Zıttı Çeviri İspanyolca
980 parallel translation
Amacımızın tam zıttı olmuştu!
¡ Justo al lado contrario de nuestro objetivo!
Her ne kadar Bay Pasteur'ün çalışmalarını takdir de etsem de insan hayatı ister tehlikede olsun ister olmasın en iyi tıbbi yaklaşımın zıttını yapmadan önce epey tereddüt ederim.
Admiro los trabajos del Sr. Pasteur, pero cuando una vida está en juego, necesito volver a la medicina tradicional.
Bu saf yapının tam zıttı olan Ambersonların ihtişamı, bir cenazedeki bando kadar dikkat çekiyordu.
Contra un entorno tan rústico la magnificencia de los Amberson era tan llamativa como una banda de música en un funeral.
Savunduğu şeyler benimkilerle taban tabana zıttı.
Nuestras convicciones eran muy distintas.
Erdem, sadece uygunsuz davranışın değil uygunsuz düşüncelerin de zıttıdır.
La virtud está siempre en contra del pecado... y lo mismo o más de los pensamientos o fantasías pecaminosas.
Dansa kaldırılmayan kızın zıttı.
Lo opuesto a lo aburrido.
Hep zıttını yapıyorsun.
Se hace exactamente lo contrario.
Ben çok eminim. Birbirlerinin tam zıttılar.
Sí que lo son.
Hayır, tam zıttıyım.
No lo crea, soy de lo peor.
Esasen bütün günü yeniden oluşturabilirim, Bay Bevis... Bunun neticesinde mevcut halinin tamamen zıttı olacak.
El hecho es que yo puedo reconstruir el día entero, Sr. Bevis,... de tal forma que el resultado final sea exactamente opuesto a lo que fue.
Şu küçük arsız velet. Artık iyice azıttı, hem de fena halde.
Esa mocosa miserable... se está poniendo imposible, sencillamente imposible.
Brancion senin zıttın.
Es distinto, es su contrario.
- Bu bizim hukuk sistemimizin tam zıttı.
- Es lo contrario en nuestro sistema legal.
Şimdi ise tam zıttı, baksana : Denize, dalgalara, gökyüzüne, ne kadar da güzeller.
el cielo.
Fransızca komik bir dil. Kelimelerin söylenişi, anlamlarının tam zıttı.
en francés... las palabras dicen lo contrario de lo que significan.
Koleksiyon yapma fikri saflığın tam olarak zıttıdır.
Coleccionar va en contra de la pureza.
Ze tam zıttı. O takıntılıydı.
Zé Pequeño era lo contrario.
Garson, fıttırıklara servis yapar mısınız?
Camarero, ¿ sirve a los majaras?
Arkadaşımız onu almaya gidenle birlikte birazdan dönmezse iyice fıttıracağım.
- Si nuestro amigo y colaborador no vuelve pronto, me preocuparé mucho.
Kendimizi tanıttığımızı sanmıyorum.
No nos hemos presentado.
Sonra Errol geldi ve bize genç yıldızını tanıttı.
Y luego Errol se inclina y nos presenta a esta estrella adolescente.
Beni niye öyle tanıttınız?
¿ Por qué me ha presentado así?
Anne, eşyalarımı ne hakla taşıttınız?
Pero mamá, no tenías derecho a trasladar mis cosas.
- Diğer üç tanesini de dağıttınız. Evet.
- ¿ Ha entregado las otras tres?
Başınızı ağrıttığım için üzgünüm.
Siento molestarlo de nuevo.
Lafımı bir hayli çarpıttınız öyle değil mi?
¿ Está muy segura de que Alan no volverá?
Bu da yardım konusunda daha fazla umutlu olmamamız gerektiğine kanıttır.
Eso elimina toda especulación.
Tek ihtiyacımız bir kanıttı, ki elimizdeydi de.
Lo único que necesitábamos era una prueba. Y la teníamos.
- Ve? Dağıttığınız topraklara el koydu.
- Cogió las tierras que tú repartiste.
Parayı aramızda ne kadar adilce dağıttığımızı görecek ve seni kazıklamadığımızı anlayacaksın.
Vas a ver lo justamente que nos repartimos el dinero para que sepas que no te engañamos.
Ve eğer beni uzun zamandır tanıyorsanız Bay Endicott bunu da bilirsiniz ki kıyafetim sizinle yaşıttır.
Y si me conociese de antes, Sr. Endicott... sabría que tiene casi su edad.
İşte, millet, bu benim. Zırdelinin teki. Kendimi tanıttım mı?
Bien, aquí estoy, amigos, más loco que una cabra. ¿ Me he presentado?
Pilonlar, Kadeş'te Amoritleri dağıttığınız zaferin anısı için.
Los pilones commemoran tu victoria en Kadish, donde derrotaste a los Amoritas.
20 yıllık hukuk bilgimi, tecrübemi bu dosyaya akıttım... -... ve hiçbirşey bulamadım. - Demek ki yanılmışsınız.
- He empleado todo mi ingenio, los conocimientos de 20 años como abogado, y no he descubierto nada.
Ortalığı bu kadar dağıttığımızı farketmemiştim.
Qué lío hemos armado.
Bir anda, ağladığınızı farkettim bu, bir bakıma, içimi acıttı.
Me di cuenta que usted estaba llorando de una forma que rompió mi corazón.
- Ve buraya girip ortalığı dağıttınız- -
- Así que entrásteis por la fuerza y...
Rusya'nın gücü talan edildi. Onu küçük parçalar halinde, boyarlara dağıttınız.
La estamos malgastando en los bolsillos de los boyardos.
Etrafta Grandi çetesini dağıttığınız anlatılıyor.
Cuentan que ha desarticulado la banda de los Grandi.
Kendinizi tanıttınız mı?
Tuvimos que dar un rodeo. ¿ Te has presentado?
Horn'u geçmek için bir damla ter akıttığımızı mı sanıyorsunuz?
¿ Crees que fue duro el viaje al Cabo de Hornos?
Bu çok güzeldi. Aramızı biraz ısıttı.
Suena tan bien que da pena interrumpirlos.
- Usta Ichi, Bu festival için dağıttığımız yaz kimonolarından biri.
- Maestro Ichi este es uno de lo kimonos que estamos repartiendo para el festival.
Bizim alaybozanlarımız, onları dağıttı, ve biz, onları parçalara ayırdık.
Nuestros mosquetes los espantaron y los descuartizamos.
Hikâyelerinin beni bu cılız ateşten daha çok ısıttığını biliyorsun.
Ese relato me resulta más reconfortante que este fuego decrépito.
İnsanları yaktınız, onlara bağırdınız, canlarını acıttınız.
Quemasteis, gritasteis y heristeis gente.
Bu elbiseyi giymek için çok çalıştım ve hocamızın kanını akıttın!
He trabajado duro para llevar esta vestimenta. Teñida de rojo con la sangre de nuestro profesor.
Onlara inanırsanız, özgürlük dağıttıkları bahanesiyle dünya halklarını soydukları o mermer evleri ve taştan bankalarıyla yönetimi tamamen ele geçirirler.
Si les creen, ellos tendrán todo el control en sus casas lujosas y bancos de granito desde donde le roban al mundo bajo la excusa de traerle libertad.
Onun kızınız olduğunu öğrendiğimde, kendimi farklı tanıttım.
No sabía quién era. - No le dije que era yo.
Kendimi sizin kızınız olarak tanıttım.
- Me hice pasar por su hija.
Söylediğim her şeyi çarpıttınız.
Han torcido todo lo que he dicho.