Varken Çeviri İspanyolca
9,154 parallel translation
Hâlâ seni yenme şansımız varken olmaz.
No si aún tenemos una oportunidad de vencerte.
Etrafta bu kadar insan varken kimseye zarar veremez.
Oh, él no puede hacer mucho daño aquí, no con todas estas personas a su alrededor.
Şu an baktığımız şey varken ben o kadar rahat olamam.
Por lo que veo, yo no estaría tan tranquilo.
Fırsatım varken seni öldürmeliydim.
Debí matarte cuando tuve la oportunidad.
Hâlâ vakit varken gitmen gerek.
Debes irte ahora, mientras haya tiempo.
Yanında çocuk varken bu riske gireceğini sanmıyorum.
No creo que se arriesgue a tanto teniendo un bebé con ella.
Kevin varken nasıl Jamie ile beraber olabilirim?
¿ Cómo puedo estar con Jamie cuando hay un Kevin ahí fuera?
Askeri safları üzerinizde sivil kıyafetler varken geçtiğinizi fark ettiniz mi?
¿ Se da cuenta de que ha cruzado líneas militares llevando ropa civil?
En son arabada silah varken neler olmuştu hatırlıyor musun?
- ¡ No! ¿ Recuerdas lo que pasó la última vez que tuviste un arma en un auto? ¿ Sabes qué?
İçeride bebek varken beni içeri alamazsın!
¡ No puedes dejarme cuando hay un bebé aquí!
Seyirci varken her zaman daha iyiyimdir.
Siempre soy mejor con público.
- İhtiyacımız varken George Brett neredeydi?
¿ En dónde está George Brett cuando lo necesito?
Kemikte bu kadar çok et varken yapamam.
No cuando hay tanta carne en el hueso.
Hala varken Old Town'a gitmeliyiz.
En las costuras, tenemos que llegar a la ciudad vieja, mientras que todavía es uno.
Fırsatın varken alıp götürecektin kızı.
Deberias haberla traido cuando era todavía posible.
Vaktimiz varken Amanda'yla kaçmamız en iyisi.
Será mejor que Amanda y yo desaparezcamos mientras podamos.
Kızının yerini bilen başkası varken ne diye David'i bekleyesin?
¿ Por qué espera a David cuando hay alguien más que sabe dónde está ella?
Julian'la Yuko'nun foyaları ortaya çıkınca "Gül gibi Jacqueline varken, bu kadınla mı oldun?" diyecek biri lazım.
Cuando Julian y Yuko queden al descubierto, necesito que alguien diga "¿ con ella? ¿ Por encima de Jacqueline?"
Gül gibi Jacqueline varken bu kadınla mı oldun?
¿ Con ella? ¿ Por encima de Jacqueline?
Ben akşamları sokakta uyuşturucu satıcıları varken zar zor yürüyebiliyorum.
Apenas puedo caminar a casa por la noche con todos los distribuidores en mi calle.
Cyndee, güçlü olanın ben olduğumu düşündüğünü biliyorum ama sadece yanımda sen varken güçlü olabiliyordum.
Cyndee, sé que creías que yo era la fuerte, pero solo era fuerte cuando estaba con vosotras.
Daha altında bez varken okumaya başlamıştı.
Empezó a leer cuando todavía llevaba pañales.
Ama bu çocuklardan gerçekten zamanlarını bölmelerini,... tamamen kendilerine ait bütün bir kahverengi kumtaşı binaları varken haftada üç, dört kez ormanda çadır kurmalarını isteyecek miyiz?
¿ Pero vamos a pedir a estos cuatro niños que dividan su tiempo, que acampen en lo alto del... bosque tres o cuatro veces a la semana cuando tienen una casa de arenisca entera para ellos?
Uzun süre bana destek çıktın Doc ama beni yenmeyi hedefliyorsan, kazanma şansın varken yarışı bu odada bitirecektin.
Tú me has defendido, Doc pero si quieres derrotarme, deberías terminar la carrera desde donde puedes ganarla... En este cuarto.
Hâlâ şansımız varken gitmemiz gerek.
¡ Debemos irnos mientras podamos!
Adam eksiğimiz varken bize yardım edecek.
Nos va a ayudar mientras estemos faltos de personal.
Sam Cooke da tarih hakkında pek bir şey bilmezdi. Sonra üzerinde spor ceket ve ayakkabı varken bir otelde vurularak öldürüldü.
Sam Cooke no sabía mucho de historia y le dispararon en un hotel llevando sólo un abrigo deportivo y un zapato.
Cebinde anahtarlar varken rahat bir uyku çekemezsin.
Que no puedes tomar una buena siesta con tus llaves en el bolsillo.
Neden bunu yapma şansınız varken Dustin Maker'ı öldürmediniz?
¿ Por qué no mató a Dustin Maker... cuando tuvo la oportunidad?
Bir dahaki sefere taze ekmeğimiz olur mu bilmiyorum, hele ki bu kuraklık varken.
- No sé la próxima vez que tendremos pan fresco, especialmente si esta sequía persiste.
Hala şansın varken kaç.
Huye mientras aún puedes.
Hala fırsat varken, pencerenin dışına çıkalım.
Propongo que nos movamos ahora, mientras tengamos la oportunidad.
Üstünde bir adam varken mi yakaladın?
¿ Sabia usted camina sobre ella con un tipo?
Gökgürültüsü varken örtünün altına saklanırdı.
el solia esconderse debajo de las cubiertas durante tormentas electricas.
Keith'in yerinde sen varken ne oldu peki?
. Y que pasa cuando usted estaba en los zapatos de Keith?
Çocuklarımla olmak varken, onların hepsi saçmalıktı.
Todo eso era una mierda... Lo contrario de cuando estoy con mis hijos.
Şansımız varken, o hançeri kalbine sapmalıydık.
Deberíamos haber enterrado esa daga en su corazón cuando tuvimos la oportunidad.
Asla sekiz eli olan bir kadına karşı gelme hele ki senin yalnızca bir elin varken.
Nunca te enfrentes a una mujer con ocho manos, especialmente cuando tú solamente tienes una.
Şansımız varken, o hançeri kalbine sapmalıydık.
Deberíamos haber clavado ese puñal en su corazón cuando tuvimos la oportunidad.
Asla sekiz eli olan bir kadına karşı gelme hele ki senin yalnızca bir elin varken.
Nunca vayas en contra de una mujer con ocho manos, especialmente cuando solo tienes una.
Şansın varken ondan uzaklaşmalıydın.
Debería haber huido lo más lejos de ella cuando tuvo la oportunidad.
Sanki tüm hayatım karanlık gibi ve... sen varken her şey daha aydınlık oluyor.
Es como si toda mi vida fuera oscuridad, y... cuando estás cerca, las cosas se aclaran.
Neden fırsatın varken beni öldürmedin?
¿ Por qué no me mataste cuando tuviste la oportunidad?
- Onca yer varken Sri Lanka'da saklanacağını kim düşünürdü?
¿ Quién habría pensado que de entre todos los sitios estuviera escondido en Ceilán?
Hala Melissa'nın neden bana yalan söylediğini anlamaya çalışıyorum ve arkadaşlarımın bana ihtiyacı varken neden bana engel olduğunu?
Aún intento comprender por qué tú y Melissa me mintieron e intentaron evitar que volviera cuando mis amigas me necesitaban.
Şansım varken Hanna'yı arabaya bindirip uzaklara götürmeliydim.
Debería haber metido a Hanna en un auto y llevármela cuando tuve la oportunidad.
Wes ve Lucy Denton çiftinin durumları varken yaptırdıkları 500.000 dolar değerinde hayat poliçeleri varmış.
Tanto Wes y Lucy Denton tienen $ 500.000 pólizas de seguros de vida llevado a cabo cuando estaban al ras.
Sen de bırakmalısın hala imkanın varken git Gwen ile hayatını yaşa.
Tú también deberías dejarlo, vivir la vida con Gwen mientras aún puedas.
Kanaması varken onu öylece bıraktılar.
La dejaron desangrándose en el suelo.
Adamlarını ben öldürmedim, şansım varken seni de öldürmedin.
Yo no maté a tus hombres, y no te maté cuando tuve la oportunidad.
Tepeme binen iki albay ve bir senatör varken savaş ahlakını tartışma gibi bir lüksüm yok.
No tengo el lujo de la discusión de ética en el campo de batalla, desde que tengo a dos coroneles y un senador respirándome en la nuca.