Tanıklar Çeviri İspanyolca
7,910 parallel translation
Ama Cortez elimizdeki bütün gizli tanıkları öldürdü.
Pero Cortez ha matado a todos nuestros testigos potenciales.
- Bak sen. Adamlarımla bombayı sakladıktan sonra geride kalan bütün tanıkları temizlemiştik.
Cuando mis hombres y yo la escondimos... me aseguré de eliminar a cualquier testigo.
Centennial Parkı... Görgü tanıklarının biri bölgede bir EMT olduğuyla ilgili bir şey söylemiş.
Centennial Park, uno de los testigos dijo algo acerca de un para-medico en la escena.
Tanıklar Abbott'ın elinde silah olduğunu ve Talbot'ın havuza doğru sendeleyerek geldiğini söylüyor.
Testigos vieron a Abbott con un arma, y a Talbot arrastrándose hacia la fuente.
Görgü tanıkları tarafından çekilmiş görüntüleri sizlere gösterebiliriz artık.
Según un testigo. Podemos mostrarle estas imágenes ahora. AGENTE ESTADOUNIDENSE INVOLUCRADA EN TIROTEO EN LONDRES
Görgü tanıkları Abbott'ın olay yerinden kaçtığını görmüş. İçeride kimlik kartını bulduk.
Testigos vieron a Abbott escapar del lugar, y encontramos su identificación de la embajada.
Savcılık bu iddialara dayanarak tanıklarının kimliklerini Ross'un savunma makamının bilgisine sunmayacağını açıkladı.
La fiscalía anunció que debido a estos alegatos, no permitirían a la defensa de Ross saber la identidad de sus testigos.
Yargıç bazı tanıkların duruşma anına kadar savunma makamına sunulmamasına karar verdi.
El juez dictaminó que algunos de los testigos no serán puestos a disposición de la defensa hasta justo antes del juicio.
Yargıç savcılığın yanında yer aldı ve Dratel'in devletin delillerinden çıkan alternatif şüpheliler ile ilgili devletin tanıklarını sorgulamasına izin verilmedi.
El juez dio la razón a la fiscalía y a Dratel ya no se le permitió cuestionar testigos del gobierno sobre sospechosos alternativos que vengan de pruebas del propio gobierno.
Dratel'in savunmasına sıra geldiğinde şifreleme ve sanal para birimleri arkasındaki karmaşık teknolojilerin günlük ve Bitcoin'lerin Ross'a ait olduğunun ispatını zorlaştırdığını açıklayacak uzman tanıklar kullanmak niyetindeydi.
Cuando llegó el momento de Dratel para comenzar su defensa, intentó utilizar peritos expertos para explicar que la compleja tecnología detrás del cifrado y la criptomoneda hacía difícil de probar que el diario y Bitcoin pertenezcan a Ross.
Savcılık tanıklara itiraz edip duruşmadan önce bildirilmiş olmaları gerektiğini ve jürinin davayı anlaması için gerekli olmadıklarını öne sürdü.
La fiscalía objetó a estos peritos, alegando que deberían haber sido dados a conocer con anterioridad al juicio y que no eran necesarios para que el jurado comprendiera el caso.
Uzman tanıkları ve alternatif KKR'ye dair devletin delillerini kullanamayınca Dratel'in savunması etkin olarak engellenmiş oldu.
Sin los peritos expertos e incapaces de usar las propias pruebas del gobierno de un DPR alternativo, Toda la defensa de Dratel fue bloqueada con eficacia.
Ulbricht'e karşı sunulan deliller çok sağlamdı ve Dratel'in stratejisi devletin tanıklarını çapraz sorguya tutup bu sorgudan kendi alternatif hikâyesini çıkarmaktı.
La evidencia en contra de Ulbricht era tan poderosa y la estrategia de Dratel había sido para tratar de repreguntar a los testigos del gobierno y para sacar su historia alternativa a través de ese interrogatorio.
Devletin onun tanıklarının ifade vermesine engel olduğunu biliyoruz.
Sabemos que el gobierno, que sus testigos estaban... bloqueados para testificar.
Tüm tanıklar içinde yalnız Jared Der-Yeghiayan'ı ilgilendiren 5000 sayfalık delil vardı.
Había 5000 páginas de evidencia del gobierno de parte de un solo testigo, Jarod Der-Yeghiayan.
Bütün parçaları birleştirmişler ve bir düzine korumalı görgü tanıkları var.
Ataron cabos pusieron a una docena de testigos bajo protección.
Orada tanıdıklarım var.
Conozco gente ahí.
Şu günün ne kadar uzun olduğunu biliyorsam, o heriflerin de başıbozuk haydutlar olmadıklarını biliyorum.
Sé tan bien como el día es largo que esos tipos no eran unos ladrones run-of-the-mill.
Bir gün geri dönüp... öğrencilerimi, tanıdıklarımı göreceğim günün hayaliyle yaşıyorum.
Sueño con volver algún día... y ver a mis alumnos, a mi gente.
LEA THOMPSON - LORRAINE BAINES USC film okuluna gitmiş tanıdıklarımdan bazı hocaların "Geleceğe Dönüş" ün senaryosunu kusursuz senaryo olarak okuttuğunu biliyorum.
Sé de personas que han ido a la escuela de cine de la USC y ciertos profesores usan el guión de Volver al Futuro como el guión perfecto.
Tanıdıklarından bir çiftin orada özel bir otel açtığını ve Roger ve beni işe kabul etmek için istekli olduklarını söylüyor.
Una pareja conocida de ella abrirá un hotel privado allí. Dicen que quieren contratar a Roger y a mí.
- Bugünkü patlamanın tanıkları ne oldu?
¿ Qué hay de los testigos de la explosión de hoy?
CIA bilgisayar uzmanlarının onun açıklarını dökeceği ve çift taraflı ajan olarak tanıtılacağıyla ilgili tehditler aldı.
Amenazó con ir a Edward Snowden sobre ellos... y ellos respondieron tachándola de... una doble agente terrorista.
Eğer yazdıklarınız kadar zeki ve itibarınız kadar açgözlüyseniz.
Si es tan inteligente como su escritura y tan avaricioso como su reputación.
- Seninle tanıştıklarına memnun olacaklardır.
Sé que estarán encantados de conocerte.
- Tanıdıklarım var.
- Tengo gente.
İnsanlar çok aptalca olabilir, hepsi kendi aklının tuzağına düşmüş ve balıklar yüzmeye devam ediyor, çekirgeler hoş, çok hoş konuşuyorlar.
La gente puede ser tan tonta, atrapada en sus mentes, y los peces siguen nadando y los saltamontes hablan bien. Muy bien.
Bazı arkadaşlıklar o kadar önemlidir ki devam etmesi için her şeyi yaparsınız.
Algunas amistades son tan importantes, que haces lo que sea para que duren.
Sen ve Rose'un tüm yaptıklarına Jenny bu şekilde mi karşılık veriyor?
Tan buenos como tú y Rose han sido ¿ está es la forma en que Jenny te corresponde?
Tutuklanma haberini duyduğumda çok şaşırdım. Ancak beni asıl dehşete düşüren konu hiç tanımadıkları halde medyanın onun hakkında yazdıklarıydı.
Estaba shockeada cuando escuché su arresto en las noticias, pero me sentí aún más consternada sobre lo que los medios escribían sobre él, sin conocerlo.
O suratına çaktıkları kadar!
¡ Tan claro como la cicatriz en tu fea cara!
İnsanlar bir kızla tanıştıklarında pantolonlarını indirir.
La gente pierde los pantalones cuando se consiguen una chica.
- Tanışmadıklarım da var.
Hay algo que no he cumplido.
Daha iki gün önce tanıştılar. Fakat birbirlerine ölesiye âşıklar ve yakışıyorlar.
Se conocieron hace solo dos días, pero están muy enamorados y encajan perfectamente.
Sophia'nın annesi kadar zayıf olabilirdim! Öyle olsam bile, bana her baktıklarında bu fotoğrafı görecekler!
Podría ser tan flaca como la mamá de Sofía y cuando alguien me busque van a ver esta foto.
-... tanıdıkların...
-... quién conoces...
Adaya gömülen kişilerin akrabaları için kamu yararına iş yapan bir firma da tanıdıklarım var. Bi'yoklayayım.
Tengo una conexión con una empresa que hace algunos trabajos sin cobrar para familias con parientes enterrados en la isla.
Burası tanıştıkları yerdi.
Aquí es donde se conocieron...
Bana o kadar sert vurmuş ki doktorlar gözümü kurtaramadıklarını söylediler.
Me había golpeado tan fuerte que los doctores no pudieron salvar mi ojo.
Sakladıkları sır bu kadar önemliyse onları rahat bıraksak daha iyi olmaz mı?
Si el secreto que ocultan es tan importante quizá sea algo que debamos dejar en paz.
Bize nasıl baktıklarına tanık oldum.
He visto cómo nos ven.
İnsan gücüne olan açıkları yüzünden herkesi kabul edebilecek bir organizasyonun kurbanıydın.
Eres víctima de una organización que está tan hambrienta de poder... que aceptará a cualquiera.
Ama beni asıl heyecanlandıran, John'un gördüğü o ufak sarı parçacıkları tanımlayacak olmam.
Pero lo que de verdad me emociona es identificar esas pequeñas partículas que John vio.
Yaşlı olduklarını kabullenirsen yaptıkları o kadar da garip gelmez.
Cuando aceptes que son personas mayores, no te parecerá tan raro.
Agincourt'tan beri her savaşı kazandılar ve kazanmasalar bile kazandıklarını söylerler.
Han ganado todas las guerras que han librado desde Agincourt. Y si no las ganaron, dijeron que las ganaron.
Bu adamları tanımak... ne için savaştıklarını anlamak için bir şekilde daha fazlasını yapmalıydım.
Sentía que debía hacer más para saber quiénes eran ellos, para entender por qué peleaban.
Bu insanları tanıyordum ve bu kayıttan dolayı kendimi kötü hissettim. Gerçekten savaştıklarına dair kanıt sunmalarında ısrar edince çekmişlerdi.
Conozco a estos hombres y me siento mal por esta cinta hecha para mí cuando exigí que demostraran que peleaban.
Yaşadıklarından çok farklıydı.
Es algo tan distinto a lo que conoces.
Ya da yalnızca âşıklar dünyadaki en güvenli yerden hayatlarında görebilecekleri en vahşi şeylere tanık olabilsinler diye.
Vamos a construir un hotel tallado en el mismo glaciar, donde los amantes de la naturaleza, amantes de las luces del norte, o simplemente amantes puedan ser testigos de las cosas más agrestes que jamás hayan visto en el lugar más seguro de la Tierra.
Sizin gibi bayağı ve hastalıklı yaratıkların bana dokunmasını istemiyorum.
No me gusta ser tocado por criaturas tan enfermas y viles como estas.
Gençlik Derneği'ne de kağıttan tam boy heykelimi yaptıkları için teşekkür ediyorum.
Y gracias al club de chicos y chicas por esa estatua de papel maché tan increíblemente realista.