Yuvarlan Çeviri İspanyolca
944 parallel translation
- Yuvarlanıp gidiyorum işte bayım.
- Muy bien, desde mi punto de vista. - ¿ Y usted?
Kare olsaydı yuvarlanır mıydı sizce?
Pues, claro. No rodaría si no lo fuera, ¿ verdad?
Yuvarlanıp gidiyoruz işte.
Se hace lo que se puede.
Evet, çimlerde yuvarlanıp çamurlara bulanabilseler keşke.
Sí, una ribera verde para rodar y un poco de barro.
Uçuruma yuvarlanırsak beni uyandır.
Si nos despeñamos, despiértame.
Senin de demin söylediğin gibi, Jack, bütün şehir bu yaşlı kalbin üzerinde yuvarlanıyor sanki.
Esta ciudad parece estar rodando sobre el viejo corazón que acabas de mencionar.
Üzerinde yuvarlanıyor ve onu mezara gömüyor.
Rodando sobre él y enterrándolo.
Adamla kadının, kamyon yamaçtan yuvarlanırken... seti tırmandıklarına yemin edebilir misiniz?
¿ Y puede usted jurar haber visto tanto al hombre como a la mujer arriba del talud mientras el camión daba vueltas?
İçinde yuvarlanın!
¡ Allí está! ¡ Revolcaos en ella!
Ya para kanepenin altına yuvarlanıyorsa ne olacak?
¿ Qué ocurre si la moneda cae bajo el asiento?
Ama daha rahat yuvarlanırlar.
Pero se va rápido.
Oğlanın annesi içeri girdiğinde neler oluyor sandı acaba. Siz oğlanla alt alta üst üste, yerde yuvarlanırken...
No sabes cómo se sentía esa pobre madre... cuando te vio forcejeando con su hijo, con la ropa rota...
Ağaçlara tırmanıyorlar, çayırlarda yuvarlanıyorlar...
Trepan a los árboles y se revuelcan en la hierba.
Attığınız zarlar yuvarlanırken, şanssız olup olmadığınızı bilemezsiniz, Kaptan.
Yo jamás conocí su suerte hasta hoy, Capitán.
# Düş yuvarlan, vur kafanı duvara öyle yap ki sökülsün giysilerin #
Si fallas, ni se notará
Ya taşlar üzerlerine yuvarlanırsa?
Los camiones, si les cae una piedra encima...
Aynı para için aynı çamurda yuvarlanıyoruz.
Yo me revuelco en el mismo lodo y por lo mismo.
Yuvarlanıp gidiyoruz.
pasándola genial.
Ah, hayır, gıdıklama... Yoksa küçük Liz yuvarlanıp üstüne...
Oh, no, no me hagas cosquillas... o la pequeña Liz justo empezará a dar vueltas y...
Bu Melisande... o kadar güzel, saçları o kadar uzun ve kıvırcıktı ki... kral ne zaman baksa... yere yuvarlanır ve ölürdü.
Esa Melisenda... ella era tan hermosa, y su cabello era tan largo y rizado... que cada vez que la contemplaba... caía rendido a sus pies.
Uyum sağlıyor, alışıyoruz, bir yumrukla yuvarlanıp eve zaferi dişimizde getiriyoruz.
Pero una vez en el terreno, nos entendemos, nos adaptamos y corremos con empuje hasta lograr la victoria para nuestros colores.
Onlarla birlikte çamurda yuvarlanıp, onlar gibi kokmalı mısın?
¿ Tienes que revolcarte con ellos? ¿ Oler igual que ellos?
- O ve şu sarı köpek içme suyumuzun içinde yuvarlanıyorlardı.
Él y ese sucio perro estaban chapoteando en nuestra agua potable.
Yuvarlan.
Gira.
Samanlıkta yuvarlanıyordunuz.
- A los dos haciendo volteretas.
Kolayca yuvarlan bakalım. Aferin kızıma.
Solo balancéate.Esa es mi nena
Öyle patikalar var ki, bir yanlış adımda uçuruma yuvarlanır insan.
Y con caminos en los que un paso en falso te manda al abismo.
Bürodan çıkmış saatte 3 km'yle Piccadilly'e yuvarlanırken, tabii etraf... mürekkep gibi koyu, göreyim diye başımı çıkardığımda... bir el gelip New Homburg markalı şapkamı başımdan aldı.
Saqué mi cabeza por la ventana para ver mi camino, y una mano desconocida levantó mi sombrero.
İzleyiciler yerlerde yuvarlanırdı.
El público se partiría.
Yerde yuvarlanıyordu, neredeyse kaskatıydı.
Había rodado hasta allí. Ya estaba medio frío.
Topların yuvarlanışını hissedersin.
Sientes las bolas rodar.
Çünkü üstüne yuvarlanıp kabuğunu kırabilirsin.
Porque puedes darte la vuelta y aplastarlo.
Ceset olsaydı buradan yuvarlanır ve duvarda dururdu.
Si fue el cuerpo, rodaría y acabaría contra esa pared.
İsin içinde yuvarlanın.
Revuélquense en el hollín.
Yuvarlanıp gidiyoruz işte.
Sólo otra ardilla en el mundo tratando de conseguir una nuez.
Kendi cehaletimizin bataklığında nasıl da rahat yuvarlanıyoruz.
Con qué comodidad nos revolcamos en nuestra ignorancia.
Küçük mavi taş yastığın üzerinde yuvarlanıp omzuma dokundu, tıpkı dudaklar gibi.
La piedrecita azul rodó por la almohada y me tocó el hombro, como si fueran unos labios.
Sabaha farklı düşünürler. Rampalardan Niyagara şelalesi gibi yuvarlanıyorlar.
Sí, pero pronto cambiarán de opinión y entonces caerán en oleada sobre nosotros.
Yemlikteki bir domuz gibi, onun sıcaklığında yuvarlanıyorum.
Me entierro en su calor como un cerdo en su pocilga.
Ancak ikimizin de kellesi yerlerde yuvarlanırsa, pek de güzel bir görüntü olmaz...
Pero no sería una vista bonita si ambas cabezas rodaran...
- Yuvarlanıp gidiyoruz.
- Me las arreglo.
Koltuk aralarında yuvarlanıyorlardı.
- Se caían de risa.
Belki de dönüp sana bakmışımdır. ... ve sende bana doğru yuvarlanıp yapış yapış gözlerle birbirimize bakmışızdır.
Tal vez en algún punto volteé y te vi y tú te volteaste y me viste.
Birbirlerini ısırıp yerlerde yuvarlanıyorlardı.
Luego empezaron con los dientes, rodaban por el suelo.
Onlar Burnett'in geldiğini görünce hemen, o mahluklara silahını çeker ve yere yatıp yuvarlanır.
Los animales que le tocan a Burnett... se tumban dócilmente en cuanto le ven venir.
Üçe kadar sayınca, duvara doğru yuvarlanın.
Cuando cuente hasta tres, vaya rodando hacia la pared.
Hemen, hafifçe yuvarlanın.
Gírese un poco.
Tepenin üstünden bir araba çalacağız sonra aşağı doğru yuvarlanırız.
Eso significa que robaremos un coche en la cima de una colina y rodaremos hacia abajo.
Sarıldılar, birkaç adım yuvarlanıp Klamm'ın kapısına çarptılar... yerdeki bira birikintilerinin ve diğer pisliklerin arasında yattılar.
Se abrazaron y rodaron por la sala, tropezando contra la puerta de Klamm, sobre los restos de cerveza y otras basuras que cubrían el suelo.
Frieda titredi, ve ikisi... yardımcılar kapıyı yumruklarken yere yuvarlanıp aceleyle, nefes nefese, ürkekçe birbirlerine sarıldılar. Sanki biri ötekinde saklanıyordu... sanki aldıkları zevk bir başkasına aitti de ondan bunu çalıyorlardı.
Ella se estremeció y ambos, mientras los ayudantes golpeaban la puerta rodaron al suelo mientras se arrancaban la ropa, sin aliento, ansiosos, buscándose el uno en el otro, como si su deseo de gozar hubiese estado robado a otra persona.
Kalem gibi yuvarlanıyor.
Cuando lo empujas, rueda... como un lápiz, claro.