Zl Çeviri İspanyolca
87,959 parallel translation
Hızlıca ulaşabileceği bir yer olmalı.
En un lugar al que pueda llegar rápido.
Uzaklaşıp duruyordu ama ben de çok yalnızlık çekiyordum.
Él se escapaba, pero me sentía tan sola.
Ailesini yüzüstü bıraktığını söyleyerek Mark'ın hatırasına saygısızlık etmenize izin vermem.
No dejaré que deshonren la memoria de Mark diciendo que abandonó a su familia.
Morfin verme fırsatım olmadı çünkü arabada kaldı ve nabzı kaya matkabı gibi hızlı atıyor.
No pude administrarle morfina porque el equipo está en la camioneta, y tiene el pulso acelerado. Va a entrar en shock.
Bağımsızlığın bir leydi için uygun olmadığını biliyorum, Ama sadece...
Sé que demasiada independencia no es propia de una dama, pero sólo...
Korkarım onun istediği şeyi yapamam, onu başarısızlığa uğratacağım, kendim de başarısız olacağım.
Me temo que no pueda hacer lo que él me pide, que le fallaré, me fallaré a mí misma.
Böyle bir yalnızlıkta bir özellik var.
Hay una peculiaridad en tal soledad.
Hayat ona hızlı tren misali akıyormuş gibi geliyor olmalı.
Ya sabes, debe sentir que el tiempo se le echa encima,
Ama onun izin verdiği kadar hızlı gidebilirim.
Pero solo puedo ir tan rápido como él me permita.
Hızlı ol.
Rápido.
Hırsızlık ve direniş olmayan, Saçmalık olmayan.
Sin robos, sin resistencia, sin tonterías.
Seni bizden uzaklaşmak için kullanıyordu ve bunu yapmanın en hızlı yolunun kontrol manyağı ucube... ... zengin bir kızla evlenmek olduğunu biliyordu.
Te usó para alejarse de nosotros y sabía que el camino más rápido para hacerlo era casarse con una chica rica, maniática del control.
Açıkcası....... herşey çok hızlı oldu gibi geldi bana.
Honestamente me parece que es demasiado pronto.
Kelimeler hızlı yayılıyor.
Los rumores corren rápido.
Bu rahatsızlıktan dolayı çok özür dilerim.
Lamento mucho el inconveniente.
Hızlı bir bakış?
¿ Una revisación rápida?
Bak, Helen, saygısızlık etmek istemem ama ona neredeyse dokunmadım.
Mira, Helen, con todo respeto apenas lo toqué.
Vay, çok hızlı.
- Qué rápido lo leíste.
duyduğu bilinç altı arzusu arasında kişinin kurgusal gölgesinin yazarın kendi ahlaksızlığının bir manifestosu haline geldiğini görüyoruz.
Vemos como la propia sombra ficticia se vuelve una manifestación de la depravación del propio escritor.
Ve ironi şu ki, benim pervasızlığımı bir çeşit özgürlük olarak gördü. Çünkü umutsuzca istediği şey buydu.
Y la ironía es que él vio mi imprudencia porque eso era lo que él ansiaba desesperadamente.
Afedersiniz, saygısızlık etmeyin.
Disculpen, no quiero faltarles el respeto.
Saygısızlık yapılmamalı.
No era mi intención faltarle el respeto.
Ağrılı kemikler olup olmadığını bilmiyorum Ya da daha özlediğim kabızlık.
No sé si son los huesos adoloridos o el estreñimiento lo que más extraño.
Kapanış hızlı.
Se acercan rápido.
Duko olayında üzerimde ahlaksızlık davası var istasyonda.
Me están vigilando en la comisaría por lo de Duko.
Sen hiç ahlaksızlıkta çalıştın mı?
¿ Alguna vez has trabajado en antivicio?
Yalnızlık Kalesi'ndeki arşivlerde Daxamlılardan kurtulmanın bir yolunu bulmuş olabiliriz.
Podríamos haber encontrado una manera de derrotar a los daxamitas en los registros de la Fortaleza de la Soledad.
Kazanmam hızlı bir şekilde olacak.
La victoria será rápida.
Çok gösterişli, işini bitirmesi çok zor olan bir hedef mevkiimi başarısızlığa uğratır.
Uno tan... llamativo, tan estrafalariamente difícil de derribar que mi reemplazo fallaría con seguridad.
Çin sitelerinde uydunun algılanmasının tutarsızlıkları hakkında bir makale çıktı ve devletin istatistiklerine göre bildiriler yayınlandı.
Salió un artículo sobre discrepancias detectadas por satélite entre los sitios chinos y lo reportado por las estadísticas oficiales.
Saygısızlığım için kusura bakmayın.
Disculpa por la falta de respeto.
Dua et yaşlı kadınsın. Majestelerine saygısızlığın bedelini ödemiyorsun.
Agradezca que sus habladurías de vieja no afectan a su alteza.
Hayır, sadece hızlı bir ziyaret için kalacak.
No, sólo se quedará para una visita rápida.
O sadece hızlı bir şekilde devretmeyi sever ve aniden
No lo sé, sólo como que dio la vuelta rápidamente y de repente...
Ebedi yolculuğuna çok hızlı bir biçimde çıkarsın.
Así que cuando te vas... te vas muy rápido.
Başka bir insan başarısızlığı daha. Kısa bellekliler.
Otro defecto humano : falta de memoria.
Evet ve tükeniyor. Hızlı olmamız gerek.
Sí, y está menguando, bastante rápido.
O gerçek iş değil ki. Gerçek işler hizmetçilik, aşçılık, TV yıldızlığı...
Ese no es un trabajo de verdad, como ser mucama, cocinera, estrella de reality...
Daha hızlı!
¡ Más rápido!
Bağımsızlık Bildirgesi * için de aynı şeyi söylediler Lou.
Eso es lo que dijeron sobre la Declaración de la Independencia, Lou.
Sen Acımasızlığın Basamakları'nı yazan elemansın.
Eres el tipo que escribió "Los Escalones de la Crueldad".
Elveda yalnızlık.
Adiós soledad.
Bu haksızlık!
¡ No es justo!
Sanırım buraya kadarmış. Başarısızlıkla biten bir otoyol kovalamacası daha.
Supongo que se acabó... la única persecución de autopista que termina en fracaso.
Hangi şey, çizgi roman ve yalnızlık gibi kokar?
Se los digo, fue un campamento muy rudo.
Kan oksijen seviyesi desteği kas yorgunluğu giderici ve hızlı kemik yoğunluğu artırıcı Osteo-X'ler!
Un estimulante del oxígeno en sangre... inhibidor de fatiga muscular y esto es Osteo-x, que es un estimulante rápido de la densidad ósea.
Saygısızlık etmek istemem hanımefendi ama nereye varmaya çalışıyorsunuz?
Con el debido respeto, señora, ¿ a dónde quiere ir a parar con esto?
Pekala, karşımızda hızlı, zamanda yolculuk yapabilen ve asla pes etmeyen bir şey var.
Vale, es rápida. Viaja en el tiempo, nunca se rinde.
Hırsızlıkla ilgili bir şey bilmiyorum ama orada yanlış bir şeyler var.
No sé si ladrones, pero hay algo que no está bien ahí.
Her hastanede küçük hırsızlıklar olur.
Hay unos pocos pequeños hurtos en cualquier hospital.
Hastanede birinin hırsızlık yaptığını mı düşünüyordu?
¿ Pensó que alguien robaba en el hospital?