English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ A ] / Ağış

Ağış Çeviri Fransızca

4,525 parallel translation
Ne diyeceğim, Oliver, biri bana bir seferinde demişti ki sırların ağırlıkları vardır.
Un jour, quelqu'un m'a dit... que les secrets sont lourds.
Ağırda, ikinizin arasında ne olduğunu bilmiyorum ama o artık Lexie değil. - Dur, dur.
Je ne sais pas ce qu'il s'est passé entre vous deux dans la grange, mais elle n'est plus Lexie désormais.
Tuğlaların ağırlığı nefes alamayana kadar göğüs kafesini sıkıştırmış.
Les briques ont compressé le thorax jusqu'à étouffement.
Yani, kendisini yaşıyor halde bulsak bile ağırlığı kaldırma eylemi, onu kurtarmaya çalışmak zehirli maddeleri kan akışına bırakacaktı.
Si vous l'aviez trouvé en vie, le fait d'ôter le poids pour le sauver aurait libéré ces toxines dans son sang.
Una Mens yerleşene kadar biraz ağırdan almalısın.
Je vais faire profil bas jusqu'à ce que les Una Mens s'accordent.
Ah, ağırmış baya.
C'est lourd.
Ağırmış.
C'est fort.
Araçtan fırlamış. Ağır yaralı ve hipotansif.
Multiples contusions et baisse de la tension artérielle.
Ama sizde pankreatik sıvı kaçağı var ve ben de diyaframı ağırlaştıracak bir şey olabileceğini, bunun da omza yöneleceğini düşündüm ve bam!
Vous avez une fuite de liquide pancréatique, donc je pense que, peut-être que quelque chose aggrave le diaphragme, ce qui renvoyait à l'épaule...
El Kaide ağına sızarak yüksek öncelikli CIA operasyonlarına destek veren bir CIA görevlisi idi. Örgüt içerisinde sahte kimlikle bulunuyordu.
Il a infiltré le réseau Al-Qaïda aux plus hauts postes pour amener d'autres agents de la CIA dans l'organisation comme ses fausses recrues
İnanç ve affetme gibi fikirlerin bu masa ya da başka bir materyal gibi ağırlığı olduğuna inanır mısınız?
- Mais croyez-vous que les pensées ont une masse? Que les idées comme la foi et le pardon ont un poids comme ce bureau... a un poids?
Bu pelerin gösterisi sonunda Majestelerini de bizzat ağırlar siparişlerini alırız. - Zamanı varmış diye duydum.
Peut-être, à la fin de cette cascade de capes, nous aurions Sa Majesté elle-même attendant pour prendre votre commande.
Cinsel eğilimlerimin istikameti ağır basmaya başladığında 10 yaşındaydım.
J'avais... 10 ans... quand mes tendances ont commencé à s'affirmer dans ma façon d'être.
Denizaltı, müttefik kuvvetleri tarafından ağır ateş altında kalıp bu takımadalar civarında battığı sırada ellerindeki tüm stoku denizaltıyla naklediyorlardı.
Ils transportaient tout le matériel par sous-marin. Quand le sous-marin a coulé sous le feu des forces alliées, il s'est échoué sur cet archipel.
Sal's dördüncü en iyi dokuya, dokuzuncu iyi hamura, on ikinci iyi peynire, ve açıkçası ancak yedinci iyi ağız hissine sahip.
Sal's est quatrième en texture, neuvième en croûte, douzième en fromage, et honnêtement, seulement septième en sensation buccale.
Bütün yasal işlerini bize getirmek istiyor, Natalie'yi buraya ağız aramak için yollamış.
Il veut nous confier ses affaires légales et a envoyé Nathalie tâter le terrain.
Ağ sana da biraz yavaş çalışıyor gibi geldi mi?
Le réseau ne te paraît pas un peu lent?
Benim işim ağız sıkılığı gerektirir.
Mon boulot c'est la discrétion.
Görsel olarak etkileyici, karmaşık sırtlar ve hendekler ağına sahiptir.
Elle présente un réseau de stries chaotiques et de fossés saisissants sur le plan visuel.
Neden ya? Gecenin bir yarısında bana neden "kapçık ağızlı" diyorsun?
Pourquoi tu m'appelle "salope" le soir?
Bu kahverengi sürüler, geceleri hükmedip bahçelerimizi ağır ağır yiyip gün doğmadan korkaklar gibi ormana sıvışıyor ve varlığımızı tehdit ediyordu.
La nuit appartient à cette menaçante flotte brune, grignotant nos jardins avant de retrouver furtivement comme des lâches dans la foret.
Myrtle'ın ağız bozukluğundan herkes nasibini almış!
Je vois que le raffinement de Myrtle déteint sur nous tous.
Bence biraz ağırdan almalısın.
Je crois que tu devrais juste y aller doucement.
Ayrıca, şehrin kırmızı ışık kamera ağına girin.
Aussi, profite du réseau de caméras des feux rouges de la ville.
Hanımlar, kutup ayısı ağırlığı ne kadardır?
Uh, les filles, uh, uh combien pèse un ours polaire?
İçler acısı biraz ağır oldu.
C'est dur.
Çok üzgünüm, Bayan Griffin ama Brian getirildiğinde çok ağır yaralı olduğu için müdahale etmemiz için çok geçti.
Il va s'en sortir? Je suis désolé, Mme Griffin. Ses blessures sont trop graves pour qu'on puisse le sauver.
Anlaşılan o ki ağırlık limitini yanlış tahmin etmişler birkaç şişko da yaralanmış.
Apparemment, ils ont surestimé la limite de poids, et un... un tas de gamins obèses a été blessé.
Silahı ucuna ağırlık bağlanmış olarak nehrin dibinde buldular.
On a remonté un torchon et l'arme attachée à un haltère.
Sal'inki kıvamda en iyi dördüncü, gevreklikte en iyi dokuzuncu, peynirde en iyi onikinci, ve açıkçası, ağız hissinde ancak yedinciydi.
Sal's est 4e en texture, 9e en pâte, 12e en fromage et seulement 7e en sensation buccale.
Çok güçlü olan "Tek Ağızdan Konuşan Dörtlü" adındaki kardeşler beni buraya hapsetti.
J'ai été envoyée ici par des sœurs puissantes appelées les Quatre Parlant à l'Unisson.
Noel zamanıdır ve Jimmy Stewart ağır depresyondadır ve bir köprüden atlayıp intihar edecektir.
C'est le jour de noël et Jimmy Stewart est vraiment déprimé et il s'apprête à sauter d'un pont pour se suicider...
Nesi ağırmış?
Qu'est-ce qui a été trop lent?
Görevli polisten kaçmaya çalışmakla ağırlaştırılmış tehlikeli araç kullanma.
Il s'agit de conduite dangereuse, aggravée par le délit de fuite.
Fakat bir şeyler içerlerse gevşeyip, şirket sırlarını ağızlarından kaçırabilirler.
Mais s'ils boivent... ils vous peut-être se détendre et lacher des secrets d'entreprise.
Ağır ol, ne oldu?
Doucement. Que s'est-il passé?
O ve ortağı vurulmuş ve en ağır yarayı o almış.
Son partenaire et lui se sont fait tirer dessus et c'est lui qui est le plus blessé.
Hayır, bence tatlısının ağır olduğunu söylemek istedi.
Je crois qu'il parlait du dessert.
Babamın o. - Ağırmış.
C'est lourd.
- O sırtım için çok ağır.
- C'est difficile pour mon dos.
- Tamam. Yani, senin pantolonunun ağının alev alması gibi.
Comme un entrejambe qui s'enflamme.
Ağır işi biz yapacağız.
On s'occupe des téches difficiles.
Sıcacık ve her biri bebek kafası kadar ağır, incecik tüylerle kaplı ve iştahlandığında kırışmaya eğilimli.
Chacune chaude et lourde comme une tête de bébé, couverte des mêmes petits cheveux et une tendance à se rider quand j'ai la dalle.
Görünüşe göre kahraman Bay Carty Kurşunu yiyince cesurca altına sıçmış bu da ya terörü ya da ağır kurşun alerjisini gösterir.
L " intrépide M. Carty semble avoir bravement déféqué en recevant la balle. Ce qui est signe de terreur ou d'une grave allergie au plomb.
Sabahları kondisyon, ağırlık ve teknik çalışıyoruz. Akşamları ise güreşiyoruz.
Conditionnement et poids le matin... technique et lutte, le soir.
Amerikan gazeteciliğinin ağır toplarından bazıları Webb'in çalışmasını değerlendirdi ve dikkatsiz, daha çok da yanlış buldu.
Des journalistes américains expérimentés ont examiné le travail de Webb et l'ont trouvé irréfléchi et bien souvent, erroné.
Yedi gün beni sıska sevgilinin yanına koyup sonra ağır olduğumu söyleme.
Ne ramène pas une nana anorexique pour ensuite me dire que suis grosse.
- Ağırmış gerçi!
- C'est lourd. - Oui, en effet!
Bir gece, Pacquiao'nun bize eşlik ettiği bu müthiş yolculuk ağır sıklet sınıflarındaki bu inanılmaz galibiyet rekoru sona erecek.
Un soir, cette incroyable aventure dans laquelle Pacquiao nous a emmenés, cette série de victoires dans les catégories les plus lourdes prendra fin.
Ama sırtımın ağırdığını biliyorsun.
- J'ai mal au dos.
Örümceğin DNA'sı... ağır enfeksiyon, doku hasarında..
La combinaison de cellules humaines et d'araignées... Confère un pouvoir de guérison très puissant...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]