Hafif Çeviri İspanyolca
7,083 parallel translation
Hafif bir kâlp krizi geçirdin, ama iyileşeceksin.
Tuviste un paro cardíaco pero te recuperarás.
Stüdyo şehrindeki hafif meşrepler partisi gibi.
Como las fiestas swinger en Studio City.
Anlaşılan, Latin Efendiler'den biri bana rakip olacak bir şarap çıkarmış ve insanlar daha hafif, daha gevrek ve daha az tuvalet tadıyor diyormuş.
Bueno, como resulta que alguien de los Señores Latinos me está haciendo la competencia con un vino que describen como más ligero, con más cuerpo, y menos acisternado.
Hafif yürüyüş.
- Prescrito. Caminata suave.
Hafif öksürenler bile şarbon kaptığını sanıyordu.
Cualquiera con tos pensaba que lo tenía.
Biraz hafif geldi bana.
Esto se siente liviano.
Bu geceki standart gözetleme paketi otobüs durağında mesajlarını kontrol etmeyen sahte bir yuppiyi sahtekâr bir evsizi ki kendisi hafif itici ve bana tanıdık gelen bir hippi takipçiyi içeriyor.
El paquete de vigilancia estándar de esta noche incluye... una falsa yuppie que no revisa sus mensajes en la parada del autobús, un falso vagabundo, ligeramente ofensivo, y el hipster que me sigue me resulta familiar.
En hafif deyimle bu çok ilham vericiydi.
Esto fue inspirador, lo menos.
Kaybolduğu gece deniz durgun ve hafif dalgalıydı.
La noche que desapareció el mar estaba en calma para surfear... como mucho olas por el tobillo.
Danny hafif yaralı ama iyiyiz.
Sí, Danny un poco fastidiado, pero bien.
Hafif bir ezilme var ama kostofrenik açıda herhangi bir şey yok.
Es sólo una leve contusión, pero el ángulo costofrénico está limpio.
Metakarpofalanjeal eklemlerde hafif bir erosiv lezyon insidanı ve bir sürü böcek var.
Hay una ligera incidencia de lesiones por erosión en las articulaciones metacarpofalángicas. Y muchos bichos.
Zengin insanlarla olan bu bağlarına bakacak olursak en azından hafif bir suç işlemiş olmasını beklerdim.
Con todas las cosas que hacía para la gente rica hubiera esperado al menos un delito menor.
Güzel sabah koşuları var. At gözlükleri yeni, jokeyi hafif son yarışında 1.400 metrede ikinci olmuş ve bu yarış sadece 1.200 metre.
Ella a tenido buenas carreras mañaneras, anteojeras por primera vez, el jinete pesó una libra abajo, y en la preakness,
Tate'le ikimiz, partiden erken ayrıldığı için ona hafif siklet dedik.
Tate y yo la llamamos blandengue por irse pronto.
Otopsi tamamlandıktan sonra, ama önce cesedi kaldırdım Üstçavuş'un burnunda hafif bir aşınma fark ettim.
Después de acabar la autopsia, pero antes de guardar el cadáver... me percaté de una ligera abrasión en la nariz del sargento.
Ayrıca göğüs kafesinde morarma ve kaburgasında hafif hasar var... -... ki bu da CPR'la tutarlıdır.
También, hematomas en el esternón... y daños leves en la caja torácica... consistentes con la con la RCP.
Başının ne kadar belada olduğunu anladığında bunlar sana çok hafif gelecek.
Esto será mucho más fácil cuando te des cuenta... -... de los líos en que te metiste.
Albay George S. Patton komutasındaki yükte hafif bir tank taburu.
Un batallón de tanques ligeros bajo el mando del coronel George S. Patton.
Alyansınız çok dar, elinizdeki hafif titreme sizi ele veriyor, ayrıca nefesiniz az bir şey reçetesiz satılan anti diyarektik kokuyor.
Su alianza le aprieta demasiado, le delata un ligero temblor en su mano, y el aliento le huele vagamente a un antidiarreico sin receta.
# Hafif, ruh gibi ; kaldır kendini.
Ligera como un espíritu, elévate.
# Hafif, tüy gibi ;
Ligera como una pluma, rígida como una tabla.
Çünkü kutularınız hafif, hepsi bu.
Solo porque está haciendo las maletas ligeras, es todo.
Saldırıları hafif bir eğilime işaret etmeye başlamıştı.
Un leve patrón emergió de las opciones que tomaba.
Alışkanlık ya da yanılgı denilemeyecek kadar önemsizdi. Vücudunu Netero'nun ağır saldırılarına siper eden Kral, aradığı hafif ışığı bulmuştu ve ona ulaşmıştı.
Pero ninguno tan grande como para considerarse un hábito o inclinación. el Rey fue capaz de encontrar la luz que buscaba...
Ben hafif bir şeyler alacağım ama büfede ben de ona eşlik edeceğim.
- Yo quiero algo ligero pero lo voy a acompañar con el bufet.
Çocuklarına giydirdiğin kıyafetlerin en hafif tabirle sönük olduğunu fark etmek züppelik değil.
- Eres un esnob. Difícilmente puede un esnob reconocer - que la ropa que pones a tus hijos...
Gladys, saçlarım sağ taraftan hafif efemine duruyor.
Gladys, creo que el pelo es demasiado de marica por ese lado.
Örneğin beynini çıkardık ve organın normal bir yetişkin beyninden % 33 daha hafif olduğunu gördük.
Removimos el cerebro del espécimen y descubrimos que el órgano pesaba un 33 % más ligero que el de un adulto normal.
Belki de gördüğün şey hafif bir halüsinasyondu.
Quizás pensó que lo vio y solo fue una alucinación.
Hafif sarhoştu.
Estaba bastante borracha.
- Olanı hafif gösterme sanatı mı yapıyorsun?
- Eso es un eufemismo.
- O zaman daha ince yada hafif olabilir.
Puede ser más delgado y ligero.
Önce üstüne hafif bir kat hazırlayıp oturmasını bekleyeceksin.
Primero cúbrela con una capa fina y déjala reposar. Bien.
Her onludan altısı hafif okçu olacak.
Seis de cada 10 serán arqueros ligeros.
Ovidius, Yunan Tanrılarının öykülerini hafif ve mizahi bir dille anlatır. Ama bunu yaparken, tanrıların aşk ilişkilerine karıştırdıkları insanların trajik öykülerine de yer verir.
Ovidio contó estos cuentos de los dioses del panteón griego, con tal mezcla de humor y ligereza y al mismo tiempo, reconociendo los elementos trágicos de los seres humanos, enredados en los amores y los asuntos de los dioses.
Hastanede, yatağımdaydım, ve kendimi çok hafif hissettim.
Estaba en el hospital, en mi cama, y recuerdo un sentimiento de...
Hafif bir kayma olmuş olabilir.
Tal vez hay un poco de desplazamiento.
- Hafif yağmur.
- Llovizna.
Dünyanın hafif şampiyonası.
Campeonato de peso ligero del mundo.
Ciddi bir yara almadan kazayı atlattığınız için şanslısınız sadece hafif bir sarsıntı ama bu şartlar altında tedbir olarak bu geceyi burada geçirmenizi öneririm.
Tienes suerte de haber escapado sin ninguna lesión seria - sólo una conmoción cerebral leve, pero dadas las circunstancias, Te recomiendo que pasar la noche como medida de precaución.
Eğer sadece hafif bir sarsıntıysa sanırım kendi başımın çaresine bakabilirim.
Si es sólo una conmoción cerebral leve, Creo que voy a revisar a mí mismo.
Hayır. Evet, hafif bir şey.
N º Sí, eh, es una leve.
Bu Elena. Jake'nin otel odasından hafif sarhoş olarak ayrılıyor.
Esta es Elena dejando la habitación de Jake, claramente un poco borracha.
Gözlerinde hafif bir tehdit var.
Tiene un poco de mirada peligrosa.
Hafif ağrı bir hedeftir.
Leve es una meta.
Hafif piyade tugayındaydı. 21 yaşında öldü.
Estaba en los Fusileros cuando murió con 21 años.
- Hafif değilim, sadece boşum.
No estoy más liviana, estoy vacía.
Hafif, ince kumaştan.
Ligeros, delgados, perfectos para nosotros.
Muhtemelen üvey kardeş ama aynı hafif prognatizm onda da var.
- ¿ Qué?
- Çok hafif bir ifadeydi.
- Como mínimo.