Fiyat Çeviri İspanyolca
8,717 parallel translation
Ama bu ürünün fiyatını her zaman alıcı belirler.
Pero el precio de este producto... siempre lo establece el comprador.
- Sana iyi bir fiyat vereceğim.
- Te daré buen precio.
İyi fiyat.
Es buen precio.
Adi herif bana fiyat söylemeye nasıl cüret edersin?
Qué hijo de puta. ¿ Te atreves a poner el precio delante de mí?
Kendini satıyorsan fiyatı yüksek tutmalısın.
Si te vas a vender, que sea por un buen precio.
Onlara üç yerine bir fiyatına satıyorum. Paraları bitip gitmeye hazır olduklarında... -... paralarını geri vereceğim.
Les cobré triple por una, cuando no tengan dinero y estén listos para irse, voy a devolverles su dinero.
Ama peşin fiyatına bir piyano almak için yeterince para biriktirmişti.
Pero, si ahorro suficiente dinero... para hacer un pago inicial de un piano.
Ancak itiraf etmeliyim ki, istedikleri fiyat bizi korkutup kaçıracak kadar değildi. Güzel.
Pero, tengo que decirlo, el precio que pedían... nos estaba a punto de ahuyentar.
Toprak parçası, birinin dini inançları, ya da bir depo benzin fiyatı yüzünden.
Un trozo de tierra, las ideas religiosas de algunos, el precio de la gasolina.
Fiyat indirimiyle.
Con un descuento.
En yüksek fiyatı verene çalışırım.
Yo trabajo para el mejor postor.
O peruklara ödediğim fiyatın, içinde bulunduğumuz çevrede eşi benzeri yok.
El precio que pagué por esas pelucas es escandaloso en la situación actual.
Yine görmeye gidip fiyat vermek için 24 saati olduğunu yoksa cesedi yakacağımı söyleyeceğim.
Iré a verle de nuevo, le diré que tiene 24 horas para hacer una oferta... o que la carcasa arderá.
Fiyat neyse ödeyeceğim.
Lo que sea, puedo pagarlo.
Düşük fiyat.
Es un pequeño precio.
- Fiyatı ne?
- ¿ Cuál es el precio?
Uygun bir fiyat söyle.
Dame un precio justo.
O yüzden uygun bir fiyat söyle.
Así que danos un buen precio.
Sana dört yüz fiyat çeker ama bana iki katı borcu var.
Bueno, te cobrará cuatro, y me debe el doble de eso.
Bak işte herkes bizi istiyor ama ağzımıza sıçarak fiyatımızı indirmeye çalışıyorlar.
Todos nos quieren pero nos menosprecian para devaluarnos.
Pazarlık ederek fiyat düşürmek mi yani?
¿ Negociar para abajo?
Ben kız için fiyat açıkça.
He dejado claro el precio de la chica.
Neredeyse 6, ki düşündüğüm fiyattan baya yüksek fiyat bu.
Casi seis, que es mucho más de lo que pensábamos conseguir.
Bu arada bütün mobilyalar satış fiyatına dahildir.
Por cierto, el mobiliario está incluido en el precio.
Buna fiyat biçemezsin.
Eso no tiene precio.
Belirli bölgeler asıl fiyatından 50 kat daha değerlendi.
Ciertas regiones aumentaron 50 veces por sobre su valor original.
Mesela, bizim şirketin resepsiyonistinin dolu Louis Vuitton çantası var ve şundan eminim ki o çantalardan birinin fiyatı onun aylık maaşından daha fazla.
Por ejemplo, la recepcionista de la compañía... tiene varias carteras Louis Vuitton,... y sé, a pesar de que no es de mi incumbencia,... que sólo una de esas carteras... cuesta más de su salario mensual.
Allahsız kafirlerin bile bir fiyatı vardır.
Quiero decir... incluso los infieles ateos tienen que tener un precio.
evet işte bunlar buradakinin fiyatı ne kadar?
Sí, estos son... sí. ¿ Cuánto cuesta ese de ahí?
Fiyat, kural, cilt, gökyüzü. "
Precio, regla, piel, cielo ".
Fiyat kalite aşağı gidecek, gelip gidiyor.
El precio va a subir, la calidad va a bajar.
Javier ölür ölmez resimlerinin fiyatı acayip pahalılaştı.
En el instante en que Javier murió el precio de sus cuadros se elevó por los cielos.
- Beş milyar kişinin hayatına oranla iyi fiyat bence.
Para prevenir 5 mil millones de muertes, yo diría que es una ganga.
Fiyatı yanlış anlamışım.
Dice que su precio es otro.
Miami'deki kokain fiyatı tavan yapmıştı.
El precio de la coca en Miami se fue por las nubes.
Herkesin bir fiyatı vardır.
Todo el mundo tiene su precio.
Bazı kremlerin fiyatı...
250 reales para conseguir la receta de unas cremas.
- Campo Limpo'daki evin kira fiyatını öğrenebildin mi?
- ¿ Ya sabes cuánto cuesta la habitación en Campo Limpo?
Sana konusunda hiçbir şey bilmediğini söylüyorsun demek ki iyi olup olmadığımı anlaman için fiyat etiketine ihtiyacın var.
Estas diciendo que por el hecho de no saber nada sobre arte, necesitas una etiqueta con el precio para saber si el mío es bueno o no.
Bence fiyatı biraz yüksek.
Me parece excesivo.
- Fiyatı ne kadar?
¿ Cuánto cuesta?
- Fiyat etiketinin üzerinde.
El precio está en la etiqueta.
İstediğin fiyatı söyle.
Sólo nombrar un precio.
Wyatt fiyatı şişirecektir ama işinin hakkını verir.
Wyatt te cobrará demasiado pero lo tendrá listo.
İnternetten giyilebilir bass davulu için fiyat teklifi verdim.
Tengo una oferta de compra en Internet por un bombo portátil en este instante.
Entspannung'a fiyat biçemezsin.
No puedes ponerle un precio a Entspannung.
Daha fazla hata yaparsan, satış fiyatının tamamını maaşından keseceğiz.
Si sigue cometiendo errores, le deduciremos el precio de venta de su paga.
Ama ne kadar uzun giyilmişse fiyatı o kadar artar.
Pero cuanto más usadas están, más puedes cobrar.
Aklınızdaki fiyatı söyleyin.
Digan su precio.
Fiyatı uygunmuş.
Vale.
Hayır, fiyatı pahalı bir araba kadar.
No, no, no. No, eso es como un auto caro.