Tiempo Çeviri İspanyolca
310,910 parallel translation
Bu gemiye ne oldu ve sen ne zamandır burada yalnızsın?
¿ Qué le ha pasado a la nave y cuánto tiempo llevas aquí solo?
Sizi olayın başından sonuna kadar izliyor olacağım.
Bueno, os estaré monitorizando todo el tiempo.
Ben de öyleydim zaten. Ama üzerinden çok zaman geçti tabii.
Estoy bastante seguro de que yo también lo era, pero ha pasado mucho tiempo.
Yani Zaman Lordları kadın erkek mevzularında biraz genişler, öyle mi?
Así que los Señores del Tiempo son flexibles en eso de hombre-mujer, ¿ no?
Ama yine de kendinize Zaman Lordu diyorsunuz?
¿ Pero aun así os llamáis Señores del Tiempo?
Bu bir zaman mefhumu!
¡ Es cuestión de tiempo!
Tam dönüştürme elzem değildi lakin zamanla olacak.
La conversión completa no ha sido necesaria... pero lo será en un tiempo.
- Ne zamandır buradayım?
¿ Cuánto tiempo he estado aquí?
Kısa kesiyorum, kara delikten ötürü zaman geminin bu ucunda, öteki ucuna göre daha hızlı akıyor.
Para abreviar... por culpa del agujero negro, el tiempo va más rápido en este extremo de la nave que en este.
Çekim gücü zamanı yavaşlatıyor.
La gravedad ralentiza el tiempo.
Çekim odağına ne kadar yakın olursan zaman o denli yavaşlayacaktır.
Cuanto más cerca estás de la fuente de gravedad, más lento va el tiempo.
Bahçede yürürken kafanız ayaklarınıza kıyasla zamada daha hızlı ilerler.
Si estás en tu jardín, tu cabeza viaja más rápido en el tiempo que tus pies.
Zamanı hakikaten yavaşlatmak isterseniz bunlardan birinin yanına park edeceksiniz.
Si de verdad quieres ralentizar el tiempo, aparca al lado de uno de estos.
- Üzgünüm, zaman daralıyor.
Lo siento, estoy presionado por el tiempo.
TARDIS'e atlayıp geri dönerek işleri düzeltebiliriz.
Podemos coger la TARDIS, volver y detenerlo a tiempo.
Değişkeni bilmeden ne kadar zaman geçtiğini hesaplayamıyorum.
No conozco la diferencial, no sé cómo ha pasado el tiempo aquí.
Seni ekranda izliyordum kim olduğunu anlamam biraz zaman aldı.
Te he estado viendo en la pantalla, me llevó un tiempo adivinar quién eras.
Korkarım ki yaptın hem de uzun zaman önce.
Pero me temo que sí... hace mucho tiempo.
Zaman, geminin bu ucunda ötekine kıyasla daha hızlı ilerliyor.
El tiempo va más rápido en este lado de la nave que en el otro.
Tek bir ayrıntıyı değiştirecek vaktim oldu.
Solo tuve tiempo para cambiar un detalle.
Ağı güncellemeleri biraz vakit aldı ama işte oldu!
Les costó un tiempo actualizar la red... pero ¡ allá vamos!
İçten içe senin tarafındaydım şapşal şey.
Estuve todo el tiempo de tu lado en secreto, estúpido loco.
- Onca zaman Keşişlerin altında yaşarken kendi benliğine tutunmayı öğrenmişsin.
Todo ese tiempo, viviendo bajo el gobierno de los Monjes... aprendiste a valerte por ti misma.
Gemide yukarı çıktıkça zaman bizim için daha yavaş ilerleyecek. Ama Siberadamlar için daha hızlı ilerleyecek.
Mientras más nos movemos en la nave, el tiempo se mueve más lento para nosotros y se mueve más rápido para los Cybermen.
- Gelmelerine ne kadar kaldı?
¿ Cuánto tiempo hasta que lleguen?
- 360 km'lik zamanı esnemiş uzay gemisi.
400 kilómetros de una nave espacial dilatada en el tiempo.
Bunlar Siberadam, yeterince vakit diye bir şey sözkonusu değil.
Son Cybermen, no existe tal cosa como el tiempo suficiente.
Çok eskiden acayi korkunç bir kadın beni duvara yapıştırıp mutlaka ama mutlaka yanımda yedek bir demateryalizasyon devresi taşımam için söz verdirdi.
Hace mucho tiempo, una espantosa señora me lanzó contra una pared y me hizo prometer que siempre, siempre lleve un circuito de desmaterialización extra.
Sayıları fazla olmayabilir, uzun süre de yaşamayabilirler.
Tal vez no muchos, y tal vez no por mucho tiempo.
Kıçım uzun zaman önce tekmelendi ve artık geri dönüşü yok.
Mi trasero fue pateado hace mucho tiempo, y no hay vuelta atrás.
Bizimkilere zaman kazandırmalıyız.
Tenemos que conseguirles más tiempo.
- Ne kadar vaktim kaldı? - Nokta atışı yaptım.
- ¿ Cuánto tiempo me queda?
Onun yanında durma vakti geldi çünkü.
Porque es tiempo de quedarme con él.
Vakit kâfi.
Suficiente tiempo.
- Doktor çoğunu imha etti. O yüzden yeniden toplanıp bizi bulmaları biraz zaman alacaktır.
Bueno, el Doctor destruyó a la mayoría, así que les tomará un tiempo reagruparse, antes de encontrarnos de nuevo.
Çaya yetişir miyiz?
¿ Podré volver a tiempo para el té?
Seattle'da ne kadar kalacaksınız?
¿ Cuánto tiempo va a estar en Seattle?
Paramı alıp eski borçları kapatacak kadar.
El tiempo suficiente para conseguir mi dinero y liquidar algunas viejas deudas.
- Evet. Doğru hatırlıyorsam zihinsel sağlık tesislerinde vakit geçiren bir adamdı.
Un tío que, si no recuerdo mal, ha pasado tiempo en instalaciones de salud mental.
Adaletin öldüğünü görmek, olsun bakalım. Peyton'la kaliteli zaman geçirmek bu da olsun bakalım.
Pasar tiempo dedicándoselo a Peyton es divertido.
Pekala sahibe P, ne kadar sürem kaldı?
Y, Señorita P, ¿ cuánto tiempo me queda de mi hora?
Bu zaman kaybıydı.
Vaya pérdida de tiempo. - Mira quién viene.
Uzun süredir bir şeyi hayal ediyorsun ve sonunda gerçekten yaşayınca korkmaya başlıyorsun ve beklentini karşılayamayabiliyor.
Sueñas con algo durante mucho tiempo, empiezas a temer que, cuando por fin lo experimentes, puede que no esté a la altura de las expectativas.
Onu araştırmak için daha çok zamana ihtiyacım var!
¡ Necesito más tiempo para estudiarlo!
Bunu buldum. Ziyaret etme fırsatı bulduğunda ona verecektim. Ama sonra...
Conseguí esto, planeaba dárselo cuando tuviera tiempo de venir a visitarnos, pero luego...
Bana şu lanet yosunların nerede yetiştiğini gösterirsen sana para verebilirim.
Haré que tu tiempo valga la pena si me muestras - dónde rayos crece el musgo.
Uzun süre geçerli kalması çok zor.
Es raro que algo se quede caliente por tanto tiempo.
- Ne kadar sürecek?
- ¿ Cuánto tiempo toma?
-... çekip gidebilirdim.
- hace mucho tiempo.
Yeterince vaktimiz var mı ama?
Pero, ¿ tenemos tiempo suficiente?
Bir konuşma ister miydin?
¿ Quieres algo de tiempo para un monólogo?