Miro Çeviri İspanyolca
5,091 parallel translation
Size bakıyorum ve esas silahınızı görüyorum.
Yo la miro y lo que más veo es su pistola.
Ayrıca etrafımdaki kız arkadaşlarımı ve babalarını, kendilerini nasıl gülünç duruma düşürdüklerini gözlemliyorum.
Y miro a mi alrededor a mis amigas y sus padres. - Cómo hacen el ridículo. - Gracias.
Tıpkı senin benim olduğun gibi, ben de sonsuza kadar seninim. Çünkü sana baktığımda...
Igual que tú eres mía, soy tuyo para siempre porque cuando te miro...
- Cinsel açıdan ona hiçbir zaman bakmamıştım.
No la miro de una manera sexual. Nunca.
Eğer seni dikkatle izlersem...
Si te miro con atención...
Çünkü aynaya baktığım zaman aynısını kendi gözlerimle görüyorum.
Lo veo con mis propios ojos cuando me miro al espejo.
Yalnızca bir dizi fetüs fotolarına baktım, düşünsene onu nasıl çöpe atabiliriz?
Solo miro fotos de fetos y pienso, ¿ cómo podemos tirarlos por el desagüe?
Senin gözlerine baktığımda, kendimi evimde hissediyorum.
Cuando miro a tus ojos, estoy en casa.
Bazen duştan çıkınca aynaya bakıp ağlarım.
¿ sabes? , a veces, cuando salgo de la ducha, me miro en el espejo y lloro. ¿ Sabes por qué?
Ama etrafa bakıyorum ve yarı çıplak bir adam görüyorum.
Pero luego miro hacia arriba y hay un hombre semidesnudo.
- Yüzüne her baktığımda gördüğüm tek şey, soru işareti ve saat.
Cada vez que la miro, lo único que veo es un signo de interrogación y un reloj.
Lavon benim dostum, yüzüne her baktığımda, aramızdakileri söylemedikçe ona yalan söylüyormuşum gibi hissediyorum.
Mira, Lavon es mi amigo, y cada vez que le miro a la cara y no le digo algo sobre nosotros, siento... siento que le estoy mintiendo.
Ya bu karıyı becerirken seyredeceğiz. Ya da Crane becerirken ben seyredeceğim.
te miramos mientras te coges a la MILF, o miro mientras Crane lo hace.
Yani birine bak ve sana ne yaptıklarını anlatsın.
Entonces, miro al sujeto y luego te cuento qué hicieron.
Yok, bakamıyorum.
No miro.
Seni her gördüğümde bunu anlıyorum.
Cada vez que te miro, lo sé
Sen her zaman bana bakıyorken seni gizlice gözetmeye çalışmak neden beni bu kadar mutlu ediyor?
¿ Por qué me provoca tanta felicidad que cada vez que te miro de reojo tú ya me estés mirando?
Sana baktığımda, gözlerin gözlerime değdiğinde...
Cuando te miro, cuando siento tus ojos sobre mí, yo...
Çünkü aynaya baktığımda kendimde bunları görüyorum.
Porque es lo que veo cuando me miro en el espejo.
Her baktığım yerde bu saçmasapan, mutlu ilişkileriyle karşılaşmak zorunda değilim.
No debería tener que enfrentarme con sus estúpidas, felices relaciones dondequiera que miro.
Eğer seni dikkatle izlersem...
Si te miro cuidadosamente...
Eğer seni dikkatle izlersem...
¡ Si te miro cuidadosamente...!
Masasına her baktığımda gözlerimi her kapattığımda sanki bir hata yapmışım gibi hissediyorum.
Cada vez que miro su mesa, cada vez que cierro los ojos... siento que he cometido un error.
Bazı haftasonları Nikkei raporlarını baştan savma yapıyordum.
Algunos fines de semana, simplemente miro por encima los informes del Nikkei.
Soruşturmayı biraz ilerletsem ne bulurum peki?
Pero, ¿ qué encuentro si miro un poco más?
Aşkım, gözlerinin derinliklerine indiğimde, orada kaderimi görüyorum.
- Mi amor, cuando miro fijamente tus ojos, descubro mi propio destino.
- Onun yüzünü bir daha tutmayacağım.
La última vez que lo miro a la cara.
Sana nasıl baktığımı görmedin mi?
¿ No has visto la forma en que te miro?
Yani birine bak ve sana ne yaptıklarını anlatsın.
Así que miro a un tío y luego te digo qué ha hecho.
Bir aşağısına bir yukarısına bakıyorum da benden eskisi yok.
Miro arriba y abajo, no hay nadie que estuviera aquí antes que yo.
Sana baktığımda artık kendimi görüyorum.
Te miro a ti ahora y me veo a mí mismo.
Ya Anslo, sana şöyle bir bakıyorum da. Hayretler içinde kalıyorum gerçekten.
Sabes, Anslo, te miro, y tengo que decir que estoy realmente sorprendido.
- Sana bakıyorum ulan.
Joder, te miro a tí, payaso.
Bazen sana baktığımda merak ediyorum, değiştin mi yoksa zaten hep böyle miydin?
Sabes, a veces te miro y me pregunto si has cambiado o si siempre fuiste así.
Ayrıca, size daha fazla baktıkça daha da erkek olacağım.
De hecho, cuanto más te miro más heterosexual me vulevo.
Ne zaman ona baksam, daha iyi hissediyorum.
Cada vez que la miro, me siento mejor.
Ne zaman sana baksam, daha kötü hissediyorum.
Cada vez que te miro, me siento peor.
Ona bir baktım.
Lo miro.
Canını acıttıklarıma baktığımda kendimden nefret ediyorum.
Y miro todo el daño que he causado y me odio a mí mismo más de lo que tú nunca podrás.
Seninle geçirdiğim zamanların anıları bende olduğu için. En derinimde saklayıp yalnızken açıp bakabilirim.
Porque recuerdo los momentos que pasé contigo... no puedo mantenerlos tan escondidos... así que los saco y los miro cuando estoy sola.
Yalnızca kalbimle... gözlerine bakabilirim.
Tan sólo con mi corazón te miro a escondidas.
Demek Cha Eun Sang'a bakarken böyle görünüyorum.
Así que me veo así cuando la miro.
Ben onları izliyorum. Bazen bir sandalyeden bazen bir dolabın içinden ama neredeyse her zaman Superman kıyafeti giyerek.
Yo aveces los miro... desde una silla y a veces desde el armario.
Ona baktığımda "Bunu nasıl kaplayabilirim?" diye düşünürüm.
Cuando la miro pienso, "¿ Cómo puedo cubrir esto?"
Arada bir çıkarıp bakınca iyi hissederim.
Lo llevo conmigo de vez en cuando y lo miro cuando quiero sentirme bien.
İnsanların gözlerine bakarak o kişini niyetlerini okuyabilirim.
Yo... puedo leer la mente de las personas cuando las miro los ojos.
Her Noel arifesinde, kendi başıma oturup bir şişe viski açıp, Şahane Hayat'ı izlerim.
Es solo que cada Nochebuena me siento yo solo, abro una botella de whisky y miro "Qué bello es vivir".
400 sene boyunca burada yaşamış olmama rağmen geriye dönüp bakınca yanımda götürebileceğim bir avuç dolusu anım var yalnızca.
He vivido aquí durante 400 años. Pero cuando miro atrás, sólo hay un puñado de recuerdos.
- Ve vücuduna bakıyorum.
Ajá, y miro a su cuerpo.
Aletim araba kadar.
Y lo miro, y es maravilloso.
Sana baktığım zaman, ölümü görüyorum.
Cuando te miro, veo a la muerte.