Varlık Çeviri İspanyolca
3,155 parallel translation
O beş boyutlu bir varlık.
Es un ser penta dimensional.
Varlık belirdiğinde, onu saptamak için bu cihazları kullanacağız.
Usaremos estos aparatos para detectar a nuestro ente cuando aparezca.
Her varlık bilir neredeyse
Y es muy buena información
Şok edici bir gelişme! İnsan toplumu içerisinde kendilerine varlık edinen bir değil iki farklı tür var!
# Impactante descubrimiento, no una... sino dos # # especies distintas viviendo entre la población humana #
İlahi varlık... Her kadın ve erkeğin içinde yatan.
La presencia divina... que yace en cada hombre, cada mujer.
Kraliçe o an tüm diyarlardaki en güzel varlık olduğunu fark etti. Pamuğun yapması gereken şey... En iyi ne yapabilir ki?
Y la reina supo que si quería seguir siendo la mujer más hermosa en toda la tierra Blancanieves debía hacer lo que mejor sabe hacer la nieve.
Canlı varlık gibi.
Un organismo vivo.
Bir tür varlık.
Era una especie de presencia.
Bu yüzden ekonomide varlık balonlarının olması oldukça doğal olsa da iş ciddiyete binince, doğal olarak patlarlar.
Así que no es sorprendente que tengamos estas burbujas de activos pero cuando la realidad se restablece, revientan.
O günden sonra, bu inanılmaz varlık Rooney'in çalışmalarını devam ettirdi ve insanoğlunun gelişme dürtüsüne kapılan tüm canlı varlıkları itaat altına aldı.
Y desde ese día, esta asombrosa criatura llevó adelante el trabajo de Rooney y conformó a toda la naturaleza viviente para urgirlos en el avance de la humanidad.
Her bir eylemin sonucunu önceden görebilen bir varlık olsaydı?
¿ Una entidad tan poderosa que pudiera predecir el resultado de cualquier acción?
Beyler, sizden önce yalnızca birkaç kişinin..... görme şerefine eriştiği bir şey göreceksiniz. Cyrus Rooney'in eserleri arasındaki en büyük varlık.
Caballeros, están a punto de ver algo que muy pocos otros han visto anteriormente la manifestación culminante de la creación de Cyrus Rooney.
Kızın artık güvende olup, varlık içinde yaşadığını ve İngiltere'nin en zengin adamlarından biriyle evleneceğini unutma.
Ponga el caso de que ella ahora está segura y es rica, y se casará con uno de los más ricos de Inglaterra.
İlerideki şu odadan gelen çok kuvvetli bir varlık var.
Como que hay una presencia abrumadora que viene desde ese cuarto de allí.
Varlık sünnetli midir?
¿ La presencia está circuncisa?
Belki de çok büyük bir varlık değildir.
Tal vez él no tenga una muy grande presencia.
Bütün bu çılgınlık süresince çok sakinleştirici bir varlık gösterdin.
Has sido una presencia muy tranquilizadora durante toda esta locura.
Yeryüzündeki en saf varlık.
El linaje más puro del planeta.
Kızım Britanya'nın varlıklı ailesine gelin gidince siz benim kızımı o zaman görün.
Ya te enseñaré yo el estatus de mi hija cuando se case con el hombre de familia más rica del Reino Unido.
Birkaç varlıklı işadamının açgözlülüğü artık toplumun genelinin ihtiyaçlarından ağır basamayacaktır.
La codicia de unos cuantos empresarios ya no pesará más que las necesidades del pueblo.
O gerçekten ilahi bir varlık.
Es un ser divino y no suele exagerar.
Ve sonra kendisi için bir varlık yaratmayı düşündü.
Y entonces pensó en crear un ser... para Él.
Hiç bitmeyen ve kesinlikle sıkıcı sonsuzluğun başından sonuna kadar ona eşlik edecek bir varlık.
Un ser que le hiciese compañía en la eternidad... interminable, y seguramente aburrida.
Benim yetkim, Roma'daki kâfir papanınkinden daha yüksek bir varlık tarafından verildi.
Mi autoridad llega de un ser superior ¡ a vuestro impío Papa de Roma!
Benim doğaüstü bir varlık olmamdan mı korkuyorsun?
¿ Estás preocupado porque pueda ser un ser sobrenatural?
Ama bunu yapanın doğaüstü bir varlık olduğunu nereden biliyorsun?
¿ Pero cómo sabes qué fue sobrenatural?
doğaüstü bir varlık yapar.
sobrenatural.
Bir cadı tamamen ölümsüz bir varlık yaratamaz.
Una bruja no puede realmente hacer una criatura inmortal.
Herkesin hakir gördüğü o ruh... Bir zamanlar ismi olan bir adam olan ve başkaları tarafından onların bencilliği ve kayıtsızlığıyla suça itilen bir varlık açlık çeken kimseden farklı olmayan ve yaşamak isteyen bir adam.
Y aquella alma que todos habían despreciado ese ser que, también él, debía haber sido antes un hombre, y que otros... por egoísmo, por indiferencia llevaron tal vez a la delincuencia ;
Tanıdığından çok daha farklı bir varlık!
¡ Si vieses a este ser tan distinto de lo que conoces!
Canlı bir varlık, ölü biri değil...
Un ser vivo no un hombre muerto...
102'yi yapınca onun doğaüstü bir varlık olduğunu düşündüm.
Y con un 164, diría que es alguna clase de jodido prodigio.
Zamanını bu adama harcama, o bir "varlık" değil.
No desperdicies tu energía en ese chofer. No es un objetivo.
İlk seferde yanlış hesapladık ama şimdi varlığı, psikomantiyumun içine kıstırmayı başaracağız.
Lo calculamos mal la primera vez pero ahora podremos atrapar al espíritu dentro del psicomanteo.
Mal varlığının bir kısmını size miras olarak bırakmış.
Pero parece que el dejó un testamento y le legó gran parte de su propiedades a usted.
Şeytan çıkarmaya girişmek için şeytanın varlığı hakkında bir rahip artık emin olmak zorunda.
Ahora debes estar 100 % seguro de una presencia maligna para hacer uno.
Varlık mı?
¿ Una presencia?
Kız kardeşin, bir erkeğin hayal edebileceği dünyanın en harika ve en güzel varlığıydı.
Ella era la más dulce y más hermosa criatura, que un hombre se podría imaginar.
Varlığın gizemli bir mantık... ya da bir şiirsellik... filan olduğuna inanıyorum.
Sí creo que la vida tiene una lógica misteriosa o algo de poesía.
Tam olarak ne olduğunu açıklamak çok zor. Ama o anda bu kutsallığı hissettim her ne kadar bu tanımı yapmayı biz seçmiş olsak da bu kutsallık kuşkusuz nehirlerde, göllerde ve dağlarda var olduğu kadar betonlar ve taksiler içerisinde de varlığını sürdürüyor.
Es difícil explicar exactamente qué pasó pero sentí que en ese momento, el divino o cómo sea que decidamos definir tal cosa seguramente vive tanto en el concreto y los taxis...
Ve büyük bir hayal kırıklığının varlığını gözlemliyorum.
Y lo que he observado ha sido muy decepcionante.
Ben... Varlığını yitirmiş olan... Artık olmayan...
Yo la que ha dejado de existir la que ya no seré jamás.
Böyle bir güç ile onun varlığı insanlık için bir tehdit olurdu ama biz onu yeniden canlandırıp beyninin her hücresine Bio-Vac zerkettik. Nihayet yerini tespit edebiliriz.
Con ese poder, su mera existencia amenaza a la humanidad, pero una vez que lo reanimemos y bio-aspiremos todo su material encefálico podremos finalmente saber su localización.
Odadaki varlığınızdan ne kadar sıkıntılı olduğunuzu farkettim.
Su presencia en este cuarto me recuerda lo triste que es.
En son 1 yıl önce bir kız görmene rağmen... çükünün varlığını tekrar hissetmen gerektiğine dair... herhangi bir şey çıtlatmadığını söyledim.
Que a pesar de que ha pasado un año desde que siquiera viste a una pajarita, no has mencionado ni una sola vez la necesidad de recordar lo que se siente manoseara a una.
Örgütün varlığına inanan MI6'dan ortağım Joe Ballard'la ikimiz kalmıştık yalnızca.
mi colega del MI6, Joe Ballard y yo éramos los únicos que creiamos que el grupo sigue siendo real.
Varlığım artık onu neşe ile doldurmuyor mu?
¿ Mi presencia ya no le llena de felicidad?
Eğer geleceğinizin haberleri bize ulaşsaydı varlığınıza layık bir şeyler yapardık.
Si hubiéramos sido agraciados con la noticia de su llegada podríamos haberle hecho justicia a su presencia.
Ve Dale'nin Kırmızı İlçede hiç bir işi yok, iyi bir çift çorabın varlığından da bahsetmiyorum, ve onların bulunabileceği bir yerdeyiz.
Y Dale no tiene nada que hacer en el condado Rojo, sin mencionar que yo sólo tengo un par de pantimedias que no puedo encontrar.
Bizi korkutup, bize işkence edip varlığımıza son verme niyetinde olan bir psikopat tarafından kaçırıIdık.
Nos secuestró un psicópata que pretende aterrorizar, torturar y acabar con nuestra existencia. - No.
Sadece bir amip veya onu gibi bir varlık olabildiğimizde,
- ¿ Sí?