Cinema Çeviri Fransızca
6,780 parallel translation
Rourke'la sinemaya gitmemişti. Evet.
Il n'était pas au cinema avec Rourke.
Blake'in imzasını cinayet saatinde alınan paketlerde bulabilirsek Rourke'la sinemada olmadığını ispatlayabiliriz.
Si on peut retrouver la signature de Blake sur un des paquets qu'ils ont reçu au moment du meurtre Cela prouvera qu'il n'était pas au cinema avec Rourke.
Henüz lüks bir sinema salonu olmadığını biliyorum, ama elimizde bolca şekerleme var.
Je sais, ce n'est pas encore un luxurieux cinema, mais nous avons une réserve pleine de Vins Rouges?
Demek sinemaya gitmek istiyorsun, öyle mi?
Alors tu veux aller au cinema?
Elka ile benim aldığımız Film Teorisi dersindeki bütün o entelektüel görünmeden sonra biraz olsun düşünmeden eğlenmek iyi olabilir.
Après tous ces films prétentieux qu'on a du voir avec Elka pour notre cours d'histoire du cinema on ne refuse pas un peu de divertissement
Artık film yıldızlarına, milyonerlere ve Avrupa soylularına yemek yaparken bizimle ilgilenemez herhalde.
Je pense que nous ne l'interessons plus maintenant, il cuisone pour des stars de cinema et pour les tetes couronnees d'Europe.
Bu tanığın gerçekliğini kontrol ettiniz.
Et tu avais vérifié l'alibi du cinéma, non?
- Şu anda elimizde olan tek şey Rourke'un sinemada olmadığı. Bu yeterli değil.
- Pour l'instant, tout ce que nous savons, c'est que Rourke n'était pas au cinéma.
Yerel işyerlerini aramış, film gösterim saatlerini sormuş.
Il a appelé des entreprises locales, il a vérifié les horaires de cinéma.
Çünkü orası sadece "Walden'ın spor salonu" "Walden'ın ev sineması" ya da "Walden'ın canı ne isterse onu yapar odası" olmasın?
Parce que j'aimerais vraiment qu'elle soit appelée "la salle de gym de Walden" ou "la salle home cinéma de Walden", ou "la pièce que Walden peut foutrement faire tout ce qu'il veut avec"
Kılı kırk yarmak istemem ama bir oda hem spor salonu hem de ev sineması olarak kullanılamaz.
Écoute, je n'ai pas l'intention de couper un cheveu en deux, mais une pièce ne peut pas vraiment être à la fois une salle de gym et un home cinéma.
Ev sineması ile daha hoş olabilirdi.
Mais elle serait encore mieux avec un home cinéma.
Sadece ev sineması istiyorum.
Je veux juste un home cinéma.
Odan ev sineması olmuştur.
Et ta chambre est maintenant un home cinéma.
- Hayır. Anneme, sinemada çok eğleniyoruz diye mesaj çektim.
J'ai envoyé un texto à maman disant qu'on passe un bon moment au cinéma.
Onu önce bir yemeğe ya da filme götürmediğini biliyorum.
Je sais que tu ne l'invites pas au restaurant ni au cinéma avant.
Bir sanat sineması.
C'est un cinéma d'art et d'essai.
Anladım ve sana desteğimi göstermek için Film biletlerini alacağım, ama salı gününe olacak. Ve şeyi izleyeceğiz...
Je comprends, et pour te montrer mon soutien, je vais payer les places de cinéma, mais elles seront pour mardi et on ira voir...
Yeter tamam mı? Bu işi kendine çevirmeye çalışma.
Arrêtez votre cinéma.
Açılışı Will Smith'in monoloğuyla yapacağız. Monolog modern bir klasikten...
On ouvre avec le monologue de Will Smith dans le grand classique du cinéma moderne...
Kötü sürprizdi, birkaç yıl sonra gişe hasılatı altın madeniydi.
Horrible, mais quelques années plus tard, un énorme succès au cinéma.
Oscar partinizde mi takacaksın? Hayır, Manny.
- Tu le veux pour ta soirée cinéma?
Çocukları sinemaya götüreceksin.
Tu emmènes les enfants au cinéma.
- Alf'e benzemişsin.
- tu ressembles à un assistant manager du cinéma de Jacksonville. - tu ressembles à Alf.
Jane'nin siyah erkekleri sevmesinin tek nedeni bekaretini "Big Momma's House" nin gösterildiği bir açık hava sinemasında kaybetmiş olması.
- Uh-huh? ... Jane aime les blacks... -... parce qu'elle a perdu sa virginité au cinéma en plein air, devant "Big Mama"!
Ona "Babana sormalısın ama o da şimdi sinemada." demek dışında ne diyeceğimi bilmiyordum.
Je ne savais pas quoi lui dire sauf "je t'ai dit de demander à ton père, mais il est au cinéma."
Seni sinemaya götürdüğüm için kendimi suçlu hissettirme.
Ne me fait pas regretter de t'avoir emmener au cinéma.
Ben lisedeyken Cabot'daki tek sinema salonuna bir film gelmişti.
Ok, écoute, quand j'étais au lycée, ils avaient cette photo venant de la seule salle de cinéma de Cabot.
Evet, şimdi de Cam'i aşırı hassas drama kraliçesi yapacağız.
C'est là que tu vas me dire que je fais mon cinéma.
Porno film vakti.
C'est l'heure du cinéma porno
Sinemada sevgilinin elini tutma kuralı da yok.
Tout comme la règle qui prétend qu'il faut tenir la main de sa copine au cinéma.
Beni, yağ parasıyla filme gitmekle itham etti.
Elle m'accusa d'avoir dépensé l'argent du fioul pour le cinéma.
NYU'da sinema derslerine gidiyorum akşamları.
J'ai pris un cours de nuit sur le cinéma mondial à NYU.
Yoksa Burbank'ta bir sette miydik?
Ou est ce qu'on est allé dans un studio de cinéma à Burbank?
Birbirimize yakınlaştık. Tiyatroya veya sinemaya birlikte gidiyoruz. - Artık beni beğeniyor.
On va au théâtre, au cinéma ensemble et ça nous fait plaisir.
- Fotoğrafları ben de gördüm değil mi?
- Je vais aussi au cinéma!
Seni tiyatroya, sinemaya götürdüm.
Je vous ai emmenée au théâtre, au cinéma.
86. Cadde'deki sinemaya gidiyordum. Yakındaydım yani.
Je suis allé au cinéma sur la 86e, donc j'étais tout près.
Bazen sinemadan ödün vermeyi düşünüyorum ama bana asla inanmıyorlar.
Parfois je fais semblant, comme pour avoir des privilèges au cinéma, mais généralement, ils ne me croient pas.
Bunlar hep altı yıllık sinema eğitiminin, oyunculuk kurslarının ve Maybelle'in benim paralarımla aldığı derslerin meyveleri.
Qui n'est rien d'autre que le fruit de six ans d'école de cinéma, de cours d'art dramatique, d'étude de la scène, et tout autre cours bidon auquel Maybelle voulait assister.
Karıncayı bile incitemeyecek tatlı ihtiyar hanımı oynadı.
Oh, Ruth a fait son cinéma. Elle a joué la gentille petite vieille qui ne ferait pas de mal à une mouche.
Bir film yıldızı gibi!
A une star de cinéma.
Belli oluyor. Hepsi film yıldızına benziyor.
Ils ressemblent tous à des stars de cinéma.
# Ünlü herif, film yıldızı, kim olduğunu bilmediğim adamlar. #
♪ personne célèbre, star du cinéma ♪ Je ne sais pas qui sont ces gens
- Ee? Schiff's'e gidip bir dondurma yersiniz ya da sinemaya gidersiniz.
Allez prendre une glace chez Schiff ou... allez au cinéma.
Yeni bir kız arkadaşım da var gidip ona sürpriz yapar ve sinemaya götürürsem çok mutlu olur.
J'ai une nouvelle copine, elle sera ravie de me voir si je l'emmène au cinéma.
Ya da çok yakışıklı genç bir doktorun bir sinema çıkışında "Filmi beğendiniz mi?" demesi.
Ou quand un médecin très beau se tourne vers vous devant un cinéma et vous demande : "Vous avez aimé le film?"
Genellikle film işinde emekliye ayrılan maymun ve şempanzeler için.
Principalement pour grand-singes, chimpanzés et singes qui se sont retirés du monde du cinéma.
Eddie Alan Fornum, Haziran 1999 da tutuklanmış,... South Bend'de acemice yapılmış bir araba kaçırma sonrasında bir sinemanın dışında 17 yaşlarında iki kızı öldürmekten hüküm giymiş.
Eddie Alan Fornum a été arrêté en juillet 1999, pour le meurtre de deux filles de 17 ans devant un cinéma à South Bend après un carjacking raté.
Burası ne zaman arabalı sinemanın arka koltuğuna dönüştü acaba?
Quand est-ce que c'est devenu l'arrière d'un cinéma drive in?
Film işine döndüm.
Je suis de retour dans le business du cinéma.