Davalı Çeviri Fransızca
1,145 parallel translation
Bu kararı verirken, iki davalıyla hiç ilgisi olmayan hukuki bir duruma dayanmalıyım. Önemli olan bu delilin nasıI elde edildiği.
Je dois trancher un problème légal qui n'a rien à voir avec le crime mais avec la façon dont les preuves ont été obtenues.
Sayın Hakim, dün de belirttiğim gibi, bu delil, davalılar ve işlenen korkunç suç arasındaki tek bağlantı.
Votre Honneur, comme je l'ai dit hier, cette preuve est le maillon essentiel liant les prévenus à ce crime odieux.
Davalılar serbesttir.
Les prévenus sont libres.
Lawrence Monk ve Arthur Cooms, Daniel'ı öldürmekle suçlandılar. Ancak, Yargıç Hardin, suçlularla Daniel arasındaki bağlantıyı sağlayan tek delili geçersiz sayınca, dava düştü ve davalılar serbest bırakılmıştı.
Monk et Cooms, accusés du meurtre du petit Lewin, ont obtenu un non-lieu et ont été libérés, le juge Steven Hardin ayant décrété que les preuves de leur forfait n'étaient pas recevables.
Btün kanıtlar davalıların aleyhine.
J'ai étudié le dossier des accusés. Ils sont fichus.
867810 sayılı davada, davalı üç defa haneye tecavüz beş defa silahlı soygun üç defa adam kaçırma... - Mahkemede düzeni koruyun yoksa hepinizi attırırım. - Kesinlikle doğru.
Dans le cas numéro 867810... l'accusé est inculpé pour trois effractions... cinq vols à main armée, trois kidnappings...
Geri döneceğim! Kan davalımsın!
Fais tes prières, parce que tu vas payer pour ça!
Hem de seni bu olayda davalı gibi yapıyor, değil mi, Bundy?
Ce qui fait que ça se règlera au tribunal, Bundy.
Onun da davalı tarafında bir sanık olarak durması gerek.
Non! Il doit comparaître comme témoin devant la défense.
Bayanlar baylar... davalı Bay Anderson duyma ve konuşma engelli olduğu için... mahkeme kendisi için bir yardımcı görevlendirmiştir.
Mesdames et messieurs. Comme le prévenu est sourd et muet, et ne connaît pas le langage des signes, la cour lui a fourni une assistance.
Jüri üyeleri olarak, davayla doğrudan ilgisi olmadığı sürece... davalının bu durumunu göz ardı etmeniz gerekmektedir.
Comme jurés, vous ne devez pas tenir compte de cette infirmité, à moins qu'il ne soit démontré un rapport direct avec l'affaire.
"Davalı, yaklaş!" dedi Kupa Papazı.
Cessez de vous approche de l'accusé. - dit le roi. -
Basitçe, davacı tarafın davalının savunması gereken bir davası olduğunu ispat etmek için deliller sunduğu bir ön inceleme safhasıdır.
Intéressant. Eh bien... En fait, c'est une investigation préliminaire où... l'accusation doit prouver que le procès est justifié
Eğer davalı savunmasını ve yasal temsilcisine verdiği talimatları değiştirmek isteyecek olursa...
La procédure normale... quand l'accusé... change ses instructions à son... représentant légal...
Mahkemeye davalıyı nereden tanıdığınızı söyler misiniz?
Veuillez définir... vos liens avec l'accusé?
Davalılar!
Avocats!
Benim kararım davalıdan yana.
- Je rends ma décision en faveur...
Sorunun cevabını almak için Dallas Savcılığı davalının hücresine psikiyatrlar gönderip kişide bir pişmanlık olup olmadığını, dolayısıyla tehlikeli ve psikopat bir kişiliğe sahip olup olmadığını öğrenmeye çalışırlardı.
Pour répondre à cette question, le procureur de Dallas envoie des psychiatres voir l'accusé pour découvrir s'il n'a pas de remords et si, par conséquent, c'est un psychopathe dangereux.
Çünkü ne zaman bu ikisi görevlendirilse, ziyaretlerinin amacı davalının öldürülmesi gayesini güdüyordu.
car, chaque fois qu'ils venaient, le but de leur visite était de tuer l'accusé.
Davalı otomobil üretimine niyetlendi.
L'accusé avait l'intention de fabriquer des voitures.
Davalı herhangi bir tanık çağırmayacak... çünkü davanın artık yürümeyeceğini... hissediyoruz.
La défense a décidé de ne présenter aucun témoin. Nous pensons que l'accusation a été incapable d'exposer sa preuve.
Ek olarak, sayın yargıç... davalı kapanış konuşmasını... kendisinin yapması için... mahkemenin iznini istiyor... ancak bu şekilde... davayı uygun bir görünüme sokabileceğine inanıyor.
En outre, votre Honneur, l'accusé demande à la cour la permission de présenter ses conclusions lui-même. Il s'estime seul capable de remettre les choses à leur juste place.
Mübaşirler, davalıyı tutun.
Huissiers, maîtrisez-le.
Davalılar ayağa kalksın lütfen.
Accusé, veuillez vous lever.
Biz, jüri üyeleri... davalı...
Nous, les jurés, déclarons l'accusé,
Bununla birlikte, merhumun pardon davalının mahkumiyet formalitelerine devam etmeden önce...
Mais avant la formalité de la condamnation du défunt... je veux dire de l'inculpé...
Şirket araya girerek bir şeyi göz önünde bulundurmamı istedi görünüşe göre, her nasılsa, davalının durumu için isteksizde olarak, suçun itirafı ile ceza indirimine gideceğim.
Le laboratoire a intercédé en votre faveur. La partie plaignante y tient... et je me plie à ce marché à contrecœur.
Dava 64-84, davalı Robert Patchett.
Registre numéro 64-84, L'Etat contre Patchett.
Davalının bir suç kaydı olmadığı ve toplumun saygın bir üyesi olduğu doğrudur. Fakat bununla birlikte davalının müşterilerinden büyük miktarda para çaldığı görülüyor.
C'est vrai que l'accusé n'a pas de dossier criminel... et est un membre respecté de la communauté... mais le fait demeure que l'accusé a volé... de grandes sommes d'argent de ses clients.
Davalı, Bay Hüseyin Sabzian.
L'inculpé, M. Hossein Sabzian.
Bir matbaadan da davalının mesela kâğıt dağıtımından aldığı parayı teslim etmeyerek zimmetine para geçirdiğini söyleyen bir telefon aldım.
J'ai également reçu un appel d'une imprimerie qui disait que l'inculpé était responsable de diverses malversations comme le refus de payer une livraison de papier.
Davalılar endeksi, 1983.
Index des accusés, 1983.
Kanunlara saygısı düşünülerek, davalının kefaletle salınmasına karar verilmiştir.
Le prévenu est relaxé sur parole.
Davalı ancak kendisine söz verilirse konuşabilir.
L'accusé parlera quand on lui demande.
Bay Hill'in, davalı James Conway'i teşhis ettiği kayıtlara geçsin.
Inscrivez que monsieur Hill a identifié le prévenu James Conway.
Bay Hill'in, davalı Paul Cicero'yu teşhis ettiği kayıtlara geçsin.
Inscrivez que monsieur Hill a identifié le prévenu Paul Cicero.
Davalının avukatı burada bulunmuyor.
Son avocat n'était pas là.
Davalıyı tüm suçlamalarda haklı bulduk.
Nous donnons raison à la défense.
Davalı ve davacı, ayağa kalkabilir mi?
Inculpé... et plaignant, levez-vous.
Tüm davacı ve davalılar kürsüye çıkıp, konuşacaklar.
Tous vos griefs et vos plaintes seront examinés.
Davalı suçlu bulunmuştur.
Nous déclarons l'accusée coupable.
Davalının geçmişine bakınca az miktarda değişim görüyorum... Maggie! ama yeterli derecede değiştiğine dair güvenim yok.
Je n'en discerne pas la preuve et au vu de son passé, je ne saurais croire en un futur changement.
Mahkeme davalıyı haklı buldu.
Jugement en faveur de l'accusé.
Davalı, Beverly Sutphin... yüreği kötülükle doludur.
L'accusée, Beverley Sutphin, est le Mal incarné.
Bayanlar ve baylar... davalı...
Mesdames et messieurs les jurés, cette accusée,
Davalıyı tüm suçlardan... suçsuz bulduk.
Nous déclarons l'accusée... innocente de tous les chefs d'accusation!
Sayın Yargıç, Bayan Van Dorn'un coşkulu savunmasının ışığında davalıyı suçsuz bulmaktan başka çaremiz yok.
Votre honneur, suite à la vibrante défense de Mlle Van Dorn, nous n'avons pas d'autre possibilité que de déclarer l'accusé... innocent.
Sayın Yargıç, bu hareket, jüriyi davalıya karşı kışkırtmadır.
Votre Honneur, ce sont des propos incendiaires contre l'accusé.
Sayın yargıç,... davalının açıkça itiraf edilen suçuna karşın, biz kasabamızın duruşmaya kadar onun iddiasını sürdürmesi için hiç bir neden görmüyoruz.
Votre honneur, malgré les aveux de l'accusé, nous souhaitons épargner au comté le coût de son séjour en prison.
Küçük, devletin bakımında kalacak. Her iki davalıya da erişimi olmayacak.
Pas de droit de visite parentale.
Ben davalı diyorum.
Je prends l'accusé.