Lam Çeviri İspanyolca
3,485 parallel translation
-... kocamla düşüp kalkıyorsun? - Seni yargılamıyorum.
... después de cogerte a mi esposo durante cuantos años?
WikiLeaks sırları ele geçirince bunları sunucular, alan adları ve ağlar vasıtasıyla yayıyordu. Bu yollar o kadar çok sayıdaydı ki, bilgi ortadan kaldırılamıyordu.
Cuando wikiLeaks tenía los secretos, los publicaba en servidores, nombres de dominio, y redes tan numerosos que la información no podía quitarse nunca.
Hâlâ ulaşılamıyorlar.
- Todavía no pude comunicarme.
Aşıyı çoktan buldular ama herkesin ihtiyacını karşılamıyor.
La vacuna ya la tienen, pero no tienen para todos.
Evden ayrılamıyordum.
No podía salir de la casa.
Neredeyse yarılamışsın.
Estabas a mitad de camino a casa.
Acaba bütün bunları tersten algılamış olabileceğini hiç düşündün mü?
¿ Te has detenido a pensar que todo esto puede ser al revés?
- Muhtemelen boklu donuyla evi yarılamıştır.
Él debe estar en casa limpiando sus calzones cagados.
Seni yargılamıyorum Frankie.
Yo no te estoy juzgando Frankie.
Örneğin, eğer ben aç isem, bunun bilincinde olurum.
Si, por ejemplo, tengo hambre, lam consciente de eso.
Dax buna bayağı sıkı vurmuştu, Connor da yüzü ile karşılamıştı.
Dax arrojó eso bastante fuerte antes de que Connor lo atrapará con su cara.
Jestini takdirle karşılıyorum, ama ne yazık ki katılamıyacağım.
¿ Recogiste esos boletos que te deje en el casillero? El gesto es apreciado, y por supuesto que no podré asistir.
O ben yargılamıyor.
No me juzgue.
Böylelikle magazin, düğün masraflarını karşılamış olacak.
Y la revista te paga la boda.
- Dediğini takdirle karşılamıyorum.
- No aprecio que digas eso, ¿ bien?
Onca yıldan sonra tedavisini bile karşılamıyorlar.
Y después de todos esos años, no quisieron pagar el tratamiento.
Sanırım eski alışkanlıklar bırakılamıyor.
Viejos hábitos son difíciles de sacarlos de encima supongo.
Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor... Lütfen daha sonra tekrar deneyin. Ya da mesaj bırakın.
El abonado que está llamando No está disponible en este momento Por favor, tratar de llamar de nuevo más tarde
Ona ulaşılamıyor, telefon hatları bozuldu.
No se puede dar con él, las líneas telefónicas no funcionan.
Ram abi, Dhankor'u o kadar aşağılamış ki, kadın kendi kızının parmağını kesmiş.
Hermano Ram humillo tanto a Dhankor que corto el dedo de su propia hija.
- Ama bu durumda yapılamıyor anlaşılan.
En este caso no, evidentemente.
İzlemen hiç sorun değil. Seni yargılamıyorum.
- Si es así, está bien, no voy a juzgarte.
Kimse onu yargılamıyor.
Nadie está juzgándola.
Tamam, seni yargılamıyorum.
Bueno, no voy a juzgarte.
Kocasıyla yaşadığın sado-mazo olayları hoş karşılamıyor olmalı. Vay kaltak!
Puede que no vea con buenos ojos tus prácticas sadomasoquistas con su marido...
- Seni, yargılamıyorum, dostum.
No te juzgo, hombre
Birkaç ay önce bir kazada karşılamıştık...
Tuve un accidente hace un par de meses.
- Yemin ederim, tek seferlikti. - Yargılamıyorum.
- Fue solo una vez, lo juro.
Son 200 yılda kaç cadıyla karşılamış olursa olsun Donna'nın kemiğe can verişini ve bir kızı diriltişini görmedi.
No importa con cuantas brujas se haya encontrado en los últimos más de 200 años, no vió a Donna frotar un corazón que latía sobre el hueso y hacer una chica de verdad.
Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor.
Este móvil está fuera de servicio.
Arjun'a ulaşılamıyor.
Lo organiza Arjun.
Kutsal Pazar Günü neredeyse hiç Pazar günleri yapılamıyor.
Actos teatrales en el día del Señor no está bien visto.
Ama ben bunu senin yaptığın gibi yargılamıyorum. Görüyor musun?
Pero no lo juzgo como tú. ¿ Ves?
- Açıklama için Steve Newlin'e ulaşılamıyor.
No hemos podido contactar a Steve Newlin.
Rizzo'nun muhasebecisi dışarıda bir yerde yakalanmak için bekliyor. Ayrıca Stumpy, Şikago'dan ayrılamıyor, bırak bekarlığa veda partisini düğünüme bile gelebileceğimi sanmıyorum.
Vamos, el contable de Rizzo está ahí fuera esperando. Y Stumpy está liado en Chicago y parece que no va a poder venir a la boda, por no hablar de una despedida de soltero, así que...
Burada oturmuş olayı size dakika dakikasına anlatırken katil Tanzanya yolunu yarılamış olabilir.
Mientras estamos sentado aquí, dándote juego el asesino podría estar a medio camino de Tanzania.
Sigorta gereken tedaviyi karşılamıyordu, ben de...
El seguro no cubría el tratamiento que necesitabas, y yo...
Evin yolunu yarılamışken hatırladım ki... hava pompasının hemen yanında su hortumu var.
A mitad de camino, me digo : "Espera un momento hay una manguera de agua, justo ahí, al lado de la bomba de aire".
.. davet ettik. Sanırım bir gecede kaydı.. .. yarılamıştık.
Creo que hicimos la mitad del disco en una noche.
Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, telesekreterine aktarılıyorsunuz...
Su llamada ha sido desviada al buzón de voz...
Senin hastanı yargılamıyor olman gerekmez mi?
¿ No se supone que no debe de juzgar?
Zaten hafızan çalışsaydı, şimdi yolu yarılamış olurdun.
Su memoria volverá pronto.
Çocukların anneleri sabah mahmurluğunu pek hoş karşılamıyor.
A los padres no les gusta el olor a vagina.
Size yardımcı olmak isterdik ama sırf birinin içine şeytan girdiğini düşündüğünüz için bir hayalet köpeğin ve dehşet verici bir çarmıhın fotoğrafları olduğu için bu olayların birbiriyle bağlantılı olduğu sonucuna varılamıyor.
Miren, quisiéramos ayudar pero sólo porque crean que alguien está poseído, porque tenemos fotos de un perro fantasma y una crucifixión truculenta es decir, nada de estas cosas está relacionada.
Aradığınız numaraya ulaşılamıyor.
La llamada no puede realizarse.
İnternet servis sağlayıcısı Kolombiya'da ve kapatılamıyor.
El proveedor de internet está localizado en Columbia, y no se puede cerrar.
Seni aşağılamıyorum.
No te estoy insultando.
Her şeyi karşılamışlar otel, ulaşım, sağlık hizmetleri.
Cubrieron todo... hoteles, transporte, salud.
Kişisel algılamıyorum.
No me lo tomo como algo personal.
Yaşadıkların, sana kontrol etme hissi veren olağan işlevleri baskılamış olabilir.
Tu experiencia podría haber sido demasiado para tus funciones comunes. Las que te dan la sensación de control.
Bana birilerini aşağılamış gibi geldi.
- Me parece que humillaba a alguien.