Uzlaşma Çeviri İspanyolca
838 parallel translation
Orada rüşvet, açgözlülük, yalan... uzlaşma özgürlükle bir arada duramaz.
Allí no hay sitio para los chanchullos, la codicia o las mentiras o compromiso con las libertades humanas.
Uzlaşma güzel birşey.
Paz, algo maravilloso.
- Hayır. Uzlaşma olmadan boşanamam ve o buna yanaşmıyor.
Si no hay un consentimiento mutuo.
Bir uzlaşma bulalım ve ortada buluşun, olur mu?
Hagamos una cosa. Encontraos a medio camino, ¿ de acuerdo?
- Bir uzlaşma yapmalıyız - Öner!
- Tendrá que haber un acuerdo.
- Baylar, uzlaşma bu
- Claro que sí. Caballeros, el acuerdo es éste.
Para konusunda onunla uzlaşma sağlayacağım.
Me ocuparé de que le llegue el dinero.
Bir uzlaşma.
- Un arreglo.
Bir dahaki sefer, uzlaşma falan olmayacak.
La próxima vez que te vea ahí no habrá reconciliación.
Hiçbir uzlaşma olmadığı için kuralları uygulayacağız.
Visto que no hay reconciliación, procedamos.
- Eminim, bir uzlaşma yolu bulabiliriz.
Estamos aquí para llegar a un acuerdo.
Bana 50,000 lira teklif etsen bile, bir uzlaşma yolu bulamayacağız.
Pero, no llegaremos a ningún acuerdo aunque me ofrezca 50.000 liras.
Uzlaşma ne demektir, biliyor musun?
¿ Sabes lo que es un compromiso?
Hayır, uzlaşma, karşılıklı kabulle yapılan bir anlaşmadır.
No, es un acuerdo al que se llega por consentimiento mutuo.
Geçmişle uzlaşma çok uzun sürmedi.
El reencuentro con el pasado no duró mucho tiempo.
Aramızda bir tür uzlaşma.
Es una especie de arreglo que tenemos.
Bir uzlaşma sağlayamadık Sayın Yargıç.
No hemos podido ponernos de acuerdo, señoría.
Doğru, bu adamın ordusunda bir uzlaşma bulamazsın.
No hay términos medios en su unidad.
Bugün ayrıca "uzlaşma" kelimesine ihtiyacımız var. Uzlaşma cesur entelektüel eylemler arasındaki en güzel şeydir.
Y luego, hoy en días, hace falta también la palabra "compromiso"... es la más hermosa, la más valerosa de las operaciones intelectuales.
Barış ve uzlaşma için çalışır.
En pro de la paz y la comprensión.
Uzlaşma mı?
¿ Un compromiso?
Serçeler ve şahinlerin arasında bir uzlaşma sağlamak için ne yapmak gerekir? Ne yapmak mı gerekir?
¿ Pero qué puedo hacer yo si los gorriones y halcones no pueden ponerse de acuerdo entre ellos?
Uzlaşma, uyum sağlama olması gereken diye addedilen şeyler, değil mi?
Adaptación, ajuste... parecen estar en el orden de las cosas.
Çete savaşlarını, bazı anlaşmalar ve uzlaşma teşebbüsleri...
Periodos de guerra de pandillas son seguidos por tratados de paz... e intentos de lograr fusiones y monopolios...
Klingonlarla uzlaşma görüşmeleri iptal edilmek üzere.
Las negociaciones con los klingon están a punto de fracasar.
Uzlaşma görüşmeleri devam ederken, Almanya hidrojen deneylerini tamamladı.
Las negociaciones se alargaron y entre tanto Alemania completó sus experimentos con el agua pesada.
Bana öyle geliyor ki bir anlaşmaya varabiliriz, geçici bir uzlaşma sağlanabilir.
Parece que podríamos llegar a un acuerdo, vivir conjuntamente en paz.
Bunların, sözcüklerin sükûnetine yol açan dil tuzakları çoktan tükenmiş bir kültürün suç ortakları, bir strateji dilsel bir mazeret, dilsel-ideolojik bir uzlaşma olduğunun farkına varmıyor musunuz?
un ardid, una coartada lingüística, un arreglo lingüístico-ideológico que puede llevaros a la paz mental de las fórmulas?
Sonuç olarak, manevi ve siyasi tam bir uzlaşma sağladığımızı söylemekten mutluyum.
Como consecuencia, me alegra comunicarles que nos hemos reconciliado por completo tanto espiritual como políticamente.
- Uzlaşma fikrin nedir?
- ¿ Cuál es su idea de un compromiso?
Belki bir tür uzlaşma zorluklarına yardımcı olabilir.
Quizá la mediación podría ayudar a solucionar sus problemas.
O bana teklifler getiriyor, ben uzlaşma öneriyorum.
Él hace propuestas, yo ofrezco compromisos.
Tokyo, tahkikatlarımı görmezden geliyor ve Bakan Hull'un sunduğu uzlaşma önerilerine hala cevap vermedi.
Tokio ha ignorado mis peticiones, y sigue sin responder a las propuestas del Secretario Hull.
Uzlaşma politikası yerine... kutuplaşma politikasını seçti
En lugar de una política de reconciliación, se ha optado por una política de polarización.
Ama bir anayasal uzlaşma umudu var gibi görünüyor.
Pero hay esperanzas de acuerdo constitucional.
Ama bir anayasal uzlaşma umudu var gibi görünüyor.
- Pero hay esperanzas de un acuerdo...
İkimiz arasında bir uzlaşma yapmak için herhangi bir sorun görmüyorum.
No veo por qué no... podemos llegar a un acuerdo.
Uzlaşma.
- Un compromiso.
Ulusumuzla kilise arasındaki uzlaşma tam olarak gerçekleşti ki bu da ulus ve kilise üyelerini düzene soktu çünkü sonsuz bir disiplin ve kişisel hayatın her detayına karışma hakkı gerekiyordu.
Ésta reconciliación Estado-Iglesia se consigue mediante el demiurgo, que establece el orden de los miembros, lo cual requiere una férrea disciplina y el derecho a intervenir en todas las esferas de la vida individual.
Bir hükümet yetkilisi, uzlaşma sağlanıncaya kadar sendika ile görüşmelerin devam edeceğini söyledi.
Los representantes del Gobierno dicen que seguirán negociando... hasta que lleguen a un acuerdo, las construcciones olímpicas fueron suspendidas por dos semanas...
"Uzlaşma" diyecektim. Geçmiş, gelecek ve şimdi arasında uzlaşma. Dini ve siyasi uygulamalar arasında uzlaşma.
... o mejor, reconciliación entre el pasado, el futuro y el presente,... entre la fe religiosa y la práctica política.
Uzlaşma... Kamu ve tüzel kuruluşlar arasında,... Kuzey ve Güney arasında, Sol ve Sağ arasında,... zenginle fakir arasında, ücretlerle fiyatlar arasında uzlaşma...
Reconciliación,... entre la empresa pública y la privada,... entre el desarrollo del Norte y el Sur, entre la Derecha y la Izquierda,... ricos y pobres, precios y salarios...
Kimseler herhangi bir uzlaşma kararında bizim rolümüzü kabul etmeye yanaşmıyor. - Biz ve onlar arasında.
-... entre nosotros y los demás.
Arkadaşlar, bence ilk uzlaşma kendi aramızda yapılmalı.
Creo, amigos, que la primera reconciliación debe venir de nosotros mismos, -... verdaderamente, para poder ser creídos.
Evliliğin birkaç küçük uzlaşma gerektirdiğine inanıyorum.
El matrimonio es... exige unos pequeños compromisos, supongo.
Bu garip çünkü ben böyle düşünmüyorum. Uzlaşma nedir bilmeyen bir insanım ben.
Es gracioso, porque yo soy todo lo contrario.
- Uzlaşma sağlandı mı?
- ¿ Entendimiento?
"Uzlaşma gerginliği azaltacak"
"Transigir lo desahogará".
Şey, şu anda patronunuzu Amerika Birleşik Devletlerinin gelecek başkanı olmasını sağlayacak uzlaşma yemeğini pişirdiğinize emin olabilirsiniz.
Tramó un arreglo que convertirá a su jefe en el próximo vicepresidente de los EE.UU.
Uzlaşma mektupları?
Chantaje?
Hegel'in içinde paradoks barindiran görüsü kendi sisteminin sonucu temsil ettigini ilan ederken tüm gerçekligin anlamini tarihsel sonuca boyun egdirmesi bu on yedi ve on sekizinci yüzyilin burjuvazi devrimleri düsünürünün, felsefesinde, yalnizca bu devrimlerin sonucuyla bir uzlasma aramasi
La paradoja que consiste en suspender el sentido de toda realidad en su consumación histórica y en revelar al mismo tiempo este sentido constituyéndose en consumación de la historia, se desprende del simple hecho de que el pensador de las revoluciones burguesas de los siglos XVII y XVIII no buscó en su filosofía más que la reconciliación con su resultado.