Talihsizlik Çeviri İspanyolca
761 parallel translation
Oğlan'ın talihsizlik eseri, haksız bir şekilde mahkûm edildiğini hisseden Şefkâtli Yürek, şehrin valisini ziyaret etmekte bir ümit ışığı görür.
Sintiendo que el Chico ha sido condenado equivocadamente por algún error del destino, el Amable Corazón, busca un rayo de esperanza en la visita al Gobernador de la ciudad.
Bu bendi patlatacak olmamız büyük talihsizlik ama sulama yapmak zorundayız.
"Es una pena destruir esta presa, pero debemos regar."
- Teğmen Course olayı talihsizlik, planlarımızı etkilemiyor
La pérdida del Teniente Coors es una desgracia. Pero esto no afecta nuestros planes.
Gerçekten talihsizlik ki, Scotland Yard şimdi bu adamı arıyor.
Scotland Yard está en estos momentos buscando al sospechoso.
Tanrım talihsizlik işte. Kötü de olsa sonuna kadar izlemeliydi.
Aunque la interpretación sea mala, debió ver el final.
- Buna gerek duymuş olman talihsizlik.
- Una pena que encontrara necesario...
Bu sadece talihsizlik.
¡ Es su problema!
- Gerçekten büyük talihsizlik.
Esto es lamentable.
Aynı kadına aşık olmamız ne büyük talihsizlik.
Qué pena que nos hayamos enamorado de la misma mujer.
Ne talihsizlik!
¡ Qué mala suerte!
- Ne talihsizlik!
- ¡ Qué suerte!
Senin elemanların sözünde durmaması ne talihsizlik.
Lástima que tu banda no cumpliera su promesa.
- Ne talihsizlik.
- No. Por desgracia.
Büyük talihsizlik, ama hem benim hem de sizin rahat ve huzurunuz için buraya gelmemek için bir bahane bulamaz mısınız?
Lamentablemente, para mi paz y tranquilidad, y también por la suya, ¿ no cree que podría encontrar un motivo para no volver por aquí?
- Zavallı çocuk için ne talihsizlik.
Qué desgracia para la pobre niña.
Yüz birincisi De Lautruc için muhtemelen bir talihsizlik olacak.
Entonces la decimotercera debe ser de mala suerte para De Lautrec
Talihsizlik olursa bu oyunun bir parçasıdır. Acıma ve şefkat arayışı içinde olunmaz.
Si le ocurre una desgracia, no pide compasión ni simpatía.
Bu kadınların erkek türü tarafından uğradığı bir talihsizlik.
- Querida. Es una de las maravillosas desgracias que le sobreviene al macho de nuestra especie.
Buraya gelmesi büyük talihsizlik oldu.
Qué inoportuno que haya venido.
Dr Kravaal'ın başarıya ulaşmak için kanun dışı yollara başvurmuş olması talihsizlik.
Desafortunadamente la intensidad con la que el Dr. Kravaal se propuso alcanzar con éxito su objetivo le llevó a traspasar los límites de la ley.
Tüm bunları yaşıyor olmanız büyük talihsizlik.
Es una pena que deba pasar por todo esto.
bir kaç günüm kötü geçti ve talihsizlik yaşadım diye... işim bitti sanıyorsun.
Sólo porque tuve unas tardes malas, algo de mala suerte, crees que estoy acabado.
Talihsizlik hakkında bir film çekmek istiyorsun.
Quieres machacar metros de película con desgracias.
Üçgen çalmayı bırakmanız büyük talihsizlik.
No debería haber dejado de practicar un instrumento así.
Normaldir, Siletsky'nin başına gelenler büyük talihsizlik.
Por supuesto, es muy lamentable lo que le sucedió a Siletsky.
Büyük bir talihsizlik oldu bu.
¡ Fue una desgracia muy grande!
- Evet, talihsizlik olmuş.
Sobre todo después de lo del leopardo. Si, fué mala suerte.
Geçmişte ne kadar talihsizlik yaşamış olsanız da... bunun acısını çocuktan çıkarmaya hakkınız yok. Çok haklısınız.
Pensaba que cuales fueran sus pasadas desgracias, no tiene derecho a vengarse en la niña.
Büyük talihsizlik olacağını düşünüyorum.
Claro que sería una gran desgracia.
Onları ezdim. Talihsizlik.
- Los atropellé. ¡ Qué mala suerte!
Bu hepimiz için büyük bir talihsizlik.
Traen muchos problemas.
Bakın, bir başka talihsizlik.
Mire, otra desgracia.
Talihsizlik.
Sería una desgracia.
- Biraz talihsizlik olmuş.
- Sólo un poco desafortunado.
Talihsizlik işte.
Qué lástima.
Başımıza bir talihsizlik geldi ama o talihsizlik bana çocuklarımı geri kazandırdı.
La desgracia ha caído sobre nosotros, pero ha traído mis hijos de nuevo a mí.
Bunu yalnızca bir talihsizlik olarak kabullenmelisin.
Es mala suerte que te la hayan quitado.
Talihsizlik bulutları, ömrü boyunca kızımın tepesinde dolaştı durdu.
Siempre supe que mi hija estaba destinada a la desgracia.
Benim de başımdan geçti ama talihsizlik insanları inatçı yapıyor.
Pero ese tipo de secretos... a veces, acaban por volverle a uno loco.
Dostumuz için bir kaç tane kağıttan zincir ve ökseotumuz olmaması büyük talihsizlik.
Es una pena que no tengamos cadenetas de papel y un poco de muérdago para el viejo.
Büyük talihsizlik.
Esto es lamentable.
Çok büyük talihsizlik.
Muy lamentable.
Talihsizlik, Buttons.
No hay suerte, Botones.
Büyük bir talihsizlik.
Vaya, ¡ qué lástima!
Ne büyük talihsizlik.
¡ Oh, qué lastima!
Tarlaları boyayın, üzümleri yok edin, Her yerde sular ve talihsizlik hakim olacak. Herkes depremler görecek.
Inunda los campos, destruye las cosechas, para que por todos lados reine el agua y la desgracia, para que todos tiemblen, para que las raíces se inunden bajo el agua para que nadie se pueda levantar,
Bir kadının erkeğinden daha yetenekli olması gerçek bir talihsizlik.
Porque una mujer que vale más que su hombre es una desgraciada.
Oh Tanrım, birbiri ardına talihsizlik.
¡ Dios mío, una desgracia tras otra!
Ama, işte... o kadar eğlenceliydi ki... ardından bir talihsizlik geleceğini biliyordum.
Pero saben, fue tanta felicidad que sabía que alguna desgracia vendría pronto.
Bu çok büyük bir talihsizlik, ama kimsenin bir suçu yok.
Es una gran desgracia, pero no es culpa de nadie.
Artık konuşamayacak olman talihsizlik.
¿ Todavía puede escucharme? Es una pena que ya no pueda hablar más.