Faş Çeviri İspanyolca
843 parallel translation
Fas'a hoşgeldiniz.
Bienvenidos a Marruecos.
Fas dediler, değil mi?
Dijeron Marruecos, ¿ no?
4 yetişkin adamın birlikte tatile gidip, İspanya'ya gidiyoruz diyip, Fas'ta bulunmalarını merak ederlerdi.
Pueden preguntarse por qué cuatro hombres adultos se van juntos de vacaciones, diciendo que iban a España y en realidad acaban en Marruecos.
Fas'a ilk seyahatiniz mi?
¿ Es su primer viaje a Marruecos?
Sizi yeniden Fas'ta görmek ne kadar hoş.
Es un placer volver a verlo en Marruecos.
Kulübüm, Fas'ın en yüksek sosyetesi tarafından mesken edilmiş durumda.
A mi establecimiento asiste... la clientela más selecta de Marruecos.
Fas'ı satın alacak kadar zengin biri.
Es tan rico que puede comprar Marruecos.
Ufacık bir çocukken Fas'a geldiğimde, yazları burada kar yağardı.
Cuando vine a Marruecos de niño, nevó en el verano.
Ufacık bir çocukken Fas'a geldiğimde -
¿ Qué dijo? Cuando vine a Marruecos, de niño -
Ufacık bir çocukken Fas'a geldiğinizde yağmur mu ne yağıyormuş gibi bir şey.
Cuando viniste a Marruecos de niño... llovió o - o algo así.
Fas'da olduğunu bilmezken çok endişelendim.
Tú solo, en ese apartado puesto de Marruecos.
Oradan da trenle, arabayla ya da yaya olarak Afrika kıyılarından, Fas'in Casablanca şehrine.
Y desde allí en tren, coche o a pie bordeando África hasta Casablanca en el Marruecos francés.
Fas'ın hiçbir yerinde böylesini bulamazsınız.
No encontrará un tesoro así en todo Marruecos.
Fas etkisi.
Influencia árabe.
Fas.
Árabe.
Daha sonra borcumu ödemek maksadıyla Fas'taki askeri birliğimize başvurdum ama tutuklandım.
Después, en Marruecos me alisté en la Legión Extranjera... en un esfuerzo por redimirme, pero me arrestaron.
BAYAN FINNEY'NİN YERİ ELMIRA'NIN EN İYİ PANSİYONU Tiyatrocu Fiyatları
LA MEJOR CASA DE HUÉSPEDES DE ELMI RA TARI FAS TEATRALES
Dikkatli olsan iyi olur. Sabah onunla biraz "orun-s" yaşadık.
Tuvimos "pro-fo-ble-fe-ma-fas".
Aslında, bir aylığına Fas'a gidiyorum.
Sí, me voy un mes a Marruecos.
Sana söylemeyi unuttum : Gérard'ın amcası Fas'a gidiyor. O da bizimle kalmaya geliyor.
Por cierto, me olvidaba... el tío de Gérard se va a Marruecos, él vendrá a vivir aquí.
Yarın, gözyaşları arasında küçük prens Hüseyin'in öldüğünü açıklayacağım ve kendimi Fas'ın yeni hükümdarı ilan edeceğim.
Mañana, con gran dolor, anunciaré la muerte del príncipe Hussein y me proclamaré dey de Tánger.
Artık size ait, Fas'ın hilali, Size Fatima'nın İncisini veriyorum.
A vuestro cuidado, pues, y como muestra de mi afecto, os entrego la perla de Fátima
"Zalim bedevi Oscar, Afrika kıyılarında korku saçmış efsanevi Fas gemileriyle haremin yanı başındaki sahile çıkartma yapar ve korkunç ordusunu Beyaz Şeyh'e karşı idare eder."
"Oscar, el beduino cruel, desembarca en la playa cerca del harén con sus legendarios Piratas Moriscos... conocen muy bien el perfil de la costa Africana y envía su demoníaco ejército contra el Jeque Blanco".
Biliyordum, bu yüzden uzaklaştım. Grutter'le Fas'ta tanıştım.
En Marruecos, conocí a Grutter.
Torino'yla Trieste, Marsilya ve Fas.
Torino y Trieste, Marsella y Mogador.
Elbette burası gerçek Afrika değil. Fransız Fas'ı.
Esto no es realmente África, es el Marruecos francés.
Paris'teki bir tıp toplantısına katılıyorduk ve dedim ki, hazır Avrupa'dayken gelip Fas'ı yeniden göreyim.
- Una convención médica en París. Ya que estábamos en Europa pensé visitar Marruecos de nuevo.
- Fas'ta mı yaşıyorsunuz, bay Bernard?
- ¿ Usted vive en Marruecos?
Burasının gizemli Fas olduğunu biliyorum ama biz kendimizi buna kaptırmayacağız, değil mi?
Estamos en el misterioso Marruecos, pero no va a ocurrirnos nada.
Fransız Fas'ına dört gün önce geldiniz? Bu doğru.
- Llegaron hace cuatro días.
Fransız Bernard Fas'a bizim isteğimiz üzerine gitti burada Londra'daki bir suikast planı ile ilgili olarak.
Mandamos a Bernard a Marruecos para que investigara una trama de asesinato.
- Fas'ta ne yapıyordunuz?
¿ Qué hacías en Marruecos?
Onu yakalamak için Fas'a kadar yol katetti.
Asesinó a su mujer y llegó a Marruecos antes de ir a Ia cárcel.
Fas konusunda ne dersin? Ve de Bay Louton?
¿ Y Ia huída a Marruecos de Louton?
Ancak orduya girersen Fas'a gidebilirsin.
Tú sólo llegarías a Marruecos alistándote en la Legión.
Fas boru hattı projesini tekrar göndersinler.
Una cañería hasta Marruecos sería más larga pero más segura.
Altıncı fasıl.
Continúe. Versión seis.
Ne bir fasıla, ne bir mola vardı bu duvarlar arasında.
No habría pausa, ningún descanso entre estas muros.
Fas'tan, en iyisi.
- No.
Fas haşhaşını bana tanıtanın sen olduğunu unutma.
¿ Qué ves tú ahí?
Fas'a, Nepal'e, Kahire'ye gittim.
He estado fuera : Tánger, Nápoles, Cairo.
Bu haberden önceki gün, Fas ordusu cumhuriyetçilere karşı ayaklanmıştı.
En la víspera, los militares de Marruecos se levantaron contra la República.
17 Temmuz 1936'da Fas'taki İspanyol ordusu İspanya'ya geldi.
17 de julio de 1936. El ejército se subleva en el Marruecos español.
Fas'ın Berberistan sahillerinde.
En la Barbaria morisca.
- Fas sahillerinde bir yerlerde.
- En algún lugar de la costa morisca.
- Bir Fas gemisi mi?
- ¿ Un barco árabe?
Bir Fas gemisi asla başaramaz.
Una galera árabe no lo logrará.
Biraz gevezelik filan, o kadar iyi yazdığım o tanışma fasılları, birbirlerinden hoşlandıklarını seziyoruz.
- Pero Sr. Benson... Después de charlar un poco, y de una secuencia de exploración mutua, que tan bien hago, observamos una atracción inconsciente entre los dos.
Durup araya birkaç sayfa gevezelik koyabilir, o kadar iyi yazdığım tanışma fasıllarını sokarız.
Podemos intercalar varias páginas de conversación, de descubrimiento mutuo, que tan bien me sale.
Kasbah'ta Randon Caddesinde bir Fas kahvesi var.
" Hay un café moro en la calle Randon, en la Casbah.
Belki de Fas'a gitsem daha iyi olur.
Quizá me convenga más ir a Marruecos.