Inanç Çeviri İspanyolca
9,555 parallel translation
Bir dünya düşün ki içinde zalim iki yüzlüler yok, ve yobazların baskısı yok... yeni bir dünya ki doğanın gücünü kutluyor, düşünce, inanç ve hislerden özgür kılınmış bir dünya.
Imagina un mundo libre de la violenta hipocresía y opresión de los puritanos, un mundo que celebra el poder de la naturaleza, libertad de pensamiento, creencia y sentimiento.
Güzel, şüphesiz inanç yoktur.
Bien, no hay fe sin duda.
Öyleyse seni bizimle tutan şey inanç mı yoksa korkaklık mı?
Entonces, ¿ es la fe lo que te mantiene con nosotros o cobardía?
Önemli olan inanç, değil mi?
¿ Pero no es la Fe lo más importante?
" İnancını koru.
Ten fe.
Onun inancını yerle bir ettim.
Rompí esa confianza.
Hayır, sadece bunu atlatacağımıza dair inancın olmalı.
No, tienes que tener fe en que pasaremos por ello, ¿ verdad? Ambos lo haremos.
Savaştan sonra hiçbir şeye inancı kalmamıştı.
Pero después de la guerra... no era nada.
Elijah, bir din adamına göre çok az inancın var.
Elijah, para ser un hombre de Dios, tienes muy poca fe.
Vatikan'ın desteklediği kişiler gerçek inancın ilkelerini takip etmeli.
Aquellos a los que el Vaticano apoya deben defender la doctrina de la verdadera fe.
Bulduğum şey, kendisine sorgusuzca güvendiğim bu kadının o inancına uygun hareket etmediğiydi.
Lo que averigüe fue que, esta mujer en la que confiaba implícitamente me había fallado.
- İnancınla ilgili şüphelerin var mı Celine?
¿ Tienes dudas, Celine, acerca de tu fe? Sí.
Bir fikri savunduğumuzda onu ya ona olan inancımızdan ya da özel bir menfaatimizden dolayı savunuruz.
Cuando se defiende una idea, o se cree en ella o tiene intereses creados.
Dini inancın var mı Meena?
Quiero mejorarte. ¿ Tienes religión, Meena?
Benim inancımda birinin özgür olabilmesi için yardım etmek iyi bir şey olarak görülür.
En mi fe está bien considerado ayudar a que alguien se vuelva independiente.
İnancını kaybetme Meena.
No pierdas la fe, Meena.
Asla inancını kaybetme.
Nunca pierdas la fe.
Aslında sana inancım tamdı.
Siempre supe que usted podía.
Kevin inancını yıktı.
Eso hizo que se desmoronase.
George'un inancı ne olursa olsun sonsuza kadar Helen ile birlikte cennette kavuşacaklarını bildiğim için içim rahat.
Me consuela saber... que sin importar qué creyera George... él y Helen por fin están reunidos... en el cielo.
George'un inancı ne olursa olsun sonsuza kadar Helen ile birlikte cennette kavuşacaklarını bildiğim için içim rahat.
Me consuela saber que sin importar qué creyera George él y Helen por fin están reunidos en el cielo.
Belki yapamazsın, ama benim Tanrı'ya inancım var.
Puede que tú no puedas, pero yo tengo fe en el Señor.
Sadece biraz inancımız olsun yeter.
Solo tenemos que tener un poco de fe.
Ama inancın kendisi.
Pero la fe en uno mismo...
İnanç güç verir, amaç verir.
La creencia da fuerza, un objetivo.
İnanç önemli, ama amel de olmalı!
¡ La Fe, pero también las acciones!
Ama bazı Yahudiler Hıristiyan inancımıza göre vaftiz edildi.
Pero algunos judíos se bautizan en nuestra fe cristiana.
Çünkü bu zorluğu atlatacağımıza inancım tam.
Sinceramente, creo que podemos lograrlo.
Hayatta kalmak istiyorsak birbirimize karşı inancımız olmalı.
Tenemos que tener fe en nosotros si queremos sobrevivir.
İnancınız olmalı.
Tenéis que tener fe.
Watson, kendini verirsen metal bir tüple istediğin kişinin beynini çıkarabileceğine inancım tam.
Watson, confío plenamente en que podrías descerebrar a un hombre con un tubo de metal si te lo propusieras.
Bir, güce sahip olduğuna yalnızca inancı olanlar vardır, bir de ona gerçekten sahip olanlar.
hay quienes simplemente creen que ellos tienen el poder y están los que en realidad la tienen.
Buradaki hiç kimse bizim inancımızdan değil.
Nadie aquí comparte nuestra fe.
Beraber dua ettiğimizde inancın sana güç getirecek.
No lo estés. Tu fe te traerá fuerzas cuando recemos juntas.
- İnancından kocanın haberi yok mu?
¿ Tu esposo no sabe sobre tu fe?
İkimizi de korumak için inancımı saklamayı kabul ettim.
Acorde esconderla para protegernos a ambos.
İnancında samimi gibiydi, evet.
Su creencia parecía sincera, sí.
İnancı açıkça belli.
Su fe arde con intensidad.
Anladığım kadarıyla Nasıralı'nınki bir barış inancı.
Por lo que tengo entendido, la fe nazarena es pacifica.
Bu benim inancım, Chuza.
Esta es mi fe, Chuza.
Ve inancını kabul ediyoruz.
Y aceptamos tus creencias.
Senin inancın burada, tam burada.
Tu fe está aquí, justo aquí.
- O zaman İsa'nın bize öğrettiği gibi inancı yayarsın.
Entonces tendrás que predicar y difundir la palabra que Jesús nos enseñó. Bueno, sí, está bien.
İnancının bu kadar gevşediğinden haberim yoktu.
No tengo ni idea cómo se han vuelto tus convicciones tan tolerantes.
İnancımı sorgulamanızı tavsiye etmem.
Te aconsejaría que no cuetionases mi fe.
- Tehlikeli olan İsa'ya inancımız.
Nuestra creencia en Jesús es el peligro.
Bunlar bizim inancımızın sınırlarını test etme günleridir.
Estos son días en los que se prueba nuestra fe hasta el límite.
Onun söz ettiği kişi büyük acıları ve aşağılanmayı yaşamış olan adamdır, inancımız yoluyla kurtuluşu bulacağımızı bize öğretmiş olan adam.
Está hablando de un Hombre que conoció un gran sufrimiento y humillación, el Hombre que nos enseñó que, a través de la fe, encontraremos la salvación en Él.
İnancım buna yeter sanmıştım.
Pensé que mi fe sería suficiente.
Gelip bu yeni inancı takip et.
Ven y sigue esta nueva fe.
Çünkü bu toplantı, Roosevelt'in, siyasetçilerin dünyayı şekillendirmek için güçlerini planlı bir şekilde kullanmaları gerektiği inancıyla uğrunda çalıştığı her şeyi gelecekte baltalayacak olan güçleri serbest bırakacaktı.
Porque iba a desatar fuerzas que en el futuro socavaría todo para que Roosevelt había trabajado - su creencia de que los políticos deberían utilizar su poder de manera planificada para remodelar el mundo.