Barış Çeviri Fransızca
12,448 parallel translation
Almanya'nın şimdiye kadar ki en büyük barış mitingi olacak.
Ce sera le plus grand des rassemblements pour la paix.
Almanya'nın gördüğü en büyük barış mitingini organize ediyoruz. NATO'nun çift hat kararına karşı.
On organise une immense manifestation pour la paix contre la décision de l'OTAN.
Bu palavracı, sözde pasifistlerin komünistler tarafından finanse edilen tüm bu barış hareketleri, tüm bu boktan propagandaları bizi aptal gibi göstermek için yapılıyor.
Tous ces soi-disant pacifistes, le mouvement pour la paix, ce n'est qu'une connerie de propagande financée par les communistes pour nous ridiculiser.
- Ben de senin gibi barış istiyorum.
Mon cher, je veux la paix, comme toi.
Şimdi de kendi oğlum bu barışçı maskaraların içine mi katılıyor?
Il faut aussi que mon fils s'y mette.
Barışı sağlamanın tek yolu buysa ne olacak?
L'amour est le seul moyen.
Komutan Edel Pershing füzelerini barışı sağlamak için istedi...
Le général Edel a commandé les Pershing pour maintenir la paix,
Batı'da ki anide ortaya çıkan barış modası konusunda ne yapılır bilmiyorum.
Je ne sais pas quoi faire de cette mode soudaine de protester pour la paix en RFA.
Almanya'nın bu zamana kadar ki en büyük barış mitingi olacak.
Ce sera la plus grande manifestation allemande pour la paix.
Bu çağrı ülkemizin liderlerine Alman halkı barışı arzulamaktan korkmamalıdır.
MANIFESTATION POUR LA PAIX BONN, RFA Je demande aux dirigeants de mon pays de ne pas être effrayés par le désir de paix du peuple allemand.
Batı Almanya barış harekatının en iyi müttefiklerinin ABD'den olduğuna dikkat çekmek istiyorum.
Je voudrais redire que les meilleurs alliés des mouvements de paix en RFA sont les USA.
Pershings değil Barış!
La paix, pas les Pershing!
Artı yüzlerce Doğu Almanya barış eylemcisini.
Et des centaines d'activistes de l'Est pour la paix.
Silahlar olmadan barış! Silahlar olmadan barış!
La paix sans les armes!
Eğer telefonlarıma cevap verirse onunla tekrar konuşmaya çalışacağım. Barış çubuğunu uzatmam gerek diye düşündüm.
Si elle daigne décrocher, je lui reparlerai.
Ben barış yanlısıyım.
Je suis un pacifiste.
Barış yanlısıyım dedim ya.
Je te l'ai dis, je suis pacifiste.
Barışçısın sanıyordum.
Je croyais que tu étais un pacifiste.
Hayır. Barış teklifini kabul etmeyecek kadar öfkeli görünüyor.
Non, il semble trop en colère pour une offre de paix
Eğer dondurma yiyelim derse barışırım.
S'il m'offre de la glace, je vais craquer.
Ve bu yüzükle, eskiden beri savaşan hanedanları birleştiriyor, kışın bile kıyafetsiz oynaşmanızı ve Decapita'ya barış getirmenizi diliyorum!
Avec cet anneau, unissons les anciens clans en guerre, qui batifolent nus, même en hiver, et apporte la paix à Décapita!
Barış teklifi.
Offre de paix
Barışı getirmek için çalıştı. İngiltere barış istemiyor.
Il travaille dur, en votre nom, construisant des alliances avec des seigneurs catholiques et protestants.
Ama eğer onunla barışıp onu mutlu etmen için en ufak bir ihtimal varsa bile fark etmez, çünkü benim tek derdim senin onu mutlu etmen ve onun mutlu olması.
Mais s'il y a la moindre chance que tu reviennes et la rende heureuse, tant pis. Pourvu que tu la rendes heureuse.
Şafağın ışığında... Marburg'un barış yeminini düşüneceğiz.
Aux premières aurores, nous considérerons le gage de paix de Marbourg.
İkisi de barış peşinde değil.
Aucun ne recherche la paix.
Dünya barışı için mi?
Le bien commun?
Buz gibi kahve içip gecenin bir yarısı bir bar sahibini takip etmeyi diyorum.
Ici, dans cette voiture, à boire du café froid, surveiller un proprio de bar en pleine nuit.
Barın dışında adamı gözetlediğimiz gece.
Cette fameuse nuit. Quand on surveillait le bar.
Lilly öldürüldüğü zaman, beş kilometre uzaktaki bir spor bardaymış.
Il était à un bar sportif à 5 km quand elle est morte.
Bar kavgasından çıkmış gibi görünüyor. Şişlikler iner inmez nasıl göründüğüne bakmak için sabırsızlandığını söyledi.
On dirait qu'elle a eu une bagarre dans un bar, et elle dit qu'elle ne peut attendre pour voir à quoi elle ressemble lorsque le gonflement diminue.
Ama Duff neon tabelamı elimden alabilir, o da bardaki tek ışıklı şeyim. Whoa, korkunç.
Mais Duff enlèverait mon enseigne néon e, euh, c'est la seule chose qui éclaire le bar.
Bir bardaymış. 10 kişi onayladı.
Il était dans un bar. 10 personnes l'ont confirmé.
Büyük olasılıkla Cece'nin bara almamı istediği aptal sinema patlamış mısır makinesidir.
Probablement cette stupide machine à pop-corn genre cinéma que Cece veut pour le bar.
- Barın dışında bir yerde.
Hors du bar.
- Konuşacağız, sadece ikimiz, barın dışında. - Seninle gurur duyuyorum, Nick.
On parlera, tous les deux, en dehors du bar.
Büyükbabam Arnold Rothstein'le Yahudi'lerdeki yaş kutlamasında tanışmış.
Mon grand-père l'a rencontré à une bar mitzvah.
Sokakta bayılmış bir kız buldum. Overland'da Susie'nin Barı'nın hemen dışında.
J'ai trouvé une fille évanouie dans la ruelle devant le bar de Susie.
Ronnie'nin cesedi Susie'nin Barı'nın dışında bulunmuş.
Le corps de Ronnie a été trouvé à l'extérieur du bar.
Barda ne oldu?
Il s'est passé quoi au bar?
Elena mesaj atmış. Şu an bardalarmış.
Elena dit qu'ils sont au bar.
Bu işin tek çözümü sensin. Şimdi ya o bardan içeri girip hayatının rolünü oynayacaksın ya da kuruyup kalmış vampir ailene sonsuza dek veda edeceksin.
J'ai une solution à ça, et c'est toi, donc tu vas aller dans ce bar, tu vas donner le meilleur de toi-même, ou tu peux dire au revoir à ta famille vampire désséchée.
Haziran 1973'te, Slater Kentish Town'daki bir bar dışında kavgaya karışmaktan tutuklanmış.
En juin 1973, Slater a été arrêté, suite à une bagarre, à l'extérieur d'un pub de Kentish Town.
Bak, birkaçımız vardiyadan sonra Bucktown'da Molly'nin Barında toplanacağız.
Certain de nous se rejoignent au pub Molly's, sur Bucktown après la garde.
Leş gibi sarhoş olup, burada takılabileceklerini sanan 3 mal bara gelmişti.
3 crétins pleins de bière, qui pensent être assez forts pour s'installer dans ce bar.
Bu arada, bar kapısını da menteşelerinden kopardım.
Au fait, j'ai aussi arraché la porte du bar.
Arabayı ben sürmek istemiyordum, kardeşimi aradım gelip beni oradan aldı.
J'avais bu dans un bar. Je ne voulais pas conduire pour rentrer, alors j'ai appelé ma sœur, et elle est venue me chercher.
Now open, lock, to the dead man's knock, fly, bolt and bar and arrow. Both : Find the one who spilled this blood, to him now point your marrow.
Maintenant ouvre la serrure, quand cogne l'homme mort, grande ouverte, pêne et barre et fenêtre, trouve celui qui a déversé ce sang, pointe vers lui ton os maintenant.
"Barış sağlanmıştır."
"La paix est à portée de main."
Beni garsonlarından beslenmekten son derece memnun olduğum bir bardan bulup çıkarmanın sebebi annenin ne kadar pislik biri olduğu hakkında sızlanmak mıydı?
Donc tu me traques jusque dans un bar, où j'étais parfaitement heureuse à me nourrir du personnel pour te plaindre que ta mère est une garce...
O bar senden çok daha sıcak kanlı emin ol.
Eh bien ce bar est bien plus affectueux que toi.