Vida Çeviri İspanyolca
246,207 parallel translation
Ve üvey baban onun hayatını cehenneme çevirdi. Ben hayal bile edemem ama sen bunu biliyorsun.
Y tu padrastro hizo de su vida un infierno que ni siquiera me puedo imaginar, pero tú sí.
Oraya tekrar gidip onu ömür boyu içeri tıkacak bir şeyler bulmalıyım.
Simplemente voy a salir ahí fuera. Voy a encontrar alguna prueba - para meterlo a la cárcel de por vida.
Bekle, bulduğun kanıt onu sonsuza kadar içeride tutar.
Espera, encontraste pruebas para meterlo a la cárcel de por vida.
Amatör bir radyocu için iyi ve seks dolu bir hayatın var.
Tienes una rica y completa vida como trabajadora sexual por radioaficionado.
Tüm hayatından annenin katilini bulmak için vaz geçiyorsun...
Es solo que te veo dedicar toda tu vida a encontrar al asesino de tu madre,
- Onu ömür boyu içeri tıkabiliriz.
- Podemos meterlo a la cárcel de por vida.
Ve Meghan, o ömür boyu olmayacak.
Y Meghan, él va a estar en la cárcel de por vida.
O, ömür boyu hapse girecek.
Va a ir a la cárcel de por vida.
O hafıza kartı beni hayatta tutan tek şey.
La tarjeta de memoria es lo único que me mantiene con vida.
Kanka, gerçeği söyleyeyim kreş öğretmenim beni ömrüm boyu travmaya soktu.
Tengo que decirte que mi profesora de preescolar puede que me dejara una cicatriz de por vida.
Hayatlarımızı onun için yaşamalıyız.
Tenemos que vivir la vida, por su bien.
Beni bu kadar iyi tanıdığını mı düşünüyorsun sahiden? Haklı olmadığını kanıtlamak için bu sefil insanın... hayatını bağışlıyorum.
¿ Realmente crees que me conoces tan bien? Voy a perdonar la vida de esta miserable persona para probar que está equivocada.
Tavsiyeme uyup intikamını bir kenara bırakarak... hayatında eksik olan şeyi... aileni bulduğunu bildiğim için... çok da üzücü değil.
No tan triste sabiendo que seguiste mi consejo. Dejaste a un lado tu venganza y encontraste lo que faltaba en tu vida... Una familia.
Yani, Regina Kahraman Robin'i... kurtarmak için harekete geçebilirdi. Ama benim için yapar mı?
Quiero decir, Regina podría venir a salvar la vida de Robin, el Héroe, ¿ pero yo?
Hayatımdaki tüm o bakmaya dayanamadığın şeyler... onlar gerçek.
No puedes soportar mirar todas esas cosas en mi vida... Son reales.
Bunların olmadığı bir hayat düşünemiyorum.
No puedo imaginarme una vida sin todo eso.
Yeniden başlayıp, yeni bir hayat yaşama şansı... bulabileceği bir yer olmalı.
Tiene que ser un lugar donde pueda empezar de nuevo, tener una posibilidad de una vida nueva.
Hayatını paylaşacağı doğru kişiyi... bulmak için çok uzun zaman bekledi.
Ella ha esperado mucho tiempo para encontrar a la persona adecuada con quien compartir su vida.
Yani hiç erkek arkadaşım olamaz mı?
¿ Entonces no voy a poder tener novio en la vida? ¿ Jamás?
Bize yüzyılın ihbarını veren ve sonrasında hayatını yaşamak için yuvasına dönen adamla uğraşmak yerine Frank Gaad'ı Bangkok'ta kimin, neden öldürdüğünü bulmaya ne dersiniz?
¿ Por qué no averigua quién mató a Frank Gaad en Bangkok y por qué, en vez de ir tras el tipo que nos dio el soplo del siglo y que luego volvió a su hogar a vivir su vida?
Hayatını yaşayabilirdin sanki.
Podías vivir tu vida.
Bu ülke bizi kabul etti ; bize yuva, yaşam, her şeyi verdi.
Este país nos ha acogido, nos ha dado una casa, una vida, todo.
Hayatım boyunca yalnız kalırım.
Me quedaré sola el resto de mi vida.
Bize yüzyılın ihbarını veren ve sonrasında hayatını yaşamak için yuvasına dönen adam Burov.
Burov nos facilitó el soplo del siglo y después se fue a su hogar a vivir su vida.
Hayatımın kalanında erkek arkadaşlarıma karşı rol mü yapmak zoruna kalacağım?
¿ Durante el resto de mi vida voy a tener que fingir con mis novios?
Belki oradaki hayatını kolaylaştırabiliriz diyorum sadece.
Solo digo que quizás pueda hacer que su vida sea más fácil...
Hayatımdaki berbat olan her şeyi onun daha iyi edeceğini umuyordum sanırım.
Creo que era como esperar que con toda la porquería de mi vida, él me hiciera sentir mejor.
Lütfen özel hayatımdan uzak dur.
Por favor... no te metas en mi vida privada.
- Hayat kısa.
Bueno, la vida es corta.
Ama hayatım boyunca hiçbir şeyin vaftiz edilmem kadar iyi hissettirmediğini biliyorum.
Pero sé que nada en mi vida me hizo sentir mejor que ser bautizada.
Burada hayatını düzene sokabilir.
Bueno, puede ganarse la vida aquí.
Yakalanırsan hayatının kalanını Sovyet hapishanesinde geçirebilirsin belki daha da beteri.
Pueden atraparla, podría pasar el resto de su vida en una prisión soviética o peor.
İsa, bütün hayatını bize bunu öğretmeye adadı.
Jesús se pasó toda su vida enseñándonos eso.
Bunun farkına varmak empatiyi empati de başkalarına yardımcı olmamızı başkaları uğruna kendi hayatımızda fedakârlıklar yapmamızı sağlar.
Y que darse cuenta de eso conduce a la empatía y esta nos lleva a ayudar a otros, a hacer sacrificios en nuestra propia vida para beneficio de otros.
- Yani hiç erkek arkadaşım olamaz mı?
¿ Entonces no voy a poder tener novio en la vida?
Özellikle de böyle bir hayat yaşıyorsan.
Especialmente cuando llevas esta clase de vida.
Rusçan geliştiğinde hayatın da daha iyiye gidecek.
Tu vida mejorará cuando lo haga tu ruso.
Onu alıp götürdüklerinde kendimi öldürmeyi düşündüm.
Cuando se la llevaron... pensé en quitarme la vida.
Bu hayata sahip olabilmen için.
Para que pudieras tener esta vida.
Hayatın boyunca onu kontrol altında tutman gerekmemeli.
Creemos que no deberías seguir tratando con él el resto de tu vida.
Ara ara hâlâ şu EST toplantılarına gidiyorum orada hayattaki zor şeyleri düşünmeye zorluyorlar seni. Senin sorduğun şeyleri. Mesele "nasıl oldu da bu işi yapmaya başladık" gibi.
Verás, sigo yendo a esas reuniones del EST algunas veces... y allí te hacen pensar en las cosas complicadas de la vida... cosas que tú te preguntas, como por qué hemos acabado haciendo esto.
Hayatını tamamen değiştirebilirsin ama haberi bile olmaz.
Podríais cambiarle la vida por completo y él jamás se enteraría.
Hayatta çok başarılı olacaksın.
Te va a ir genial en la vida.
Buradaki hayatımızı çok seviyoruz, cemaati.
Nos encanta nuestra vida aquí, la congregación.
Burası Pasha'ya yaramıyor, bu hayat ona yaramıyor diyorum.
Digo que este lugar no bueno para Pasha. Esta vida no buena.
- Oradaki hayata alışabilirler mi, hiç bilmiyoruz...
No sabemos si se adaptarían a la vida allí...
Ama buradaki hayatta da çok da güzel olmayan şeyler var.
Pero hay muchas cosas de la vida aquí que no son tan geniales...
Bir insanın hayatının nasıl olacağını öngöremezsiniz.
No podéis predecir lo que será la vida de una persona.
Çiçek açan beyin!
¡ Un cerebro en la flor de la vida!
- Hayatım boyunca yalnız kalırım.
- Estaré sola durante el resto de mi vida.
Bu her şeyi değiştirebilir.
Podría ser un cambio de vida.