Zumbido Çeviri İspanyolca
718 parallel translation
Jack Powell her zaman uçmak istemişti hayallerinde kanat pırpırları vardı.
Jack Powell siempre había anhelado volar, cuando soñaba despierto, oía el zumbido de alas.
Kanatların pırpırı bir zamanlar sadece bir hayalken şimdi Jack Powell'ı tüm gerçekliğiyle çarpmıştı.
El zumbido de alas, otrora sólo un sueño romántico, ahora abatió a Jack Powell con la dura realidad.
Uçuş alanının katı gerçekliği motor vızıltıları ve bulutların üzerindeki ölüm.
Volvió la realidad del campo de vuelo. El zumbido de motores y la Muerte paseaban por las nubes.
Bu piknik değil, evlat o pis motorun vızıltısını dinlemek, o ışıkların sönmesini izlemek.
Deja que te diga que no es fácil, muchacho... escuchar el zumbido de ese motor yver que se atenúan las luces.
Arıların üzerinde vızıIdadığı bir yonca.
Es el zumbido de las abejas en la flor.
Şu an bile arıların çiçekler üzerindeki vızıltılarını duyabiliyorum.
Incluso ahora me parece oír el zumbido de las abejas.
Yarasa fır dönmeye başlamadan dehlizinde,... gübre böceği, Kara Hekate'nin emrine uyup,... sağır sesiyle, uyku serpmeden karanlığa,... yaman bir iş görülecek dünyada.
Antes que dé fin el enclaustrado vuelo del murciélago y a la llamada de la negra Hécate el zumbido del inmundo escarabajo anuncie la noche soñolienta, se habrá cumplido una acción de horrible cuño.
Eğer istediğiniz bir şeyi görmek isterseniz alçaktan uçabiliriz.
Y si ve algo que le gusta, le damos un zumbido.
- Kulağımda çok kötü bir çınlama var
- Tengo un zumbido horrible en el oído.
Perdenin hışırtısı bir sineğin pencereye çarpması.
El ruido de una cortina, la carcoma o el zumbido de un moscón en la ventana.
Ama senin çok sayıda gönül ilişkilerin olmuş odanın seslerle dolduğu sırada sineğin pencereye çarpma sesi de var ki bunu daha sonra fark ediyorsun.
¡ Pero has vivido tantas y tantas aventuras,... en esas habitaciones en las que se oía hasta el ruido de la carcoma,... o el zumbido de un moscón golpeando los cristales, ... de los que sólo te das cuenta después!
Bu tasarımlar yaratıcılığı ön plana çıkarmakta ve... Buyurun?
Tienen esa creatividad hacia fuera y dentro que no puede evitar ser extraño... ( COMUNICACIÓN ZUMBIDO )
Gürültüyü açıklıyor.
Eso explica el zumbido.
- Bir çeşit uğultu.
- Una especie de zumbido.
- Şu uğultulu sesi dinle.
- Escuche ese zumbido.
- Bu düşük uğultu.
- Ese zumbido.
Telefon ahizesinden K.'nın daha önce hiç duymadığı türden bir uğultu geldi.
Del auricular surgió un zumbido como K. no había oído jamás en un teléfono.
Hızarı gözüm kapalı kullanırım. İlgini çekerse tabii.
Llevo conmigo el zumbido de las sierras, si te interesa saberlo.
- Sesin onlara böcek sesi gibi geliyor.
- Ellos oyen el zumbido de un insecto.
Scalos'a ışınladığımızdan beri bu vızıltıyı duyuyorum.
Llevo oyendo ese zumbido desde que nos transportamos a Scalos.
Bilgisayarda bir kaset buldum. Tek duyduğum vızıldama.
Hay una cinta en el ordenador, pero solo se oye un zumbido.
Bay Phipps, okurların yırtık bir kitap görünce kütüphane müdürüne gitmelerine bayılırım.
Hay movimiento por todas partes... Un momento. Siento un fuerte zumbido en la oreja izquierda.
Sol kulağımda bir vızıltı var.
Siento un fuerte zumbido en la oreja izquierda.
Bu ses...
Ese zumbido...
- Arıları?
- ¿ y el zumbido de abejas?
Kumruların ve yusufcukların ötüşü Yalnızlaştırıyordu, herkes ölmüş gibi.
El arrullo de las palomas y el zumbido de las libélulas le daba un aire de soledad y muerte.
Yaklaşan uçakların çıkardığı sesi duyduk. Bunun büyük bir filo olduğunu tahmin ettik.
Escuchamos el zumbido de los bombarderos aproximandose y supusimos que se trataba de una pesada formación.
Sadece telefon direkleri ve motor uğultusu.
Sólo las señales de tráfico y el zumbido del motor.
Sinyal veriyordu.
Un zumbido.
Çalışıp ter dökersen Ve kendini yetiştirirsen...
Cuando trabajes y sudes. Y apuestes que has entrenado como un zumbido.
Ne bir vızıItı.
Vaya zumbido.
Özellikle de tıraş olurken.
Con el zumbido de la maquinilla... puedo olvidarme del exterior... y las ideas llenan mi cabeza. Sobre todo cuando me estoy afeitando.
Sanırım bir vızıltı duydum.
Creí haber oído un zumbido.
Okul duvarları, asfalt ve refah reklamlarının... Uzun kanalizasyon boruları ile dolu beyinlere böceklerin vızıltıları girmeli.
En cerebros llenos de largas tuberías de desagüe. De muros de colegio, de asfalto y de prácticas asistenciales. ¡ Que entre el zumbido de los insectos!
Bir motor sesi vardı çünkü bodrumdaki buzdolabının arkasındaydım.
Y había un zumbido. Estaba detrás del congelador en el sótano.
Çekiç sesi gibi.
Una especie de zumbido.
Ama kulaklarımdaki çınlama inanın hala dinmedi.
Pero no tan ruidoso como el zumbido en mis oídos.
- Sesi duyuyor musun?
- ¿ Oyes ese zumbido?
Muazzam bir duygu.
Gran zumbido.
Tıslama haricinde birşey duymadım.
Yo no he oído nada. Una especie de zumbido.
Bu bir boyuttan başka bir boyuta frekans atlaması.
Es justo eso, un zumbido... porque es un salto de frecuencia de una dimensión a la otra.
Şeyi yapacak mısınız... VUUU?
Supongo que harán el zumbido...
Esas dans orada başlıyor.
El zumbido es fundamental porque el baile parte de ahí.
- Bir vızıItı duyuyor musun?
¿ Escuchas un zumbido?
- Mickey, yapmamız gereken bir şov var.
¿ Hay un zumbido? Vamos, Mickey.
Dış dünyadan gelen bir mırıltı duydum.
Y se oyó un zumbido rarísimo, como de otro mundo.
Yine benim, Buzz.
Esto es de nuevo el zumbido.
hayallerinde kanat pırpırları vardı.
En cada sueño oía el zumbido de las alas.
Lai... eezit... zona.
Es un un zumbido.
Benim için onlar... sinek vızıltısından başka bir şey değiller. " " Benim için onlar, sinek vızıltısından başka bir şey değiller, kafanızın etrafında vızıldarlar.
Para mí, ellos son como el zumbido de una mosca, zumbando sobre tu cabeza que miras sentado, sin levantar la mano, contra ella... así.
Yukarıda biri var.
( zumbido ) Hay alguien ahí arriba.