English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → İspanyolca / [ P ] / Pone

Pone Çeviri İspanyolca

18,538 parallel translation
Altına ediyor, yüzü kıpkırmızı oluyor gözleri çığlık atmak istiyormuş gibi dışarı fırlıyor. Ama hiç ses çıkmıyor.
El tipo se orina, la cara se le pone morada... los ojos se le salen de las órbitas... al intentar gritar y demás, pero no emite sonido alguno.
Sonra da bu bakışı attı bana.
Y luego me pone esa mirada.
Kuralları, sınırları ve limitleri olan bir ebeveyni olursa daha mutlu olacak.
Y será más feliz con una madre que pone reglas y límites.
Yarıştan para kazanıyorum ama bu çocuk beni geriyor.
Corro carreras de autos para vivir, pero ese niño me pone nervioso.
Bilmek onları tehlikeye atar.
Las pone en peligro.
Yani gergin değilim ama bazen geriliyor gibi oluyorum sanki, anlıyor musun?
Digo, no estoy nervioso, pero eso me pone nervioso... -... ¿ me entiendes?
Onu bir başkasıyla hayal etmek beni hasta ediyor
El solo pensar en ella con otra persona me pone enfermo.
Her seferinde güldürüyor.
Cada vez, me pone.
Sen uğraştıkça daha beter bir hal alıyor.
Cuanto más se intenta, peor se pone.
Pasta soğuyor.
La torta se pone fría.
Ve bu kasabanın geleceğine engel oluyor.
Y es el que nos pone palos en la rueda... para destruir nuestros planes de futuro.
O senin baban ve kasabanın istikbaline engel koyuyor.
Es su padre. Y nos pone palos en las ruedas para destruir nuestros planes de futuro.
Kinler yüzünden çıkan tehlikeli kavgalar.
El rencor se pone en evidencia.
Belki Bay Turner aile servetine dahil olmasın diye damadı öldürmeye niyetlidir.
Quizás el Sr. Turner está dispuesto a matar al novio para asegurarse que no pone sus manos en la fortuna familiar.
Rose karşımda üzerinde "Onlar varlar" yazılı bir tişörtle oturuyor.
Rose está sentada en frente con una camiseta que pone "Existen".
Notta yazana göre bu Warren.
En la nota pone que es Warren.
Öldürmek zorunda kalabileceğin bir şeye isim vermezsin.
No se le pone nombre a algo que puede que tengas que matar.
Ne kadar izlersem, o kadar komik oluyor.
Entre más baila, más gracioso se pone.
Ya, benim belim de budamayı biraz ihmal edersem çalı gibi oluyor.
A mí la espalda se me pone muy peluda, si no me podo.
- Ne yazıyor?
¿ Qué pone?
Tek kelime etmedi. Sadece oturup beni izledi.
Le cuento mi proyecto, mi historia, y se queda callado se me pone de frente, me mira y dice :
Philco son ses açık, çırılçıplak aynanın karşısına geçmiş şarkı söylüyor.
Pone el Philco a todo volumen, y desnudo, frente a un espejo, empieza a cantar :
Bu şeyi vermediğimiz her dakika daha fazla insanı riske atıyoruz.
Cada segundo que tengamos eso con nosotros pone a más personas en peligro.
Yaptığım iş... İşimi yapmaktan feci zevk alıyorum çünkü ben de değişimi hemen görüyorum.
Lo que hago... me pone tantísimo hacerlo porque también veo suceder el cambio inmediatamente.
Dün zor bir karar vermen gerekti biliyorum ve sadece bana güvendiğin için sana... -... teşekkür etmek istedim.
Yo sabía que tenía una decisión difícil de hacer ayer, y sólo quiero que sepas lo mucho que aprecio la fe que usted pone en mí.
Çöplerin döküldüğü yere İngilizce ne deniyor?
¿ Cómo llaman en inglés al lugar donde se pone la basura?
Burası en güzel yeri.
Acá es cuando se pone bueno.
İnsanları Weather Dağı'na götürmek tüm planlarımızı tehlikeye atıyor.
Trasladar gente a Mount Weather pone todo nuestro plan en riesgo.
Kuralları filan takmayan havalı kız havalarındasın ama seks yapar yapmaz insanın yakasına yapışan ve rahat bırakmayan öbür sıkıcı kızlara dönüştün. Tamam mı?
Finges que eres una chica genial que no sigue las reglas, pero después de tener sexo, te conviertes en una chica aburrida como las otras, que se pone pesada y no me da espacio.
LAPD kafasını topraktan hele bir çıkarsın tutabilene aşk olsun.
Sí, cuando se pone el LAPD su cabeza fuera de su culo, tiramos un buen partido real.
Bu kara borsada silah satın alanlar nasıl giyiniyor peki?
Y, ¿ qué exactamente se pone uno para ir a un mercado negro de armas?
Kim çocuğuna Kovboy diye isim koyar?
¿ Quién le pone Vaquero a su hijo?
Kulağa takılanlardan değil.
No se pone en la oreja.
Nereye takılıyor?
¿ Dónde se pone?
Ona kızma, birinden hoşlandığında hep tedirgin olur.
No se enfade. Se pone nervioso cuando alguien le gusta.
Bu da bizi aynı duruma sokuyor yani.
Lo que nos pone en la misma situación.
Soyadım, bu olay olurken orada bulunmayışım beni uzun süre zan altında bırakacak.
Mi nombre, mi ausencia cuando sucedió me pone bajo sospecha ahí para siempre.
Genelde bu büyük balıkların son çırpınışları olur av bitmeden önce.
Y, uh, peces grandes a menudo tiene un movimiento de piernas final en él como se pone cerca de la embarcación.
Bana sahip olduğum her şeyi veren adamı satmak beni hasta ediyor. Ailemle olabileyim diye.
Me pone enfermo a vender el hombre que me dio todo-g Así que puedo estar con mi familia.
Daha beteri var.
Y se pone peor.
İnsanlar kan vermek için sıraya giriyorlardı.
La gente se pone en fila para donar sangre.
Vay be. Bu durumda birincilik sende.
Eso, oficialmente te pone en primer lugar.
Renginin olmayışı neyin işaretidir?
La ausencia de color, ¿ qué pone de manifiesto?
Tüm bildiğim eğer bu aşı devletin eline geçerse seçim meçim kalmaz.
Todo lo que sé es que si el gobierno pone sus manos en una vacuna... no será una elección.
Evet. Bir aydan sonra hiç kandıramıyor değil mi?
Sí, se pone complicado después de un mes, ¿ no?
Müşterilerin hayatını tehlikeye attınız.
Así que pone los beneficios por delante de las vidas de los clientes.
- Zehirlenmenin arkasında Hallward vardı. Stüdyosunda bulduğumuz kanıt şüphelerimi iyice arttırdı.
Hallward estaba tras el envenenamiento, la prueba en su estudio lo pone más allá de toda duda.
Tanrı aşkına, kendi sesinden hiç bıktığın oluyor mu?
Dios mío, ¿ no te pone enfermo el sonido de tu voz?
İlkbaharda kırmızı renge dönerler. Gördün mü?
Se pone rojo en primavera, ¿ ves?
İyi bir ajan duygularını mantığının önüne geçirmez.
Un buen agente nunca pone sus emociones antes que la lógica.
Niye bu kadar abartıyor ki?
¿ Por qué se pone así?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]