Varsayalım Çeviri İspanyolca
978 parallel translation
O halde, çaldığınızı varsayalım. Nasıl olur?
Como si me robaras, así estás más cómodo.
Varsayalım öyle.
Supongo que sí.
Bu konuyu hiç konuşmadık varsayalım.
¿ Y si no hablamos más de ello?
Ama varsayalım ki nerde olduğunu biliyoruz ve iyi koşullar altında olduğunu.
Pero supongamos que sabemos dónde está. Y está en muy buen estado.
Çok içtiğimi varsayalım, bütün heyecanı ile birlikte, bayıImak üzereydim, değil mi?
Supongo que bebí demasiado. Con toda la emoción, vaya, me quedé dormido, ¿ no?
Görünmez adamın saklandığını varsayalım.
¿ Y si ese tipo invisible anda escondido por aquí?
Başınıza bir şey geldiğini varsayalım Dr. Tobel.
Imagínese que le ocurre algo, Dr. Tobel...
Ama varsayalım sadece bir dakikalığına.
Pero finjamos... sólo por un minuto.
Varsayalım ki motorundan indin ve bana ceza yazacaksın.
Pues baje de su moto y póngame una multa.
- Varsayalım ki bu sefer uyarıyla geçiştireceğim.
- Que le sirva de advertencia.
- Varsayalım ki işe yaramadı?
- ¿ Y si no resulta?
Varsayalım ki parmaklarını kırdım.
La daré con la regla en los nudillos.
Varsayalım ki feryad edip başımı omzuna koydum?
¿ Y si lloro y me apoyo sobre su hombro?
Bu patenleri, söz verdiği gibi, Johnny'nin verdiğini ve senin olduklarını varsayalım.
Imaginémonos que Johnny os ha regalado estos patines y que son vuestros.
Varsayalım hala hayatta olsun.
Suponga que aún está vivo.
Varsayalım inanılmazda olsa aptalca sebeplerden dolayı olursa olsun dönmemeyi seçmiş olsa bile bunca yıl acı çekmedin.
Suponga... aunque parezca increíble... que él elija... por la razón tonta que sea no regresar Usted no ha sufrido todos estos años.
Varsayalım ki onu aldık, ne olacak?
¿ Y si nos lo llevamos?
Varsayalım ki, dönemi bir hafta uzattın.
Suponga que el plazo se alargara una semana.
Aptalca bir düşünce olduğunu varsayalım,... elbette benim savaşım sizi ilgilendirmez,... Younger Miles'a karşı.
Después de todo, supongo que era tonto de mi parte pensar que estaría interesado en mi lucha con Younger Miles.
Varsayalım ki, yani diyelim ki...
- Supón, sólo supón...
Biraz altınımız olduğunu itiraf ettiğimi varsayalım... ama onun yerini size söylemem?
Supongan que reconozco que tenemos oro... pero no les digo dónde está.
- Bunu şampanya varsayalım.
- Finjamos que es champán.
Varsayalım ki, onunla hiç ilgisi yok, adı her neyse.
Suponga que ese hombre no tuvo nada que ver.
Evet, ama kapağı kaldırmadığımı varsayalım.
Sí, pero supón que no descorro la tapa.
Keyfi hissettiğimi varsayalım.
Pongamos que gozo de algo...
Varsayalım ki uykucu arkadaşının evine gitmesini ve görülmesini istedi.
¿ Y si quería que él fuera a su casa y lo vieran allí?
Bu grubun önerilerinizi reddettiğini varsayalım. Bu durumda alternatif nedir?
Supongamos que este grupo rechazara su propuesta. ¿ Cuál sería la alternativa?
Varsayalım ki, bir gece bir sokakta yüzbaşı Lance ile karşılaştın.
Supón que te encuentras en un callejón oscuro con el Capitán Lance.
Varsayalım, Tucsos saldıracak.
Supongamos que los Tucsos atacarán.
Varsayalım ki yaptık.
Supongamos que se construyeran.
Bunu söylemediğimi varsayalım... Çünkü Kocam öleli kısa bir zaman oldu.
Supongo que no debí haberlo dicho... con mi marido muerto hace tan poco tiempo.
Bunu unuttunuz varsayalım ve endişenlemeyi bize bırakın.
Será mejor que lo olvide y deje que nos preocupemos nosotros.
Varsayalım oraya sorun yaratmaya... ve McAndrews üzerinde zor kullanmaya gittiniz.
Suponga que no le creo. Suponga que usted procedió con un deliberado propósito el insultar a McAndrews para iniciar una pelea.
Varsayalım aslan postunu getirdi. Bana ne olacak?
Supón que es el león quien trae tu piel ¿ Qué será de mí?
Varsayalım bir ülke kuralları bir yana bıraktı.
Supongamos que otro país se olvida de ellas.
Vaziyeti olduğu gibi bıraktığımızı varsayalım.
Suponga que dejamos la situación como está.
Griswold'la evlenmeni istiyorum. Varsayalım Griswold'la evlenmek istemiyorum?
- Quiero que te cases con Griswold.
Biz de olduklarını varsayalım.
Vayamos con la idea de que sí los hay.
Ama biz kasabanın Alman askerleriyle dolu olduğunu varsayalım.
Ahora, supongamos que el sitio está lleno de alemanes.
Varsayalım ki sen haklısın ve kızı yetimhaneye geri gönderdiler.
Suponga que tiene razón y que mandan a la chica de vuelta al Orfelinato...
Varsayalım bunlar doğru.
Supongamos que todo es verdad.
Ama varsayalım bir parçasını almaktan vazgeçtim ve senin işe ortak olmaya karar verdim.
Pero supón que esté dispuesto a ceder parte de él y tomar parte en tu negocio en cambio.
Varsayalım kazara yakalandın.
Supón que te atrapen.
Bernard'ın bana, sizin iddia ettiğiniz gibi güvendiğini varsayalım bu durumda bana söylediği hiç bir şeyi açıklamazdım.
Si Bernard confiara en mí tanto como dice. ¿ Por qué iba a contarle lo que me dijo?
Varsayalım, güzelliğinize hayran kaldım.
Sospecho que no le caigo en gracia.
Bunu hiç olmadı varsayalım. Tamam mı?
- Asumiremos que nunca pasó. ¿ Correcto?
Marion'un okuyabildiğini varsayalım.
Sólo finja que Marion sabe leer.
- Eh, olabileceği varsayalım.
- Supongo que podría ser.
Varsayalım...
¿ Sabe?
Kalemin masadan yere düştüğünü varsayalım kalemi almak için eğiliyorum, ve işte yine yükseklik korkusu.
Me agacho a levantar el lápiz. Pum. Volvió la acrofobia.
Hadi şaka yaptığını varsayalım.
Aunque es natural, con esta confusión...