Üzereyken Çeviri İspanyolca
907 parallel translation
Ve tam uykuya dalmak üzereyken köpeklerin uluduklarını duydum.
Y, cuando me estaba quedando dormida, oí aullar a unos perros.
Başım öne düşmüş, uyumak üzereyken
" cabeceando, casi dormido,
Hele Ramsey'in hesabı görülmek üzereyken.
Sobre todo ahora que Ramsey está preparado.
Yıl sona ermek üzereyken, New York'u güzel bir alacakaranlık kuşattı.
Y mientras un cielo hermoso del atardecer envolvía a Nueva York, el año llegó a su fin.
Sorunlu yıllar bitmek üzereyken ülkenin borsası çıldırmıştı.
La vertiginosa década va llegando a su fin y la bolsa mercantil enloquece.
Onu açlıktan ölmek üzereyken Liverpool'da bulduğumda tekmelenmiş, her tarafı çürümüş, nerdeyse ölmüştü.
Lo encontré hambriento en las calles de Liverpool... pateado y magullado, casi muerto.
Arabama binmek üzereyken, birden çalıların arasından fırladı, bir el ateş etti, sonra kayboldu.
Salió de entre los arbustos cuando me subía al coche. Disparó una vez y desapareció.
Kollarımı o güzel kıza doladım ve onunla dans etmek üzereyken o kadar insan içinde araya giren sen oldun.
Puse mis brazos alrededor de la preciosa chica... y estaba a punto de bailar con ella... cuando, de entre todo el mundo, usted lo interrumpió.
Sizi çaresiz bir halde, ormanda ölmek üzereyken bulduk.
Lo hallamos indefenso, a punto de morir en la selva.
Bir an için hareketsiz kaldı... ve tam da Bay Edward onu yakalamak üzereyken korkunç bir çığlık atıp... kendini aşağıya bıraktı.
Ella se quedó muy quieta por un momento, y cuando parecía que él la había alcanzado, ella dio un terrible grito, y se alejó de él hacia el borde.
Şimdi tam rüyam gerçekleşmek üzereyken paramparça olmasına izin vermeyeceğim!
Ahora que mi sueño está a punto de realizarse, ino lo veré roto! ¿ Y si rehúso a casarme con él?
Tam ayrılmak üzereyken, köydeki tamirciye tamir etmesini söylemiştim.
Cuando me fui del pueblo, le pedí al técnico que la arreglara.
Sen merdivenlerden düşmek üzereyken ben onun adını öğrenmek üzereydim.
Matará a otro más. Estaba a punto de saber su nombre cuando usted se cayó tan a punto.
Tam ben ofisten ayrılmak üzereyken... -... bu teoriyi destekleyen bir şey geldi. - Gerçekten mi?
Ha llegado algo justo cuando me iba de la oficina... que desmorona toda la teoría.
Hiç birinin adını hatırlamaya çalıştığın neredeyse dilinin ucuna getirdiğin... - ve tam söylemek üzereyken unuttuğun oldu mu?
¿ Intentaste recordar un nombre que tienes en la punta de la lengua y cuando lo vas a decir se te va?
Ben yemek yapmak üzereyken mutfağa gelip beni öpmemelisin. Beni altüst ediyorsun.
Me desconcentras.
Ta ki bu geceye, sen beni şeytanla konuşmak üzereyken yakalayana dek.
Aunque en estos momentos podría hablar hasta con el diablo. No...
Ölmek üzereyken onu yükselttin ve dudaklarına zafer kadehini değdirdin.
La hiciste resurgir cuando esta iba a morir.
Beyler, alay bu sabah, kışın olacak çatışma için yola çıkacakken, kadın ve çocuklar Fort Bliss'e gönderilmek üzereyken, eminim yerine getirmeniz gereken hayli zorlu işleriniz vardır, lütfen sizi işinizden alıkoymama izin vermeyin.
Por la mañana, el regimiento parte a una campaña de invierno. Las mujeres y los niños serán trasladados a Fort Bliss. Estoy seguro de que deben realizar muchas tareas arduas y difíciles.
Muharebeyi kaybetmek üzereyken ondan kuvvetlerimi geri çekmeyi talep ettim... Bana Afrika Kolordusu'nun... artık umrunda olmadığını söyledi.
Cuando el fin estaba cerca y le pedí que los evacuara, me dijo que el Afrika Korps ya no le preocupaba ni le interesaba.
Bir gece yatmak üzereyken benimle nazikçe konuştu bir kez daha senin eve gelip gelemeyeceğini sordum.
Me habló una noche tan dulcemente cuando iba a irme a la cama, que no temí pedirle, una vez más, que tú vinieras a casa.
- Ben çıkmak üzereyken açıktı, ben de kapadım.
Está conectado. Lo he apagado al salir.
Onbaşı o siyahileri dün gece tutuklamak üzereyken bize saldırdılar.
Cuando anoche el cabo estaba arriando la bandera nos atacaron.
Bu kızı aylardır izliyorduk. Ve tam kızdan filmi alan üst düzey bir Kızıl ajanı yakalamak üzereyken sen oyunu bozdun.
Llevamos meses siguiendo a esa mujer... y cuando íbamos a atrapar a un agente importante... al robarle el material, ha saboteado toda la jugada.
Ama bir savaş çıkmak üzereyken...
Pero la inminencia de una guerra......
Kafan kesilmek üzereyken sakalın için endişelenmen ne işe yarar ki?
¿ Por qué te preocupas por tu barba cuando van a cortarte la cabeza?
Yeni bir ev almak üzereyken arkadaşını bacağından vurmayacaksan....... silahının olmasının ne anlamı var?
¿ Que es lo bueno de tener un arma... si usted no le puede disparar a su amigo en la pierna cuándo él está a punto de comprar una casa vieja?
Hep yaşlanıp ölmek üzereyken karşıma çıkarlar.
Parece que siempre los pillo viejos y a punto de morirse.
İkimiz birlikte o meydanda, yattığımız yerde soğuktan donmak üzereyken giysilerini çıkarıp üzerime örttüğünü kendisinin ise gecenin donduran ayazında neredeyse çıplak kaldığını söyleyen oldu mu bana?
¿ Quién me recordó cuando, tendidos ambos en tierra, casi muertos de frío, él me envolvió en sus ropas, y se expuso, desnudo y débil, a la inclemencia de la noche gélida?
Ama yine de, büyük bir pazardaki 5000 kişi içerisinde ölmek üzereyken size geliyor.
Y, aún así, de las 5.000 personas... que había en el mercado, se le acerca a usted cuando está a punto de morir.
Vurulmak üzereyken, yapılacak fazla birşey yoktur. Burası Kwai Nehri, ve şurası da size yardım edilen köy.
Si van a fusilarte, poco puedes hacer.
Bir Kızılderili kabile reisi, ölmek üzereyken bir saç toniği açıklamış.
¿ Ese tónico capilar que creó un jefe indio?
Asiak'ın taşıdığı çocuk dünyaya gelmek üzereyken Powtee'nin ölmeye bırakılacağı zaman geldi.
Desde que el niño de Asiak va a nacer, ha llegado la hora de dejar a Powtee que muera.
Bir otobüsün önüne düştüm, durmak üzereyken.
Caí frente al autobús mientras se detenía.
Tıpkı bir erkek gibi - neredeyse bitirmek üzereyken.
Típico de los hombres - te ofreces cuando ya terminé.
Tam ona sahip olmak üzereyken... Roma'ya tecavüz etmeyeceğim.
No violaré a Roma... en el momento de poseerla.
Ruslar karılarınızı becermek üzereyken koşup bize geldiniz.
Nos suplicaron cuando los rojos violaban a sus mujeres.
Majesteleri bizi selamlamak için gelmişti, ve tam biz gitmek üzereyken, çabucak dönüp, bana doğru geldi ve elimi tutup alçak bir sesle :
Su Majestad vino a saludarnos, y mientras estaba a punto de irse, se volvió rápidamente, vino a mi encuentro, estrechó mi mano y me dijo en voz baja :
Şafak sökmek üzereyken birbirlerinin oldular.
Al llegar la aurora, se entregaron.
Bir kızın peşinde dolaşsın diye ona günde 10 dolar vermiyorum üstelik yanındaki ihtiyar onu vurmak üzereyken.
Yo no le pago 1 o dólares al día para que vaya tras una joven cuyo padre es capaz de pegarle una perdigonada.
Ama sonunda, verilen emeklerin karşılığı alınmak üzereyken, artık kuleye kimse kabul edilmez olmuştu. Ressam, yaptığı işin tutkusuyla öyle vahşileşmişti ki, gözlerini tuvalden, karısının yüzüne bakmak için bile ayırmaz hale gelmişti.
Pero a la larga, al acercarse el trabajo a su conclusión, nadie fue admitido en el torreón, pues el pintor había enloquecido con el ardor de su trabajo, y raramente apartaba sus ojos de la tela, ni siquiera para mirar el semblante de su esposa.
Kadını ormanda terk edilmiş bir kulübede çıldırmak üzereyken buldular.
La hallaron en una cabaña del bosque, casi perdida la razón.
En derin ve en karanlık anda olmalı, tam tan yeri ağarmak üzereyken.
Será un acto militar privado sin interferencias.
Niçin adam boşalmak üzereyken yüzüne yumruk atıyor?
¿ Porqué ella le pega en la cara antes que él acabe?
Gitmek üzereyken ona bir şey soramazsın. Yalnızca yolundan çekilirsin.
Cuando está enfadada es mejor no replicarle, hay que apartarse de su lado.
Her şey harap oldu, tam da başarmak üzereyken.
Todo detenido y arruinado en vísperas del éxito
Bu küçük hanımın kocası orda ölmek üzereyken bu poker oyununa devam etmeyi düşünmüyorum.
No me preocupo por una partida de poker mientras el marido de esta señora se está muriendo.
Bu bir adam ölmek üzereyken yapılması yerinde olan bir iştir.
Es lo mejor que puede hacer un hombre que esta a punto de morir.
Tam çalmak üzereyken yakaladım onu.
Lo atrapé robando.
Enkaz içinde ölmek üzereyken buldular.
Me encontraron entre los restos de la nave, moribunda.
Güneş batmak üzereyken.
Al atardecer.