Mızmız Çeviri İspanyolca
660 parallel translation
Ya da, onun inanılmaz derecede mızmız ve bencil olmasından olabilir. Ve sen Barboo, son bir buçuk senedir falan, galaksideki en en bencil ve mızmız insandın.
O... es porque es increíblemente quejumbrosa y ensimismada, y tú, Barboo, el año y medio pasado, has sido la persona más quejumbrosa y ensimismada de la galaxia.
Dr. Cox'un bana bencil ve mızmız dediğine inanabiliyor musun?
¿ Puedes creer al Dr. Cox, llamándome quejumbrosa y ensimismada?
Karım hiç değişmedi, müdür bey. Hala çok mızmız.
No haga caso a lo que dice.
Benim değil, o mızmız ikiyüzlü Jekyll'ın sözüne gittin.
Creíste más en la palabra del hipócrita de Jekyll que en la mía.
Bu küçük bayanlar amma da mızmız.
Cómo reniegan las mujeres.
O mızmız mı?
¿ Ese cascarrabias?
- Mızmız!
- ¡ Llorón!
Mızmız bebeğimiz neler öğrenmiş böyle.
- ¡ Déjame en paz! - ¡ Qué manera de hablar!
Bana söylendiğine göre çok mızmız biriymişsin.
Y pensar que me habían dicho que ustedes eran muy difíciles.
Çok mızmızsınız,... tıpkı şişenin içindeki bir eşekarısı gibi.
Estás demasiado agitado. Como un abejorro en una botella.
Senin gibi her şeye sahip bir çocuk için böyle sorular sormak ve sürekli... gergin ve mutsuz bir mızmız olmak son derece terbiyesiz bir davranış!
No es admisible que un chico como tú,... que tiene todo lo que quiere, esté siempre descontento. Siempre nervioso como una niña.
Seni gidi mızmız!
¡ Eres una caprichosa!
Bir çuval mızmız!
Una punta de avinagrados.
Ne mızmızı?
No me preocupo.
Mızmız, korka bit köle başka bir şeydir.
Pero un compungido y servil... esclavo es otra.
Sen de kız için mızmızlanıyordun!
¿ Y tú qué? Te quejabas por haber traído a la chica.
- Bu konuda mızmız değilim.
Yo no soy quisquillosa en ese terreno.
Sen mızmız kardeşinle buluşmayacak mıydın?
Creía que tenías que ir al aeropuerto por tu hermano.
- Bill oğlum, yaşlı mızmızın tekisin.
- Amigo, es usted un viejo amargado.
O bir hastalık hastası, kuruntulu mızmız, düz tabanlığı var...
Es hipocondriaco, depresivo, quejica, tiene pies planos...
Sen mızmız bir çocuksun.
Eres una niña mimada.
Neden bu şey için mızmız edip duruyorsun anlamıyorum,..
No sé por qué te pones así.
İşte. Gördün mü? Çirkin, korkunç, mızmız yaşlı bir adamım ben.
Te lo he dicho, soy un viejo horrible, gruñón y muy feo.
Onun gibi bir mızmızın başına bu, er ya da geç gelecekti.
A un protestón como él le hubiera pasado tarde o temprano.
- Çok mızmızsınız, Bay Barnier.
Es usted muy delicado.
Çünkü mızmız ve beceriksiz bir salaksın!
¡ Porque es un inepto y un incompetente!
Çünkü mızmız ve beceriksiz bir salaksın!
Porque es un inepto arrogante.
Mızmız.
Quejas, quejas, quejas.
Erkekler mızmız kadın sevmez.
A nadie le gustan las ñoñas.
Sizi mızmız uyuşuklar!
¡ Lentejones!
Kızım, sen tam bir mızmızsın.
De mayor serás una estupenda cascarrabias.
Bugün hiç mızmız bir ihtiyar gibi davranmayacaksın.
No vas a ser un aguafiestas, ¿ verdad?
Beni iyi dinle mızmız velet! Ya kekelemeyi bırak, ya da defol git.
Escúchame, llorón pequeñajo... o dejas de tartamudear o te vas al infierno.
Kimi zaman biraz mızmız olur.
A veces se pone muy impertinente
Mızmız.
Gruñon.
Mızmız değilim.
Es gratis. Bueno, no soy exigente.
Ve burada tekerlemeler söyleyip, küstah sorular soracak... mızmız bebek sesleriyle konuşacak... minik arkadaşlarını da istemiyorum.
Y nada de amiguitas repitiendo el mismo estribillo preguntando cosas flipantes y hablando con esas vocecitas regañonas de bebe
Mızmız.
¡ Atrévete!
Daha çok, bir erkeğin gururunu en büyük müttefikimize çevirmeliyiz ve onu okşayıp, yumuşatıp, onunla güzel konuşmalıyız ve en değerli oyuncağımızmış gibi davranmalıyız.
Deberíamos hacer de la dignidad de los hombres nuestro mejor aliado. Acariciarla, arrullarla, hablarle con ternura... y tratarla como a nuestro más querido juguete.
Geç kaldığı için ona biraz kızmış mıydınız?
¿ Estaba un poco enfadada por su tardanza?
Ama... aşkımız sanki senin, babasının, benim aşkımızmış gibi davrandı bir bakıma, onun için önemsizdi, ona hiçbir anlam ifade etmiyordu.
Pero se comportaba como si nuestro afecto, el mío, el tuyo, el de su padre, en cierto sentido, no le bastase, no significase nada para ella.
Tatlı kızmış. Fransız mı dedin?
- Qué simpática. ¿ Francesa?
Adamlarımızın söylediğine göre son alışkanlığınızmış.
Parece ser que ésa es su constumbre más reciente.
Mızmız Pouc, bir nehrin kenarında yürüyormuş.
"Dicky Douse"
Buralarda geçen çocukluk günlerimizi hatırlıyor musun Barbara? Şuradaki ağacın arkasında durup, sessizce üzerine zıplamıştım. Büyükbabam seni korkuttuğum için bana çok kızmış,
Una vez, cuando éramos pequeños, estábamos cerca de aquí, más o menos por allí, yo salí detrás de un árbol hacia ti y el abuelo apareció muy excitado amenazando con el puño.
Böylesi büyük salonlarda, böyle sürekli bir operasyona bir kez adım attınızmı, dışarıya asla canlı çıkamazsınız.
En salas tan grandes, en constante operación una vez que ha entrado nunca podrá salir con vida.
Hadi, mızmız!
¡ Vamos, caracol!
Duyduğuma göre, yakın dostlarımız... Nazi-Sovyet Paktına kızmışlar.
Dicen que nuestros amigos están indignados con el pacto nazi soviético.
Kızıyorlar mı? Umarım kızmıyorlar.
¿ Están enfadados?
Korkarım bu şuan imkansız. Neden imkansızmış?
Creo que es imposible ahora mismo.
- Bu kadar mızmız olma.
- ¿ Qué ocurre?