English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → İspanyolca / [ Z ] / Zeytin

Zeytin Çeviri İspanyolca

968 parallel translation
Bu nispeten zengin vadide bazı ceviz, kiraz ve zeytin ağaçları bulunmaktadır.
En este valle relativamente rico, se encuentran algunos nogales, cerezos y olivos.
En zengin topraklarda zeytin ağacı yetişiyor.
En los lugares más fértiles crecen olivos.
Böylece senin için yapılan tüm iyi ve kabul edilebilir işlerde bolluğa erişsinler ve torunlarına yeni dikilmiş bir zeytin bağı gibi bakmalarına müsaade et.
"... que proliferen en obras buenas y aceptables a tus ojos,... " "... y permite que contemplen a los hijos " " de sus hijos como un olivar recién plantado,... "
Bir zeytin alıyorum, şu bardağın içine atıyorum, ama işte burada.
- Eso hago. Una aceituna, la echaré en esa copa, pero aquí está.
Joe bana bir numara gösteriyordu ki zeytin elimden kaçtı.
Joe me enseñaba un truco con aceitunas.
Bir zeytin düşürüyorsunuz ve şapkamın üstünde oturuyorum.
Y Ud. dejó caer una al suelo para que yo me cayera.
Evet ama yere biraz zeytin düşürmeden bu numarayı öğrenemezsiniz.
Es preciso ser muy diestro para hacer bien el truco.
Zeytin taneleriyle numaralar yapan genç bir bayanla çok eğlenceli bir sohbet yaptım.
Tuve una charla muy interesante con una joven que hace trucos... con aceitunas y me enseñó uno.
Alo, Zeytin Sokak'taki Pasifik Binası'na bir ambulans gönderin.
Oiga, envíe una ambulancia a Seguros Pacífico en la calle Once.
El değmemiş haldeydi. Bu duvarlar, bu zeytin ağaçları, kilise çanı aynen duruyor.
Y estos muros, estos olivos... y esta campana ya estaban aquí.
Her zaman zeytin yağı gibi üste çıkmayı becermen çok müthiş.
Ya sabes, es realmente sorprendente cómo siempre consigues que parezca culpa mía.
Gerçek, her zaman zeytin korusuna geri döndüğümdü.
Siempre me he imaginado estar en el Huerto de los Olivos.
- bir zeytin ağacı hediye edecekler.
- te obsequiará con un olivo.
Bir kavanozdan bir zeytin bile çıkaramıyorsun.
Si no sabes sacar una aceituna de un tarro.
2.000 ölçek tahıl, 1.000 kap zeytin yağı ve büyükbaş hayvan, 800 tane işçi.
2000 medidas de trigo, 1000 de aceite y de ganado, 800 cabezas.
Vali'nin sarayında ve İngiliz bayraklarını tutan direklerin zeytin ağaçları üzerine döküyor.
Muntyeba hace libaciones con ginebra, riega el árbol sagrado el asta y el termitero del palacio del gobierno.
Zeytin mi yoksa soğan mı?
¿ Cebolla u oliva?
Zeytin ve kereviz?
¿ Apio y aceitunas?
Dört zeytin ve üç kereviz sapı.
Cuatro aceitunas, tres piezas de apio.
Bir zeytin.
Una oliva
Bir zeytin tanesiyle.
Con una aceituna.
Belki zeytin dalı da uzatabilir.
Si te ofrece una rama de olivo, cómete las aceitunas.
Ayrıca soğan ve zeytin yağı!
¡ Y con aceite de oliva y cebolla!
Zeytin de istersin herhâlde.
Quizá le gustaría una aceituna. Aquí están.
Barış için bir zeytin dalı uzattığına inanmak bana zor geldi.
Me cuesta creer que hayas venido aquí blandiendo una simple rama de olivo.
Bir kavanoz domuz yağı ve zeytin yağı.
Un poco de manteca y alguna botella de aceite.
- Bugünlerde kimin zeytin yağı var ki?
Cierto, lo sueño al aceite.
Evet bana zeytin getir.
- Sí. Tráeme una aceituna.
Derken, ufak bir uzo içmenin zamanıdır, biraz zeytin biraz peynir...
Y, de pronto, será la hora de la merienda y comeremos aceitunas... un poco de queso...
Zeytin, kayısı ve üzüm.
También aceitunas, damascos, y uva.
" Barış için tekrar zeytin dalı uzatıldığı an onlar için dönme vakti gelmiş demektir.
Cuando los olivos de la paz vuelvan a estar verdes, regresen.
Konfiçyus ayrıca "Çok martini içen balıkçı sadece zeytin yakalar" da der.
También dice : "El pescador borracho solo coge cogorzas".
- Dua etmek için Zeytin Dağı'na gidiyorum.
Voy a rezar al jardín de getsemaní.
Akşam güvercin onun yanına döndü. Ve ağzında yeni koparılmış bir zeytin dalı vardı.
Y por la tarde, la paloma regresó trayendo en su pico una ramita de olivo.
Çıplak kollarında inci bilezikler. Ve muzip elinde bir zeytin dalı...
sus brazos desnudos coronados de perlas... y una rama de olivo en sus manos de atleta,
Zeytin yağı ve sirke, limon, tuz, biber ve maydanoz.
Con aceite y vinagre, aceite y limón, sal, pimienta y perejil.
Tuzlu balık, rendelenmiş zeytin, baharat ve soğanlı hamur.
Lleva trozos de pescado salado, aceitunas, cebolla y especias.
Küdüs'e yaklaştıkları vakit ve Zeytin Dağı'na geldiklerinde İsa iki havarisini göndererek şöyle dedi :
Cuando se acercaron a Jerusalén, y llegaron al Monte de los Olivos, entonces, Jesús llamó a dos discípulos y les dijo :
Biraz da zeytin ve kuruyemiş lütfen. Ve bolca buz.
Traga aceitunas y nueces y mucho hielo.
- Zeytin koymuyor musunuz?
- ¿ No tienen aceitunas?
- Zeytin mi?
- ¿ Aceitunas?
Zeytin olmazsa... anlamı kalmaz.
De lo contrario, ya sabes, no es lo mismo.
Hepsi bir araya gelse Bir zeytin tanesi etmez
Todos juntos serían menos Que una aceituna
Sadece tuzlu kraker ve yeşil zeytin kaldı.
Tengo gaIIet ¡ tas saladas y oI ¡ vas verdes. Nada más.
Karıma sandöviçi getir, ben de kraker ve yeşil zeytin alayım.
A m ¡ esposa el bocad ¡ IIo, y a mí gaIIet ¡ tas y oI ¡ vas.
Zeytin çekirdeği yutup yutmadığımı anlarım herhalde.
Sé s ¡ me he tragado un hueso de oi ¡ va.
Biraz peynir, biraz da zeytin al. Soğan, üzüm filan.
Compra queso, aceitunas, uvas, cebolla y pan.
Yarım kilo peynir, yarım kilo zeytin, bir kilo üzüm, bir kilo da soğan. Bir şişe de şarap.
Medio kilo de queso, medio kilo de aceitunas, un quilo de uvas un kilo de cebollas... y una botella de vino.
İşte bu Chantel. Lanolin ve saf zeytin yağıyla zenginleştirilmiş Chantel zeytin yağı kremi....
Aceite de oliva Chantel... rico en lanolina y puro aceite de oliva... para tener un pelo suave, liso y fácil de manejar.
Gidin, her hangi bir zeytin var mı görün!
Mira si te quedan aceitunas para prensar.
Buradakiler siyah zeytin gibidir.
Aquí son como aceitunas negras.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]