Calibre Çeviri Fransızca
1,841 parallel translation
Yani geniş kalibreli kurşunun yanı sıra mı?
Mis à part la balle de gros calibre?
50 kalibrelik kurşunla başından vurulmuş. Kurşunu da odada bulduk.
Une balle de calibre 50 dans la tête retrouvée sur la scène de crime.
Üzerinde senin izlerin olan 50'liğe dönelim.
Vous voyez ce que je veux dire? Venons-en au calibre 50 avec vos empreintes dessus.
Küçük kalibreli bir silahla kafasına sıkıp sonra da arkamı dönüp gideceğim.
Un petit calibre sur la tête. Et je m'en vais. - Ça arrive tout le temps.
Motosiklete biniyordu ve büyük bir silahı vardı.
Il était à moto. C'était un gros calibre.
Daha önce bir 50 kalibreliğin kamyon uçurduğunu görmemiştim.
J'avais jamais vu un calibre 50 éclater un 4x4 avant.
Sen, uçaksavarda daha tecrübeli sayılırsın.
T'as plus d'expérience sur le calibre 50.
Eğer darbe alırsak, Garza'nın makinelinin başına geçmesini istiyorum.
Si on est touchés, je veux que Garza puisse utiliser le calibre 50.
Al şu 50 kalibreliği!
Installez le calibre.50!
İki oyuncak araba, üç cep telefonu, bir kapı tokmağı bir lastik kılıf, plastik bir paskalya tavşanı başı ve davul sesi isteğe bağlı- - az kullanılmış 40-kalibrelik bir mermi.
Deux petites voitures, trois téléphones portables, une poignée de porte, une protection en caoutchouc, une tête de lapin en plastique, et... roulement de tambour... en option... une balle de calibre 40 qui a servi.
Kaka kuyusunda bulduğunuz mermiyle aynı kalibrede bir silah taşıyan polissen, değildir.
Pas si vous êtes officier de police avec une arme du même calibre que la balle retrouvée dans la fosse de caca.
Buna göre 22 ya da 25 kalibrelik.
Ça doit être un calibre 22 ou 25.
Düşük kalibreli bir silah.
Une arme de petit calibre.
Bu kurşun daha yüksek kalibreli bir silahtan ateşlenmiş.
Cette balle provient d'un plus gros calibre.
Aradığımız silahlardan biriyle aynı kalibre.
Même calibre que celui que l'on recherche.
357 kalibre oyuk uçlu çekirdekle eşleşen yeterli izler var.
Il y a assez de traces pour identifier une balle blindée de calibre 357 à ogive creuse.
Tully'i vuran silahla anı kalibre.
C'est le même calibre qui a été utilisé pour le tuer.
Balistikten haber yok, ama ilk bulgular Memur Beck'i öldüren silahın.357 olmadığı yönünde.
Les résultats ne sont pas encore là, mais le rapport préliminaire suggère que l'arme utilisée n'était pas un calibre. 357.
Ucu kesik tüfek, yakın mesafe, şoför tarafından atış, mavi jip.
Un calibre. 12, canon scié, tiré de près par la fenêtre conducteur d'un SUV bleu.
- Sırtından küçük kalibreli bir kurşun girmiş.
Un seul coup de feu de petit calibre dans le dos.
Beş fişek alıyor. Tek delikli.
Elle possède 5 cartouches calibre de fusil à pompe.
50 kalibrelikle keskin nişancılık yapıyordum.
Je visais avec un calibre 50.
Evet, yakaladığımız yaşlı adamda.32'lik uzun namlulu Colt vardı.
Oui, l'homme âgé que nous avons arrêté avait un calibre 32 Long Colt.
Zanlı bir seksen boylarında, yaklaşık 80 kilo koyu renk saçlı, koyu renk gözlü geniş kalibreli otomatik tabanca taşıyor.
Notre suspect mesure 1m83, pèse 80 kg, cheveux sombres, yeux foncés. Il est armé d'un pistolet automatique de gros calibre.
22 kalibrelik kurşunu da her silah dükkânında bulabilirsin.
et la balle calibre 22 est en vente dans toutes les armureries.
Bayan Bingley'le aynı kalitede değil elbette ama bu da yetişmeden, kızlarınızın dezavantajlı olduğu... bir mesele.Ama bunun da üstesinden gelinebilir.
Pas du même calibre que Mlle Bingley, bien sûr, mais c'est une question d'éducation, où vos filles sont... désavantagées. Mais cela peut être surmonté, dans une certaine limite.
- Sen bir ahmaksın hem de soylu bir ahmak.
Vous êtes un idiot. De calibre royal.
Benim silahım, seninkinden büyük!
Mon calibre est plus gros que le tien!
On tane 45'lik çelik, yedi tane 9 mm çelik. Ve bir tane 38 oyuk uçlu, mantarımsı, içeride dağılan kurşun.
1 0 balles blindées de calibre 45, sept balles blindées de 9 mm, une balle à pointe creuse qui s'est dilatée dans l'omoplate.
Biri tabancasını çeker. Sırtına son "Canın cehenneme" kurşunu sıkar.
L'un sort un calibre 38 et lance un dernier "enfoiré" à Washington.
Frank, Case, o 50 kalibrelik mermiler mezar taşını birkaç saniyede deler geçer.
Frank, Case, ces munitions de calibre 50 perceront la pierre tombale d'une seconde à l'autre.
Elli kalibrem nerede?
Où sont les tireurs de calibre 50?
Virgil Cole ile ilk karşılaştığımda, ben ve sekiz kalibrelik tüfeğim alkolik dağcılar ile yaptığı güç gösterisinde ona arka çıkmıştı.
La première fois que j'ai rencontré Virgil Cole c'était quand moi et mon calibre huit on lui a donné un coup de main dans un affrontement avec des trappeurs soûls.
İşte bu yüzden, şimdi onunla birlikteyim ve sekiz kalibrelik tüfeğimi hâlâ taşıyorum.
Ce qui explique pourquoi je suis avec lui maintenant, et pourquoi j'ai encore mon calibre huit.
Sekiz kalibre.
Calibre huit.
Everett, sekiz kalibrenle içeri gir.
Everett, rentres dans le bureau avec ton calibre huit.
Bir dingil için beş numara dal mı? Clank, yedi numara lazım demiştim.
Une brindille de calibre cinq pour un essieu?
20 kalibrelik bir silah arıyorum, Coach olabilir ya da Western Competition.
Je cherche un calibre 20, type coach ou Western Competition Special.
Cliff, 12 ve 20 kalibrelik av fişekleri Perşembe mi gelecekti?
Cliff, tu auras les cartouches de calibre 12 et 20 pour jeudi?
- Pekâlâ, silah 12 kalibre miydi?
- Calibre 12?
Ama bu şekilde bir röportaj...
Mais une entrevue de ce calibre?
Frost sizin zeka seviyenizde değil, efendim.
Frost n'est pas de votre calibre.
Eğer karşısındaki kişinin donanım kapasitesini röportajdan evvel bilmiyor olsaydı bile, Başkan'ın ilk cevabının yarısında bunu kesinlikle anlardı.
S'il ignorait le calibre de l'homme auquel il se mesurait avant le début de l'entrevue, il l'a su dès la première réponse du président.
İsterseniz size tabancısını bile gösterebilir.
Si vous voulez, il vous montre son gros calibre.
Bayan Pfarrer siz ne işle meşgulsünüz? Siz de mi tabanca taşıyorsunuz? - Hayır.
Mme Pfarrer, avez-vous aussi un gros calibre?
Hükümetimin, Küba çevrelerinde halka, içinde bulundukları aldatmacayı desteklemek amacıyla, hafif silahlarla donatılmış istilacı birliklerin oluştuğunun duyurulması gerçeğine yapabileceği bir şey yok.
Mon gouvernement n'a rien à voir avec le fait que chaque jour, dans les cercles cubains, dans le but d'entretenir les illusions du peuple cubain, certains annoncent la formation de troupes d'invasion équipées de revolvers et d'armes de petit calibre
Bizim yaşam sinyali algılayıcımızda gözükmüyor, ama ne aradığımızı öğrendikten sonra, iç algılayıcılarımızı onu belirlemek için ayarladık.
Ça n'apparaît pas sur nos détecteurs de signes vitaux, mais dès que nous l'avons su, nous avons calibré les détecteurs pour pouvoir le repérer.
- Ama kötülük için ayarlı durumda.
- Il est calibré pour le mal.
Ayarları aktarıyorum.
Préférences importées, environnement virtuel calibré.
- Peki ya şuradaki Bay Sekiz Kalibre?
Et, euh, M. Calibre Huit?
- 20 kalibre.
- Calibre 20.