Vino Çeviri İspanyolca
45,513 parallel translation
Oğlum, sen daha kapımı çalmadan kararını vermişsin.
Hijo, que hizo su decisión mucho antes de que usted vino en mi puerta.
- Geldiniz.
- Vino.
Zaten yeteri kadar şarap içtik değil mi?
Ya hemos tenido nuestros 170 ml de vino.
Bir çiftçi ailesi geldi.
Esta familia de granjeros vino.
Emma akşamdan kalma gibiydi ama içmediğinde ısrar ediyordu.
¿ Sabes que Emma vino con síntomas de resaca pero ella insistía de que no?
Bunun nerden aklıma geldiğini hiç bilmiyorum.
Ni siquiera sé de dónde vino eso.
Daha hapishane şarabını yapmayı sormanın vakti değil.
No te pongas a buscar aún la receta del vino de váter. Yo puedo ocuparme.
Dün gece eve gelmedi. Sadece o olup olmadığını görmeliyim.
No vino a casa anoche y quiero ver si es ella.
Hayır, benimle gelmedi.
No, no, no vino conmigo.
Dirk Gently ile iletişim kurmadık, ama Todd Brotzman kendisi buraya geldi.
Nada de Dirk Gently, pero Todd Brotzman vino en persona.
Başka bir boyuttan ya da öyle bir şeyden bize geldi bu.
Nos vino de otra dimensión o algo por el estilo.
Okyanus hassaslığıyla bir dalga geldi.
Vino una ola de delicadeza oceánica...
Bence o zamanlar cevap bulmak için buraya çok insan geldi.
Mucha gente vino aquí buscando respuestas en aquel momento.
Şarap yapımında buna solera tarzı denir. Bir miktar eski şaraba... yeni şarap katarsınız.
En viticultura, se le llama solera que es agregarle a un vino viejo un vino nuevo.
Yemeğin tadı şarabın tadıyla güzelleşiyor, tersi de doğru.
El sabor de la comida se intensifica con el sabor del vino y viceversa.
Ben de onu bir bardak şarap içmesi için bara davet ettim.
Así que la invité a una copa de vino en la barra.
Arkasından beş uzun öğrenme yılı geldi.
Después vino un periodo largo de cinco años de aprendizaje.
Bir akşam, bir arkadaşımız yemeğe geldi.
Una noche, vino a cenar un amigo nuestro.
Bir gün restoranıma bir yemek eleştirmeni geldi... restoranları, yemeklerin nasıl değiştiğini anlattı.
Un día, un crítico culinario vino a hacer una reseña de mi restaurante. Habló de otros restaurantes y de cómo evolucionaba la comida.
Stavo dün gece eve gelmedi.
Stavo no vino a casa anoche.
- Ses nereden geldi?
- ¿ De dónde vino?
Ve Eli'ın yanlış anlaşıldığına eminim.
Stavo vino de casualidad. Eli sólo es un incomprendido.
Belki de yaptığı şeyi görmek için oradaydı.
Quizá vino a ver su obra.
Kieran'ı hastaneden buraya kadar takip ettim ve binaya girdim. Arkamdan yaklaşıp beni bıçakladı!
Seguí a Kieran desde el hospital, y en cuanto entré aquí, él vino por detrás y me apuñaló.
Anne ise karanlıkta şarap içer.
Mama toma vino en la oscuridad.
Anne ise karanlıkta şarap içer.
Mami toma vino en la oscuridad.
Oooo tavuk mu var yoksa?
¿ Pollo al vino?
Hadi ama, yemekte tavuk var.
¡ Vaya! Vamos. El pollo al vino.
Sadece böyle özel bir güne özel bir şarap yakışır mahzende bu güne uygun bir şarap vardı.
Una ocasión como ésta merece un mejor vino, y... tengo el indicado en el sótano...
- Evet. 4'teki randevum Utangaç'laydı ve terapiden önce olup bitenleri anlatmayı seviyor.
Tímido vino a las 4, y le gusta contar las noticias antes de su terapia.
- Bugün burada olmalıydı ama yok.
Tenía que estar acá y no vino.
Mahallemden bir kadın benimle konuşmaya geldi. Seyahat edilen bir işle ilgiliydi.
Y había una señora del barrio que me vino a hablar de un trabajo en el que había que viajar.
Tempe, Arizona'ya.
Y vino aquí. ¿ A Temple, Arizona?
Ailen senin için geldi.
Tu familia vino por ti.
Bir gece geldi ve annesini dövmeye başladı, ben de adama ayar verdim.
Vino una noche, comenzó a sacudir a su madre, así que lo golpeé.
Sonra erkeği onu aramaya geldi.
Y entonces su pareja vino a buscarla.
Bir polis memuru sabah evimize geldi ve karısıyla yattığını söyledi.
Un agente de policía vino a nuestra casa esta mañana y dijo que te estabas acostando con su mujer.
- Clark kırmızı şarap mı, beyaz şarap mı seviyor?
¿ Clark prefiere vino tinto o blanco?
Yırtıktan geldiği haricinde bir şey bilmiyorum.
No sé de dónde vino, excepto, obviamente, a través de una grieta.
- Ve biri bizim yanımızda.
- Y uno vino a nosotros.
Ama eğer Başkan'ın Uzaylı Affı Yasası'nı onaylamak için şehre geldiği gün buraya geldiysen...
Aunque si estás aquí el mismo día que la presidenta vino de visita a la ciudad a firmar su Acta de Amnistía Alienígena, entonces...
- Katılım oranı epey yüksek.
Vino mucha gente.
Nereden geldiyse oraya dönecek!
¡ Eso va a ir derecho a donde vino!
Yanlız mı geldi?
¿ Vino solo?
Yoga, derin nefes, şarap.
Yoga, respiración profunda, vino.
Randevumuzu kaçırdınız Mr. McCarthy.
No vino a nuestra reunión, señor McCarthy.
Ancak Bayan French rezil gerçeği öğrendiğinde tüm işler bozuldu ve bu adam kadını öldürdü!
¡ Y cuando todo se vino abajo, cuando la Sra. French descubrió la despreciable verdad, la mató!
Birkaç hafta önce kliniğime geldi.
Vino a mi clínica hace unas semanas.
Ama Gümüş Zil Katili, buraya birimizi öldürmeye mi geldi?
¿ Pero el ACP vino a matar a uno de nosotros?
Babanın evimize girdiği gece olanları biliyorum.
Sé lo que pasó la noche en la que tu padre vino a nuestra casa.
Şarabı koyabilirsin, Edmond.
Sirve el vino, Edmond.