Ocağı Çeviri İspanyolca
1,573 parallel translation
O hâlde işleme tesisi olan bir taş ocağı arıyoruz.
Así que estamos buscando una mina de caliza con una planta procesadora.
Sandıklarla oynuyorlar. Güney Amerika'daki üreticim buraya gönderiyor. Taş ocağında kendi mallarını alıyorlar.
Ellos preparaban el manifiesto en mi fábrica de Sud América, lo embarcaban hacia aquí, y liberaban sus cosas en la cantera.
O taş ocağında olanları anlatırım.
Les diré lo que pasó en esa colina.
Tonya ocağı yakmaya çalıştı ve sana mı kızdılar?
¿ Tonya trató de encender la cocina pero te culparon a tí?
Ocağı söndürdüm mü? Evet.
¿ Habré apagado la estufa?
Ocağın arkasındaki duvar yanmış.
La pared detrás de la estufa comenzó a arder.
- Ocağı koymadan önce duvarı tamir ettirmelisiniz. Kanal sistemini de temizletin.
Reparen la pared antes de que repongan la estufa, y van a tener que limpiar su ducto.
Tanrım ocağıma ihtiyacım var.
Oh, dios. ¿ Voy a recuperar mi cocina alguna vez?
Jarize ve ocağın peşinden koştuğunu mu gördün?
¿ El de que Jarize se escapa con el cocinero?
Ama biri ya da bir şey mutfaktaki eski ocağı açarsa, James nezle olduğu için gaz kokusunu almayacaktır. Gaz odayı dolduracak. James sigarasını yaktığında...
Pero si alguien, o algo pudo apagar la luz piloto de la vieja estufa de nuestra cocina y James pudo agarrarse un resfriado sin oler el gas y dejar que se llene la habitación y James fuese a encender un cigarrillo...
Ocağın üstünde tost yapıyorum.
Tengo unas tostadas en la cocina. Oh, no.
Tekrar doktorunu ziyaret etmelisin yada sağlık ocağındaki büyücü çocukları.
- Tienes que volver a tu médico o visitar a los del vudú en la consulta.
Çocuğun ocağı yerle bir olmuş. Tamam mı?
El chico viene de un hogar destrozado.
Ocağı açık bırakıyor.
- Se deja el gas encendido...
Kalorifer ocağı kampındaydı.
Fue en el campamento de hornos.
Galiba tuğla ocağından çıkan dumanla baş başa olduğumdan biraz kederleniyordum.
Me estaba deprimiendo. Con los humos del horno y la radio.
Auschwitz'e 35 kilometrelik bir alan içinde bulunan maden ocağı ağı Avrupa'daki en zengin kömür damarlarından bazılarına kadar uzanıyordu.
Veinte millas a la redonda de Auschwitz yace una red minera con acceso a los más ricos yacimientos de carbón de Europa.
"Düşük rütbeli bir SS subayı vardı." " Elinde tabancayla çakıl ocağının etrafında dolanıyordu.
Vi a un hombre de las SS, un oficial joven que caminaba alrededor del pozo de grava con una pistola en la mano.
Bu dünyanın sonu bu ikiyüzlülük ocağı çoktan yok edilmiş ve Cehenneme gönderilmiş yaşayan ruhları barındırıyor.
La mierda del mundo. El epítome de la hipocresía. Donde residen las almas que han sido destruidas y las que ya han estado en el infierno.
Kâr amacı gütmeyen bir şirket kurdu şimdi de doğduğu yer olan Duk'ta bir sağlık ocağı yaptırıyor.
El ha fundado una organización no lucrativa, y presentemente está construyendo un edificio médico en su pueblo de Duk en Sudan.
Ocağı yakar mısın?
Quieres encender la estufa por mi?
Ocağı açık unutmuşum.
Cambié de idea.
Bağdan ziyade maden ocağı.
Más que un viñedo, parece una cantera. Mire esto. ¿ Sabe qué significa?
Aklımdaki bu demirci ocağını düşündüm.
En mi mente, siempre he podido ver ese lugar.
Bunsen gaz ocağı var mıydı? Ve tam teşekkül bir laboratuar?
Tiene picos de Bunssen y un laboratorio?
Magambo'daki sağlık ocağında çalışıyorum. Ben doktorum.
Trabajo en el puesto médico de Magambo.
Komünistler yalan söylüyor. Birleşmiş İspanya'da ekmeği olmayan ocağı tütmeyen ev yoktur.
Los Rojos mienten... porque en esta España unida, no hay una sola casa sin fuego o comida.
- Birleşmiş İspanya'da ekmeği olmayan ocağı tütmeyen ev yoktur.
... porque en esta España unida, no hay una sola casa sin fuego o comida.
Belma'nın ocağı için gerekiyor.
Belma necesita un poco para su estufa.
Kılıç balıklarının okyanuslarda olması gerekiyor,... bir kaç tane geri zekalının ocağında değil.
Ese marlin debería estar en el océano y no adornando la fiesta de unos idiotas.
Piyango vurması veya senin taş ocağında elmas bulma ihtimaline geri döndük.
Sí, tendríamos que ganar la lotería o que tú encuentres un diamante en la cantera.
Billy Camp, ocağın başında.
Billy Camp está usando la parrilla.
Kömür ocağı geçen sene kapandı. Nüfusu dörtte üç azaldı.
El año pasado se redujo la población una tercera parte.
Kömür ocağı kapandığında birçok kişi taşındı.
Perdimos a muchos habitantes cuando cerró la mina de carbón.
Neden terk edilmiş kömür ocağında olduklarını düşünmüyorsun?
Y por qué no la mina abandonada?
Çay ocağın üstünde.
Las bolsas de té están en el armario.
Ocağı kapatsan iyi olur.
Será mejor que apagues el hornillo.
Ocağı havaya uçurup herkesi zehirleyeceksin.
Volarás la cocina y contagiarás la salmonella.
Bildiğim bir şey varsa, o da ocağı yakan, bizim irademiz. Erkeklerimizi tehlikeye gönderen, bizim irademiz. Onlara bir şey olursa bizi yaşatan, bizim irademiz.
Pero he sido parte de este ejército de hombres muchos años... y lo que sé es que es nuestra voluntad lo que mantiene vivo el calor de hogar... es nuestra voluntad lo que permite a nuestros hombres ir tras el peligro... es nuestra voluntad lo que nos permite sobrevivir si algo les pasa... y, para mí, ese es algún tipo de fe.
Ocağı her yakışın 10 $, gaz bedava.
10 dólares por cada vez que enciendas el fuego, el gas va aparte.
ari topluluğumuz, ( Arilik ocağından olanların birlikte kurdukları cemiyet, çeviren ) rezil bir kaç peder kafama silah dayayıp o adamın veya kendimin penisini kesmem için seçenek sunduğunda, Kararım... Kararım onunkiydi...
Cuando nuestro Padre de la Nación Aria sostuvo un arma en mi cabeza y me dio a elegir entre cortar el pene de otro tipo o el mío decidí que elegí el de él.
Eski Çin maden ocağını tekrar açtılar.
Volvieron a abrir la mina. La vieja Mina China.
Maden ocağı ne kadar kişiyi alır?
¿ Cuánta gente cabe en la mina de sal?
Teşekkürlerin insanı sağlık ocağına yollar.
Tus agradecimientos mandan a las personas al hospital.
Taş ocağındaki adamdan haberim var.
Sé sobre el tío de la cantera.
- Bir adam var. Taş ocağındaki şu adam var. Her şeyi biliyor.
Está este tipo en una cantera de rocas, y él sabe todo sobre ti, sobre mi, sobre Jen y los niños.
Ocağı iyi yapmışsın.
Buen trabajo con la cocina.
Yeterince güçlü değil. Kalorifer ocağının altında ölen her neyse onu çıkarsana.
¿ Por qué no sacas algo muerto debajo de la estufa?
Sadece klimayı kapatacaktın, ocağı açmayacaktın.
Se suponía que apagarías el aire, no que encendieras la caldera.
Orada ufuktaki Çinlilerin maden ocağından çıkıyor.
Allá en el horizonte queda la Mina China.
Bu maden ocağından daha büyüğünü bulmak için Peru'ya gitmeniz lazım.
Hay que ir hasta el Perú para encontrar una más grande.