English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ B ] / Bord

Bord Çeviri Fransızca

16,119 parallel translation
Uçurumun kenarındayken hissettiklerimi... kampta hergün hissediyordum.
Quand j'étais au bord de cette falaise... c'est ce que je ressentais tous les jours au camp.
Kenardaki yanıkları da vermeye çekinme.
Jusqu'au bord, même.
Lake Geneva'nın pikniğinin tadını çıkarırken bir baykuş geldi Shakespeare'i pençeleriyle yakaladı.
On pique-niquait au bord du Léman, et un hibou est arrivé. Il a pris Shakespeare dans ses serres.
Lütfen araçlarınızı hazır hale getiriniz. Bagajlarınız almayı unutmayınız.
Veuillez regagner vos véhicules et vérifier que vous n'avez rien oublié à bord.
Bütün yolcular gemide kalmalı.
Tous les passagers restent à bord.
Tüm yolcular, lütfen aracınıza gidiniz. Bagajınızı almayı unutmayınız.
veuillez regagner vos véhicules et vérifier que vous n'avez rien oublié à bord.
Kaptan. Feribotta birinin öldürülüp uzuvlarının kesilmiş olması büyük bir ihtimal.
Commandant, il y a de fortes chances qu'une personne ait été tuée et démembrée à bord de votre ferry.
Gemide bir katil olabilir.
Il y a peut-être un tueur à bord.
Reykjavik'ten olay yeri inceleme gelene kadar herkesi feribotta tutma emri aldım.
J'ai des instructions. Tout le monde reste à bord en attendant les enquêteurs.
Yok bir şey, kaliteli her arabada olduğu gibi birkaç kez pataklaman lazım.
Rien, comme toute voiture de grande qualité, tu dois juste taper un peu sur le tableau de bord.
... 861 numaralı aktarmasız Washington, D.C. uçuşundayız.
À bord du vol 861, direct jusqu'à Washington, DC.
Sonra, gelişen bölgeye limanlar, tersaneler, rafineriler, fabrikalar,... ve çok çeşitli yatırımlar yapıldı.
Très tôt, des quais, des scieries, des chantiers navals, des rafineries et d'autres entreprises florrissantes se sont ouvertes sur le long du bord de mer.
Sibernetik parçalar için yerleşik bilgisayara benziyor.
Plutôt comme un ordinateur de bord pour les composants cybernétiques.
- Baronese söyle, çanağı ağzına kadar doldurmasın.
Dites à votre baronne qu'elle n'a pas besoin de remplir le pot à ras bord.
Tobias'ı limanda, batıya giden gemilerin yakınında bulduk.
Nous avons trouvé Tobias au port, près des bateaux du bord ouest.
- Ne zamandır komitedesin?
Depuis combiez de temps êtes-vous à bord?
Yönetimde diyorum!
! A bord...
Gösterge bilgisayarı internete bağlı.
L'ordinateur de bord, il est raccordé à l'Internet.
Pekala, gecenin köründe lastiğin patladı ve etrafta kimse yok...
C'est la nuit noire, tu es en panne au bord de la route, personne en vue...
Duygularını ifade etmeyi öğrenseydin kızına onu sevdiğini söylemek yerine gaz borusu hattı döşemeyi tuvalet pompalamayı öğretmezdin ve şimdi yol kenarında mahsur kalmazdık.
Si tu avais appris à exprimer tes émotions pour dire à ta fille que tu l'aimes au lieu de lui apprendre à fermer le gaz et déboucher les toilettes, on ne serait pas bloqués au bord de la route en ce moment.
Axl'la aynı olmasını istiyorum demiştin al işte yolun kenarında kavga ediyoruz.
Tu voulais la même chose qu'Axl, nous y voilà, nous disputant au bord de la route.
Seni bir şeyden vazgeçirmem için aramadın.
Tu n'as pas appelé pour me dire que tu es au bord du precipice...
Tamam. Atlayın hadi.
Montez à bord.
Edward'ün iyi bir danışmanı ihmal etmesi İngiltere'yi iç savaşın eşiğine sürüklemekte.
Le mépris total de Edward pour le conseil pousse l'Angleterre au bord de la guerre civile.
Bizi iç savaşı eşiğine getirenlerin sizler olmadığına emin misiniz?
N'êtes-vous pas ceux qui nous poussent au bord de la guerre civile?
Bu sizin nesil için klasik bir durum.
lorsque qu'il ne devait pas être encore à bord. Voyez vous, c'est typique des gens de votre génération.
Evliliklerinin kötü gittiğini herkes biliyordu
Leur mariage était au bord du gouffre.
Adam güçlü, zeki ve hiçliğin ortasında birbirinize umut verdiniz.
Il est fort et intelligent, et vous vous êtes à chacun de l'espoir au bord de nul part.
150 yolcusu var. 20 tanesi VIP.
150 passagers à bord, 20 en première classe.
Dominic tekrar müvekkilimiz oldu.
Maintenant Dominic est de retour à bord.
Ne Dominic'in müvekkilimiz olması umurumda ne de Fletcher Motor'un.
Je m'en fous que Dominic soit de retour à bord tout comme Fletcher Engines.
Ama bunun da bir sınırı var ve sense çok uçlardasın.
Mais il y a une limite à ça et tu en es au bord.
- Evet, gezegene bu kadar yakınsa geminin yerçekimi karşıtı kalkanı çok güçlü olmalı.
Si proche de la planète, ils doivent avoir quelques puissants boucliers anti-gravité à bord.
Koca arabayı kenara doğru zorlayıp çarpışmadan önce atlamış olabilir.
La voiture avait deux volants. Le mari a pu envoyer la voiture au bord du précipice et sauter avant l'accident, et a peut-être roulé légèrement le long de la colline pour que ça ressemble davantage à un accident.
Ama sonra, birden direksiyona asılıp uçurumun kenarına doğru gitmeye başladı deli gibi sürüyordu.
Puis elle a commencé à donner des coups de volant en direction du bord de la falaise, elle était folle.
Biz salaklara sizi sorumlu gösteren şey bu bandanayı uçurumun hemen kenarında bulmuş olmamız.
Ce qui vous rend responsable à nos yeux d'imbéciles, c'est que nous avons retrouvé ce bandana à 30 centimètres du bord de la falaise.
Bakın, kenara o kadar yakın sürmesini ne yapacağımı görmek için yapımcıların istediğini sandım. Çünkü bunun gibi şeyleri daha önce de yaptılar.
J'ai pensé que les producteurs lui avaient demandé de conduire si près du bord pour voir ma réaction, parce qu'ils ont déjà fait des trucs comme ça auparavant.
- Ama sonra, 4 dakika 34. saniye işaretinde lastik izleri dümdüz gidiyor, direkt olarak uçurumun kenarına doğru.
Mais à 4 minutes 34 secondes, les traces de pneus vont tout droit, en plein vers le bord de la falaise.
- Bilimsel Araştırma Birimi şu an arabanın bilgisayarı üzerinde çalışıyor.
La scientifique étudie l'ordinateur de bord en ce moment.
Bilimsel Araştırma Birimi kurbanın araba bilgisayarından çözülmüş veriyi gönderdi. - Karar nedir peki?
La scientifique vient de déchiffrer les données de l'ordinateur de bord de la victime.
Şansım varken seni o pencereden atmalıydım.
J'aurais dû te jeter à travers bord.
O gün gemimde söylediklerim için bir özür borçluyum.
Je voudrais m'excuser pour ce que je t'ai dit ce jour-là à bord de mon navire.
Aramıza hoş geldin Firestorm.
Bienvenue à bord, Firestorm.
Karnımda bir bebek var!
Il y a un bébé à bord!
O zaman gemiye hoş geldin Hiccup.
Alors, bienvenue à bord, Harold.
Savaşın eşiğindeyiz.
On est au bord de la guerre.
Kafamı atlama tahtasına çarpıp havuza düşmüştüm.
Je me suis cognée la tête sur le bord et je suis tombée dans la piscine.
Bu kadın intiharın eşiğinde bir uyuşturucu bağımlısıydı.
Cette femme était une droguée au bord du scuicide
Bir F-15'le geliyor, tahmini varış süresi 2 saat.
Il arrive a bord d'un F-15, arrivée prévue dans 2 heures.
Giggleship'ime hoş geldin.
Bienvenue à bord de mon Paqueho.
Savaşın eşiğindeyiz..... ama sana olan hislerim gerçekliliğinden şüphe ediyorsan...
On est au bord de la guerre, mais si tu doutes de la sincérité de mes sentiments pour toi...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]