Bonheur Çeviri Fransızca
8,894 parallel translation
Ailenin yeniden mutlu olduğunu görmek güzel.
C'est agréable de revoir le bonheur familial.
Belki bize bakması için birisini getirir ve The Sound of Music'deki Maria gibi sonunda ona aşık olur.
Peut-être qu'il trouvera quelqu'un qui prendra soin de nous, et il tombera amoureux d'elle comme Maria dans "La mélodie du bonheur".
Keder ve mutluluk, faziletin sapkınlıklarıdır çocuğum.
Le chagrin et le bonheur sont les hérésies de la vertu, mon enfant.
Muzaffer olduğunuz zaman mutluluk gelecek.
Quand vous triompherez, le bonheur reviendra.
Mutluluğumun önünde duran biri var.
Quelqu'un se tient en travers de mon bonheur.
Her şeyin çok karıştığını biliyorum ama mutlu olabilirsin.
Je sais que tout est... compliqué, mais tu as le droit au bonheur.
Ben "mutlu" olmak teriminden uzaklaşmaya çalışıyorum.
J'essaye de m'échapper du "bonheur."
Online bir çöpçatanlık firmasında çalışıyor ve başkalarının mutluluğu bulmasını sağlama konusunda tutkulu.
Il travaille pour un site de rencontres et cela le passionne d'aider les autres à trouver le bonheur.
"Bana bakın, çok güzel şeyler oldu. # ŞükürlerOlsun."
"Un bonheur m'est arrivé # Bénie"
Şey gibi... Huzur verici bir mutluluk.
Comme un bonheur paisible?
Evet, huzur verici bir mutluluk.
Oui, un bonheur paisible.
Ve, astroloğum sağolsun, şanslı numaralarımı buldum.
Je viens juste de trouver mon chiffre porte bonheur grâce à mon astrologue.
Sanki çocuğun güllük gülistanlık bir hayata mı gözlerini açacaktı?
Que ton enfant naisse dans le bonheur?
Mutluluğa en çok yaklaştığım zamandı.
Je n'avais jamais été aussi proche du bonheur.
Gabi tek önemsediğinin Josh'ın mutluluğu olduğunu bana defalarca tekrar ve tekrar söylemiştin.
Gabi, tu n'as pas arrêté de me dire que tout ce qui t'importe c'est le bonheur de Josh.
Mutluluğu tekrar bulamayabilirsin, hatta gerçek aşk olsa bile.
Vous ne pouvez pas retrouver le bonheur, même le véritable amour.
Kötü bir gün olacağını söyledi ve sonra ömür boyu mutlu olacağız dedi.
Il a dit que ça serait un mauvais jour, puis une vie entière de bonheur.
Beni ilgilendiren tek şey kızımın mutluluğuydu.
Le bonheur de ma fille est tout ce qui a toujours compté pour moi.
Bu bir sarubobo,... anne adayları için Japon şans muskası.
C'est un sarubobo, un porte bonheur japonais pour les futures mamans.
Ancak bu sadece başlangıçtı. Ufak bir mutluluk ânı.
Mais ce n'était que le commencement, un bref moment de bonheur.
Tanrı, Hükümdar'ımızı korusun, kollasın, mutlu ve memnun kılsın.
Que Dieu protège notre seigneur et lui accorde joie et bonheur.
Annemin, sonuçta mutluluğun bir seçim olduğunu söylediğini hatırlıyorum.
Je me souviens que ma mère disait, qu'au final, le bonheur est une question de choix.
Biliyorum. Umarım ikiniz mutlu olursunuz Tony.
Je vous souhaite beaucoup de bonheur à tous les deux.
- Çok hoş birine benziyor ve umarım ikiniz de mutlu olursunuz.
Elle semble charmante et je vous souhaite beaucoup de bonheur.
Evet, ama tüm bunların önemsiz olduğunu düşündüğünden değil,... oğlunun mutluluğunun daha önemli olduğunu düşündüğünden.
Mais pas parce qu'elle ne s'en soucie guère, uniquement parce qu'elle se soucie plus du bonheur de son fils.
Tek istediğim senin mutluluğun, hayatım.
Je ne veux que votre bonheur, ma chérie.
İkisine de şans diliyorum.
Je leur souhaite beaucoup de bonheur.
Bununla birlikte şanslı 10'a ulaştık.
Celui-ci a le chiffre porte-bonheur 10.
Mutlu bir gelecek var önünde.
Ton bonheur est devant toi.
- Sadece bu seferlik, bana söyleneni yapıyorum.
- Cette fois, je fais ce qu'on me dit. - Ô joie, Ô bonheur.
Bu muhteşem fiziksel mutluluk karşısında kağıt işi nedir ki?
Un peu de paperasse contre le bonheur physique absolu.
Çünkü en son o zaman mutluydum.
Parce que ça a été mon dernier moment de bonheur.
Gerçekten çok işe yaradı. Louis'in büyük anını hıyar gibi karşılamasını ona bırakmak.
Quel bonheur ça fait, de laisser Louis savourer son grand moment, tel un con.
Beni buraya sırf pasif agresifçe mutluluğunu gözüme sokabilmek için davet ettin.
Tu m'as seulement invité ici pour me mettre gentiment ton bonheur sous le nez.
Sen de böyle bir mutlulukla karşılaşmışsındır elbet... bir kitapta.
Tu as sûrement connu ce genre de bonheur, dans un livre.
Şimdilik yalnızca mutluluk dağıtmak hayat tarzıma daha çok uyuyor... namaste.
Pour l'instant, livrer du bonheur marche vraiment sur mon style de vie, alors... namaste.
Kadınlar ve romantik mutluluk da benim kriptonitim.
Les femmes, le bonheur romantique, c'est ma kryptonite.
Çalışmalar gösteriyor ki gerçek mutluluk dünya malından değil verici olmaktan geçiyor.
Des études montrent que le vrai bonheur vient du fait de donner, pas des choses matérielles.
İşte manik durumu oldukça ilginç çünkü bu mutluluk hissiyle aynı kapıya çıkmıyor değil mi?
Maintenant, l'état maniaque est très intéressant parce que ce n'est pas la même chose que le bonheur, non?
Endüstrinin kapalı kapıları ardında bu en uygun şeker miktarına "mutluluk noktası" adı verilmekte.
Derrière les portes closes de l'industrie, cette quantité optimale de sucre est dénommé "le point de bonheur".
Yani bu mutluluk noktasını keşfettim, ve adı konulmuştu işte mutluluk noktası.
Donc, je découvre le point de bonheur, et c'est ce qu'il a été baptisé - le point de bonheur.
Sen onun mutluluk yaratmasını istiyorsun.
Je veux que ça apporte le bonheur.
Hayır mutluluğu yaratmama yardım etmesini istiyorum.
Je veux que ça m'aide à créer du bonheur.
"Cinnet her gün beni çıldırtıyor ve gözlerimdeki neşe ızdıraba dönüşüyor."
Dont la folie quotidienne m'affole et se transforme en agonie. Le bonheur devant mes yeux.
Mutluluğu yakalamak çok zor, ve Victor'ı aramızda görmek istiyorsak, bu işin ne kadar kârlı olduğunu ona göstermeliyiz.
Le bonheur est insaisissable, et si on veut Victor à bord, on doit lui montrer où le bénéfice réside.
Mutluluğu bir düşün, Yani... kitaplar, dersler, terapi, uyuşturucu, inanç.
Se pencher sur le bonheur. Des livres, des classes, une thérapie, des médicaments, la religion.
40 yıllık mutluluk araştırması üç adımda verilmiş.
Les 40 ans de recherche sur le bonheur jusqu'à trois étapes simples.
Normal bir hayat, bir aile, mutluluk.
" une vie normale, une famille, le bonheur.
Tepkim mutluluktu.
Ma réaction était du bonheur.
120 dolarım ve anaokulunun ilk günü yerde bulduğum şanslı 2 dolarım var.
J'ai 120 $ et mon billet porte-bonheur de 2 $ que j'ai trouvé lors de mon premier jour à la maternelle.
İyilik ve iyanet ardımca yürüyecek hayatımın bütün günlerinde, ve Tanrı'nın evinde oturacağım sonsuza dek.
Oui, le bonheur et la grâce m'accompagneront pour le reste de ma vie, et j'habiterai dans la maison de l'Eternel pour toujours.