Felâket Çeviri İspanyolca
223 parallel translation
Her ikimiz için bir felâket olmuş.
Ha sido una calamidad para ambas partes.
Holmes, Tobel'in başına bir şey gelirse ve icadı Almanların eline geçerse İngiltere için büyük bir felâket olur.
Si sucede algo a Tobel y su invento cae en manos de Alemania será un auténtico desastre para Inglaterra.
Büyük bir felâket geliyor. Her yerde bankalar batacak.
La peor catástrofe en años, van a hundirse todos los bancos.
Montalvo'nun derhâl Madrid'e dönmesini ve kaderde ona feci felâket yaşatmak olan bu yabancılarla ilişiğini kesmesini istedi.
Quería que Montalvo volviera de inmediato a Madrid... para no tener nada que ver con esos extranjeros... que estaban destinados a traerle una terrible desgracia.
Başına korkunç bir felâket geldiğini düşündüm.
He imaginado que te pasaban cosas horribles.
- Felâket!
¡ Una catástrofe!
HAVADA FELÂKET ÖLÜ VE YARALILARIN LİSTESİ
DESASTRE AÉREO LISTA DE FALLECIDOS Y HERIDOS
Felâket yumuşak elleri var.
Las tiene suaves.
Onun felâket elleri var, Benim felâket ellerim var.
Ambos tenemos las manos fatales.
Dünya'da hiç kimse yokmuş gibi, yalnızca etrafını saran karanlık ve o felâket korkutucu boşluk?
Nadie más en la tierra, sólo la... la oscuridad a tu alrededor y ese... ese terrible, espantoso vacío?
Geciktin, David. Felâket geciktin.
Llegas muy tarde, David.
Ama bu zehirden geriye kalanlar felâket, intikam arzusunun cezası ve bu salgından kurtulmaktı.
Pero es un veneno que tiene los efectos de una plaga, es un vengativo azote, un epidémico redentor.
Tam bir felâket.
Es una catástrofe total.
Peder, eğer gerekli yatırımlar yapılmazsa, sonumuz felâket olacak.
Querido monseñor, si no se dan prisa con estas reformas, será un desastre.
İyimser bir felâket!
¡ La tragedia optimista!
Savaş en kötü felâket ve insanoğlunun en büyük günahı artık kontrol edilemez, ancak yok edilebilir.
La guerra... el azote más maligno... y el mayor crimen de la humanidad... ya no se puede controlar. ¡ Sólo debe ser abolida!
Örneğin "felâket" ( disaster ) kelimesini ele alalım.
Tomemos la palabra "desastre".
Bakın. Felâket tellâlı olmak istemem ama önümüzdeki birkaç hafta içinde durumun kötüleşeceğini düşünüyorum.
Vera no quiero ser un alarmista pero la situacién se tornaré muy desagradable en estas semanas.
Felâket değil ama sen de yaşlandın.
No es un drama.
Fırtına değil, felâket.
No es una tormenta, es un cataclismo.
Havalandırma çalışmıyor oda servisi felâket ve şu radyoyu dinler misin?
El aire acondicionado no funciona, el servicio de habitaciones es terrible y mira cómo se oye la radio.
Bagajımın ve Afrikanın, sevgilimin başına böyle bir felâket geldikten sonra ne anlamı vardı.
¿ Qué era para mí mi equipaje o África cuando supe que tal destino había caído sobre mi amada?
Başka herkesinki iyi İyi olarak da yorumlanabilir. Talihsizlik, ihanet, felâket, trajedi.
todos los demás tienen algo bueno bueno, tu puedes interpretarlo como algo bueno desgracia, traición, ruina, tragedia 152 00 : 07 : 41,601 - - 00 : 07 : 44,701 pero estas palabras podrían significa cualquier cosa
Poponu korumasını biliyorsun Gillet. Pantolonun ise bir felâket.
Sí que sabes cubrirte, Gillet, pero esos pantalones son un error.
- Doğayı koruyanlar bunu felâket olarak nitelendirdi.
Los ecologistas hablan de un desastre.
Bu bir felâket değil.
Eso no es ningún desastre...
Felâket görünüyorsun.
Sí, lo está.
İnsan doğası, felâket ve nimet.
La ruina y la bendición de la condición humana.
Felâket üstüne felâket.
Una catástrofe detrás de la otra.
Tam bir felâket.
¡ Qué desastre!
Bu şehrin başına ne tür bir felâket açtığın hakkında hiçbir fikrin yok.
No tienes idea de qué clase de plaga liberaste en la ciudad.
Bizimki gibi bir topluluk için bu çeşit büyük felâket dayanılmaz oluyor.
Estas tragedias son insoportables para una comunidad como la nuestra.
Felâket üstüne felâket.
Una catástrofe tras otra.
Fakat o sene, Mart ayının tam ortasında, felâket kapıyı çalmıştı.
Pero ese año, a mediados de marzo, ocurrió un desastre.
Bu bir felâket!
¡ Esto apesta!
Bugün felâket yoğundum.
Ocupado como loco todo el día.
Herkes biliyor ki, sen felâket bir çöpçatansın.
Tus arreglos son siempre desastrosos.
- Felâket mi? Eric Birnbaum'un tedavi gördüğünü nasıl bilebilirdim?
¿ Cómo iba a saber que Eric Birnbaum estaba en rehabilitación?
Yağmur felâket. Sıcacık yataklarımız var.
Tenemos camas acogedoras.
Başım felâket ağrıyor!
¡ Tengo un dolor de cabeza!
- Rich, bu bir felâket.
Rich, esto es un desastre.
pisliğe bak ve bu adamın felâket dağınık evinde yaşamak zorundayım.
Que agujero...! Y tengo que vivir en el apartamento de este chico muerto, que está hecho un desastre
Utanç verici çünkü biz ihtiyarız Dan. Felâket oynuyoruz... -... ve bundan utanmalıyız.
Es vergonzoso porque somos viejos jugando fatal y así tiene que ser.
Bu bir felâket başlangıcıydı.
Un desastre en desarrollo.
"Dünya ile felâket bir çarpışma kaçınılmaz gibi görünüyor."
- Un catastrófico impacto con la Tierra...
Sanıyorum bir parça aklını kaybettin. Bu bir felâket.
Julie creo que quizá hayas perdido un poco la cabeza, ¡ esto es un desastre!
Bu bir felâket.
¡ Es un desastre!
Majesteleri, malûm genellikle felâket tellallığı yaparım, ama... Eşlerinizin başları için kazık tükeniyor.
Sé lo que soléis hacer con los portadores de malas noticias, pero se acaban las picas para las cabezas de vuestras esposas.
Ne felâket!
¡ Qué desastre!
Bir felâket olabilir.
Podría ser una catástrofe.
Felâket.
Sí, pues es desastrosa.