Ugraşmak Çeviri İspanyolca
2,415 parallel translation
Müzikle uğraşmak bir grupta çalmak bazı şeyleri...
¿ Sabes? Trabajando en la música, estando en una banda, desarrollas una especie una especie de conexión telepática, ¿ sabes?
Böyle bir adamla uğraşmak istemezsin.
No quieres a ese tío trajinando en tu cabeza.
Şu yolun karşısındaki çük kafalıyla uğraşmak zorunda kaldım.
Pero tuve que lidiar con ese imbécil de mierda en la calle.
Toby'nin elinde, bizimle uğraşmak için her türlü neden var.
Toby tiene todas las razones del mundo para hacernos pasar un mal rato.
Bunlarla uğraşmak zorunda kaldığınız için üzgünüm.
Lamento que las hagan pasar por esto.
Sürekli oto yikamaciyla ugrasmak zorunda oldugunuzu biliyorum.
Chicos, sé que debeis tener las manos ocupadas con el lavado de coches y todo.
Sürekli oto yıkamacıyla uğraşmak zorunda olduğunuzu biliyorum.
Sé que debéis estar muy liados con el lavado de coches y eso.
Yani hepiniz bir süre daha benimle uğraşmak zorunda kalacaksınız.
Así que, me tendrán que soportar un tiempo más.
Cesetlerle uğraşmak onun işidir.
Trabaja con cadáveres.
Bu kadın şimdi bir davayla uğraşmak istiyor ve yapabilmesi için benim yardımıma ihtiyacı var.
Esta mujer quiere llevar un caso. Ahora mismo, y necesita de mi ayuda para hacerlo.
Bununla uğraşmak zorunda değiliz.
No tenemos que seguir con esto.
Demek istediğim milletle uğraşmak için başkalarını gönder.
- No. Me refiero a que es buedo delegar y jugar con las fortalezas de las personas.
Artık doktorlarla uğraşmak istemiyorum.
No quiero tratar con ningún otro médico.
Geç saatlere kadar çalışıyormuş gibi yapıyorum, böylece eve gelip onunla uğraşmak zorunda kalmıyorum.
Fingir que trabajo hasta tarde, así no tengo que venir a casa y enfrentarme con ello.
Hem biz buraya sanat ve el işiyle uğraşmak için gelmedik.
Sí, parece bastante patético.
Bazı şeylerle uğraşmak benim için zor.
Para mí es muy difícil manejar ciertas cosas, ¿ sabés?
# Şimdi benimle uğraşmak zorundasın!
# ¡ Ahora tienes que tratar conmigo!
Cinsel olmayan bütün zehirli şeyleri ilk kişiyle birlikte yaşayıp kurtuluyorlar. Ve sonra gerçekten birlikte olmak istedikleri kişiyle tanıştıklarında sadece çocukla uğraşmak zorundalar, o da bazen.
Hacen las cosas mal con la primera pareja... conocen a alguien con quien realmente quieren estar... y lidian poco tiempo con los niños.
Eminim, şu anda benim uğraşmak zorunda olduğum sorunların aynısıyla...
Supongo deberán enfrentar algunos de los problemas con los que me he topado.
-... uğraşmak zorunda kalacaksınız. - Ne demek istiyorsun?
- ¿ De qué hablas?
Yapma Sammy. Sarhoş üniversitelilerle uğraşmak pizza dağıtıcısı çocukların görevi zaten.
Vamos Sammy, tratar con universitarios borrachos forma parte del trabajo de repartidor.
Şu tahminsel lenslerden takmamız gerekiyor ve sen Nitrogliserininle uğraşmak için çekip gittikten sonra bir patlama oldu ve nitrogliserin de patlayıcı olduğundan- -
Mira. Teneos que llevar estas lentillas predictivas y ellas vieron un explosión cuando te fuiste furioso a manejar tu nitroglicerina lo que hace bum, así que...
Führer'in dublörüyle uğraşmak daha kolay.
Es más sencillo tratar con el doble del Furher.
Bu işle uğraşmak, rüzgarlı bir günde tırmıkla yaprak toplamaya benziyor.
Es como barrer hojas un día de viento.
Ayrıca bir noktada benim organizasyonum ile uğraşmak hepsinin ortak noktası ne biliyor musun?
Además de haber tratado con mi organización en algún momento ¿ sabes que tienen en común todos ellos?
Bununla uğraşmak zaman kaybı, değil mi?
Y esperó mucho, ¿ no?
Belki de çözüm tüm durumlara uygulanabilecek bir hipotez ile uğraşmak yerine her bir duruma ayrı ayrı uygulanabilecek bir hipotez bulmakta yatıyordur.
Tal vez la llave este en encontrar una hipótesis, lo cual puede englobar cada caso individual. Con lo cual insisto, puede ser algo, que se puede aplicar aquí.
Şampuanımı çalan bir kaltakla uğraşmak zorunda kaldım.
Tuve que lidiar con una zorra por robarse mi shampoo.
Artık bu anıyla uğraşmak istemiyorum.
No quiero joder ese recuerdo.
Dün tıbbi atıkla uğraşmak beni biraz düşündürdü.
Nadar en residuos biológicos me puso a pensar
Oradaki hayalet Fabiana'yı rahatsız edersen, benimle uğraşmak zorunda kalırsın, tamam mı?
Fantasma que estás ahí si moletas a Fabiana te las verás conmigo. ¿ Estamos?
Sizi temin ederim ki gerçekten size bakmak için ve her gün özel diktatörlere itaat etmenize gerek kalmaksızın refahınızı güvence altına almak için tasarlanmış bir ekonomik sistemde teknik olarak gereksiz ve sosyal olarak gayesiz bir işle uğraşmak zorunda olmadan ve çoğu zaman gerçekte var olmayan borçla boğuşarak ay başını getirmekte zorlanmadan yaşamak söz konusu olunca sizi temin ederim ki insanlar her yerde onlara özen gösterecek sistemi devam ettirmek ve geliştirmek için zamanlarını gönüllü olarak feda edeceklerdir.
Y te puedo asegurar : que en un sistema económico que está verdaderamente diseñado para cuidarte y asegurar tu bienestar, sin tener que someterte a una dictadura privada a diario... usualmente a un trabajo que es técnicamente innecesario o inútil socialmente, mientras que a menudo se lucha con una deuda que no existe, sólo para pagar los gastos... te garantizo que la gente ofrecerá voluntariamente su tiempo en todas direcciones, para mantener y mejorar un sistema que en realidad cuida de ellos.
Ama birisi uğraşmak zorunda.
Pero alguien tiene que hacerlo.
Kimse bunlarla uğraşmak istemiyor.
Los míos no quieren encargarse de... esto.
Çünkü o çocuklar, Max Owens ile uğraşmak zorunda değiller. Kımıldama.
Luego entonces, la mayoría de los jóvenes no tienen que tratar con Max Owens.
- İnsanlarla uğraşmak çok stresli olabiliyor.
Tratar con público puede ser muy estresante.
Tekliğinizi kabul edemem, ve girişimde bulunursanız sizinle mahkemede uğraşmak zorunda kalırım.
No puedo estar de acuerdo con ustedes, y si lo intentan, tendremos que dirimirlo en un tribunal.
Sizinle kim uğraşmak ister ki efendim?
¿ Quién se la jugaría, señor?
Benimle uğraşmak için en yanlış zamanı seçtin, Ray.
Has elegido el momento equivocado para joderme, Ray.
Harika, bir bu eksikti bir de Yabanarısı'nın çılgınlıklarıyla uğraşmak zorundayım.
Genial, encima de todo lo demás tengo que lidiar con Wasp volviendose loca.
Ev sahibi olmadan böyle şeylerle uğraşmak güzel olmalı.
Debe ser bonito no ser dueño de una casa y tener que preocuparse con estas cosas.
Evet ama şu anda bununla uğraşmak zorundayız.
Sí, pero ahora mismo tenemos que lidiar con esto.
Bizim bununla hiç uğraşmak zorunda olmayacağımız için çok mutluyum.
Estoy bastante contenta de que nosotros nunca tengamos que lidiar con eso.
Sana diyorum, zamanında bir kaç yaşlı kadına kancayı taksaydım asla yağmur oluğundan fare ölüsü çıkarmaya uğraşmak zorunda kalmazdım.
En serio, puede que haya desenredado algunas viejas pelucas de señora en mis tiempos, pero nunca he sacado una rata muerta del canalón.
Ofis işleriyle tekrar uğraşmak iyi geldi.
Simplemente creo que estaría bien volver a tener mi mojo en la oficina.
Ben de devamlı uğraşmak zorunda kalıyorum.
Así que, ya sabes, lo mantengo vigilado.
Benim kızım olsaydı, ben de bu tarz pisliklerle uğraşmak istemezdim.
Yo no querría a una cucaracha andándole encima a mi hija, ¿ verdad?
Eğer seni indirecek olursak bir de senin derdinle uğraşmak zorunda kalırız.
Si te bajamos, también tendremos que subirte.
Bu üzerinde uğraşmak için hassas bir konu.
Pero estos no son problemas fáciles de afrontar.
Ama her şeyin üstüne bir de bunlarla uğraşmak zorunda kalacağını düşünmemiştim.
Nunca esperé que ella tuviera que lidiar con algo como esto además de todo lo demás por lo que está atravesando.
Burayı yönetseydin ve kendin gibi biriyle uğraşmak zorunda kalsaydın bunu nasıl yapardın?
Si estuvieses dirigiendo aquí y tuvieses que tratar con alguien como tú mismo, ¿ cómo lo harías?