Tanta Çeviri İspanyolca
11,302 parallel translation
O kadar insanı nasıl dışarı çıkardı?
¿ Cómo eliminó a tanta gente?
Ne yıkım ama.
Tanta destrucción.
Uzun zamandır, bir şey hissetmemek için çok çabaladım acıyı engellemek için.
Durante tanto tiempo, Traté con tanta fuerza no sentir nada, de evitar el dolor.
Ah, çok haklısınız.
Tiene tanta razón.
Çünkü kavgacı Rus'un teki.
¿ Para qué tanta molestia? Porque es un ruso gilipollas con un chip en su hombro.
Kardeşim de o kadar şanslı değildi.
Mi hermano no tuvo tanta suerte.
Böyle bir sona karar vermeye neden mutabık olduğumuza?
¿ A una decisión de tanta gravedad?
Çürük tahvil gününden bu yana bu kadar zenginle aynı odada bulunmamıştım.
Mi última vez con tanta gente rica junta fueron los días de los bonos basura.
Açlıktan da ölüyorum şu an.
Y tengo tanta hambre.
Bir sürü insana zarar verdiğini bilerek insan hayatına nasıl devam edebilir ki?
¿ Cómo puede uno seguir viviendo a sabiendas de que lastimó a tanta gente?
Yine ekildim diye üzülüp bedava çizkek verdiler bana.
Les dio tanta pena verme plantado de nuevo, que me dieron pastel gratis.
Çok partner olunca, terleyebiliriz.
Con tanta gente vamos a sudar mucho.
Buradan çok hoşlandığımı söyleyemeyeceğim. Çok fazla insan var.
No puedo decir que me guste mucho este lugar... tanta gente.
Çünkü çok önemli bir şey değildi.
Porque no era para tanta.
Halka açık bir yerde böyle bir ceket giyiyorsan ben mümkün olduğu kadar fazla insan öldüreceğini düşünürüm.
Te pones un chaleco así en un lugar público y la idea es matar a tanta gente como sea posible.
Hiçbir şeyin olmadığı için çok şanslısın.
Tienes tanta suerte de no tener nada.
Bir de su şişelerinin olayı ne öyle?
¿ Y a qué viene tanta agua embotellada?
Niye herkes sürekli susuz ya?
¿ Por qué todo el mundo tiene tanta sed a todas horas?
Ona bu kadar neşe veren bir babası var çocuğun
* Tiene un papá al que le da tanta felicidad *
Kömür çıkartmak için öyle gözümüz dönmüştü ki terk edilmiş Blanton Köprüsünün tünelleri zayıflatacağını düşünmedik ama... hata etmişiz.
Teníamos tanta hambre de esa... veta de carbón... que no pensamos que la mina abandonada de Blanton Bridge... pudiera debilitar los túneles, pero... nos equivocamos.
Bayan Borden, burada tanışmanız gereken bir sürü insan var.
Srta. Borden, hay tanta gente que debe conocer.
Resmi olarak Genel Vali geçen salı elden kaçan ufak bir iş için Yeni Delhi'ye dönmek için acele ediyordu.
Oficialmente, el virrey tenía tanta prisa por volver a Nueva Delhi... el martes, que este fragmento del asunto se deslizó a través de la red.
Bütün o pizzayı yememen gerekirdi.
No debiste comer tanta pizza.
Hemen ameliyathaneye götüreceğim. Bakterilerden kurtulmalıyız.
Voy a meterlo en el quirófano, e internaré quitar tanta bacteria como sea posible.
Bu savaş elimizden hep sevdiğimiz insanları aldı.
Esta guerra se ha llevado a tanta gente que queremos.
Benim Pope'la görüşmem nasıl gittiyse senin de Anthony'yle görüşmen öyle gibi.
Parece que estás teniendo tanta suerte con Anthony como tuve yo con Pope.
Ne kadar şanslıyız değil mi?
¡ Tenemos tanta suerte!
- Evet, sana niye o kadar taktı adam?
Sí, ¿ por qué te tiene tanta tirria, Harry?
Sana bu kadar çektirmemin sebebi de budur belki. Kendime kızdığım içindir.
Puede que por eso te haya tirado tanta puta mierda... encabronada conmigo misma.
Heykel gibi kaskatı kesilmiş şekilde onları izledik ancak ilk şoku atlattıktan sonra eskiden çok fazla belirsizliğin içinde yaşadığımızı farkettik.
Los observamos como si fueran maniquíes de tienda, pero después de la conmoción, nos dimos cuenta que habíamos estado viviendo en tanta incertidumbre.
Evet, bu büyük bir sadakat ve... belki küçük bir ödül hak etmişisizdir.
Sí, así que tanta lealtad quizás merezca cierta recompensa.
Yale'de psikoloji üzerine doktoram var o yüzden bölüm başkanı, tecrübeli olmadığı konularda beni çağırıyor.
Bueno, sí tengo un doctorado en psicología de Yale... por eso el director del departamento me... llama cada vez que hay un tema en que... su staff no tenga tanta experiencia.
Senin tüm bu olanlarda ne kadar önemli olduğunu bilmek insanlar için bu kadar önemli olduğunu bilmek beni gururlandırıyor.
Y sabiendo lo importante que he estado en todo esto, a tanta gente por ahí, Ha hecho que me sienta orgulloso.
Kurtarabildiğimiz kadar çok insan kurtarmalıyız.
Se supone que salvemos a tanta gente como podamos.
Bu kadar merak ediyorsan neden kendin gidip sormuyorsun?
Si tienes tanta curiosidad, ¿ por qué no se lo preguntas tú mismo?
Ben hayatımda o kadar insan görmedim be.
Nunca he visto tanta gente.
Daha önce hiç bu kadar kişi bir lise maçını izlemeye gelmedi ve belki de bu bir daha hiç yaşanmayacak.
Nunca antes y, tal vez, nunca más, asistirá tanta gente a un partido... de fútbol de preparatoria.
Tabii küçükken geçirdiklerinden ötürü de kendini suçlu hissediyorsun.
Y por supuesto, acarreas tanta culpa... sobre sus primeros años.
Bu evde çok fazla mutsuzluk ve acı yaşanmış.
Hay tanta tristeza y dolor en esta casa.
Bunun olmasına çok sevindim.
Siento tanta alegría que esto ha sucedido.
Üç gün boyunca serviste olan bendim çünkü öyle çakmıştı ki doktora ihtiyacım vardı.
Yo era el que estaba en la tienda para esos tres días Porque él había golpeado con tanta fuerza, que necesitaba un médico.
Çok acıktım.
Tengo tanta hambre.
Bu kadar güçle ve zayıf sinyalle bağlantıyı aşırı yükleyebiliriz.
Con tanta energía... y una señal tan débil... podríamos sobrecargar la ligadura temporal. Podría venirse abajo. Podríamos perderlo para siempre.
Böylesine bir kibarlığı hak etmiyorum.
Yo no merezco tanta amabilidad.
Bir sürü sevinç ve bir sürü acı gördüm
He visto tanta alegría Y he visto tanto dolor
Böyle bir karanlıkta, hepimiz tetikte olmalıyız.
Con tanta oscuridad, debemos estar en alerta.
Jacob'ın babası, o kadar aceleyle terk etti ki beni eşyalarını almaya zahmet bile etmedi.
El padre de Jacob tenía tanta prisa por salir de aquí, que no se molestó en recoger sus cosas.
O kadar şanslı değil.
No tengo tanta suerte.
Arkadaşlarım o kadar şanslı değildi.
Mis camaradas no tuvieron tanta suerte.
- Hep böyle şanslı mısındır?
¿ Siempre tienes tanta suerte?
Daha önce hiç bu kadar karanlık yaratmamıştım.
Nunca he hecho tanta oscuridad antes.