötü ve yoldan çıkartanlar tarafından korunan geniş boşlukta, O Ori'ın savaşçılarına karanlıkta fener olacak ve kurtuluşun gerçek yolunu takip edenlere.
En esta vasta extensión protegida por el mal que lleva a la perdición ella será el faro de luz en la oscuridad para los guerreros de los Ori, y para todos aquellos que sigan... el verdadero camino de salvación
Ya da bir fenerin.
Sí, o un faro.
Halkın onuruna, burada bir ateş olacak.
Es un faro para el orgullo de la comunidad.