English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ D ] / Dut

Dut Çeviri Fransızca

437 parallel translation
Adam dut gibi olmuş!
Il est rond!
Gumlegs kazandı ama jokey 3. çeyrekte düştüğü için kurdeleye kadar onu sırtında taşımak zorunda kaldı.
Mais le jockey est descendu aux trois quarts... et a dut le trimballer sur son dos.
Birgitta Carolina'ya bak dut yemiş bülbül gibi.
Birgitta Carolina m'a à peine dit bonjour.
Hayatta kalmamızı sağlayabilmek için bir eve kiracı olarak girme bedbahtlığına razı olmuştu. Bu adam için, en aşağılık işleri yapmak zorunda kaldı.
Afin de subvenir à nos besoins, elle dut prendre un pensionnaire et accomplir des besognes serviles.
Sen de ben de babalarımızdan duymuşuzdur. Bir zamanlar öyle bir Brutus varmış ki Roma'da bir kral olacağına, dermiş, Şeytan devlet kurup otursun başına.
Nous l'avons ouï dire à nos pères il y eut jadis un Brutus qui dut laisser le diable mener grande vie à Rome tout autant qu'un roi.
Dut gibi sarhoşum.
Je vois un peu trouble, mais ça va!
Dut suyu.
Du jus de mûre.
Kulübesine varana kadar beş kez durup dinlenmek zorunda kalmıştı.
Il dut s'asseoir cinq fois avant d'arriver chez lui.
Aynı zamanda Tennessee Vadisi Komisyonu'na nehir kıyılarındaki ve adacıklardaki tüm toprakları satın alması yetkisi de verildi.
Cet organisme dut également acheter toutes les terres et toutes les îles sur le parcours de la rivière.
Kuwabatake ( Dut Bahçesi ) Sanjuro, yaşım 30.
Kuwabataké Sanjuro.
Ebedî istirahatım, bir dut ağacının altında olacak.
Je sais que je serai enterrée au pied d'un mûrier.
Konfederasyon gönüllülerinden yoksun kalan binbaşι ; kovboylarι, serserileri ve... ayyaşlarι kabul etmeye mecbur olmuştu.
Sans volontaires confédérés, le major dut accepter des cow-boys, des vagabonds et des ivrognes.
Şimdi babanın nasıl kısa süre içinde eşini ve kız kardeşini alıp Madrid'e bir gezi düzenlediğini anlat bize.
Reprends au moment où ton père dut partir à Madrid emmenant sa femme et sa belle-sœur.
Ama onun o Yüce Ekselansı Bernburg'lu bir prensesle evlendikten sonra görünüşe göre Prens'in müziğe olan ilgisi gittikçe azalmıştı, dahası yeni prenses bir a-musa'ydı.
Mais il dut arriver que ce Sérénissime se maria à une princesse de Bernburg, et il semble que son inclination musicale devenait quelque peu tiède, d'autant que la nouvelle princesse semblait être une "amusa" :
Fakat Bernhard Mühlhausen'de henüz iki yıl bile geçirmemişken babası, sadece ordaki hesabını değil, kanımca taşınmasına sebep olmuş başka bir faturayı, ve birkaç gümüş para değerindeki bazı borçlarını da ödemek zorunda kaldı.
Mais après que Bernhard fût resté deux ans à peine à Mühlhausen, son père dut payer pour lui là-bas non seulement la table, mais encore une lettre de change ( qui causa sans doute alors son déménagement ), et encore laisser aussi quelques ducats pour l'amortissement de quelques dettes.
Ve ona Sangerhausen'de, daha soylu bir patronun, yanlış yola sapmış oğlunun davranışlarını daha iyiye yönlendirebileceği umuduyla yardım ettikten sonra,
Et après qu'il eût aidé ensuite à le promouvoir a Sangerhausen, dans l'espoir que le mode de vie plus civilisé de Sangerhausen et des protecteurs de qualité amèneraient régulièrement le fils dévoyé à une autre conduite, le père dut apprendre encore une fois avec une consternation extrême
Artık ne uyarılar ne de himaye bir fayda sağladığından, baba, acısına sabırla katlanmak zorundaydı, ızdırap dolu ricasını işiteceğinden kuşku duymadan, oğlunu Tanrı'nın merhametine bıraktı ve değişimin sadece ilahi erdemin bir vasfı olduğunu öğrenmesini diledi.
Comme aucune exhortation ni même aucune précaution et assistance affectueuses ne pouvaient plus suffire, alors le père dut porter sa croix en patience, et abandonner le fils dépravé à la seule pitié de Dieu, ne doutant pas que celle-ci entendrait sa plainte douloureuse, 337 01 : 08 : 53,875 - - 01 : 08 : 56,764 et enfin selon la volonté divine travaillerait ce dernier de sorte qu'il apprenne à reconnaître que la conversion ne peut être attribuée qu'à la seule et unique bonté de Dieu.
Bu yüzden kuzenimiz, Sebastian'ın huzur ve rahatlığını bozmak pahasına, yolculuğunu kısa kesebileceğini düşünerek bir mektup yazdı.
Monsieur notre cousin dut écrire plusieurs fois à Sebastian et le déranger dans son repos et son contentement, afin qu'il voulût bien hâter son voyage.
Bir operasyonla görme bozukluğundan kurtulmak istedi, yapılan operasyon başarısızlıkla sonuçlandı, ve izleyen dört ay içinde hastalandı ve görme yetisini tamamen kaybetti.
Il voulait faire ôter cette maladie par une opération ; mais celle-ci dut être répétée et échoua : de sorte qu'il fut ensuite pendant quatre mois presque toujours malade et ne put plus se servir de sa vue.
Geçen yılki soğuk hava dut ağaçlarını epey hırpaladı ve, biz dokumacılar yeterince kaznamamaktan dertliyiz.
Les mûriers ont souffert du froid, et je manque de main-d'œuvre à la filature.
Cenazesi için yardımlaşılmalıdır.
On dut faire une collecte pour son enterrement.
Babasından kalan üç binanın yönetimini devraldı.
II dut aller lui-même encaisser Ies loyers des trois petits immeubles que son pêre leur avait légués dans Paris.
Dediklerimi yapacak mısın yoksa dut yemiş bülbül gibi oturacak mısın?
Tu m'aideras ou tu te contentes de siffler ma bière?
♪ Abla çirkin, kısa ve... tembel bir koca seçti. ♪
L'aînée dut ainsi Choisir un mari paresseux
Bir şey ona bu mutlu günleri bir daha yaşamayacağımızı, sonsuza dek bittiğini söylemiş olmalıydı.
Il dut sentir... que ces jours de bonheur... disparaissaient à jamais.
Miami sahillerinde polisin peşine düştüğünü anladığında da... hop, bir otobüsle Teksas'a tüyüyordu.
Quand la police fut à sa porte à Miami Beach il dut filer au Texas!
Dut gibi, birşeyler koydu... ve küfelik oldu, yumurtalar... fitil gibi.
- Il est cuité... à point. Il est plein... le carafon, il est givré...
Yalnızca annesi gelmemiş. Çok hastaymış.
Sa mère a dut s'abstenir, elle était malade.
Beş yıllık savaş süresince... şanlı Frederick, krallığındaki erkekleri o derecede tüketmişti ki... er toplayan adamlar tutmak zorunda kalmıştı. Bunlar, çocuk kaçırmak dahil her tür suçu işleyebilecek kişilerdi. Bu sayede o müthiş birliklerinde, okkanın altına gidecek erler eksik olmuyordu.
Au cours de cinq années de guerre... l'illustre Frédéric avait tué tant de mâles de son royaume... qu'il dut employer des recruteurs... prêts à n'importe quel forfait, y compris le rapt... pour alimenter ces régiments d'élite en chair à canon.
Babamı son gördüğümde dut gibi sarhoştu.
La dernière fois que je l'ai vu, ses yeux étaient brûlés par l'alcool.
Müttefiklerin ilerlemesi, sona ermeye başlamıştı.
L'avancée alliée dut s'immobiliser.
Muhtemelen adam ona herşeyi anlattı.
Elle dut lui raconter ce qui s'était passé autrefois.
Yaşlı Fellini geldi. Dut gibi sarhoştu.
Le vieux Fellini est venu, complètement bourré.
Onu inandırmış olacak ki, maymun o şeyi attı.
Il dut réussir à le convaincre, car il lâcha la chose.
Bak, sinsi ve sessiz olmalıyız, sense dut gibi sarhoşsun.
II faut être discret et silencieux. Tu es trop bourré!
Ve başka dertleri olmadığından o ve arkadaşları batıda yeni maceralar aramaya başladılar. Conan birçok savaş ve kavgada dövüştü.
Et, ayant accompli sa mission... il repartit à l'aventure avec ses compagnons dans l'Ouest... où Conan dut affronter maintes guerres et querelles.
Sonra 184 yaşlarındayken, felç geçirdi. Ve şanslı Bedelia, 24 saat ona bakmak zorunda kaldı.
Puis vers l'âge de 184 ans, il eut une attaque, et cette chère Bedelia dut le pouponner à plein temps.
Burada çalışmış ve bir haksızlık acımasızlık gördüğünde sesini çıkarmaktan çekinmedi.
Elle travailla ici, et dut protester... quand elle fut témoin d'injustices.
"... tüm dostlarını terketmek zorunda kalmış,
" le gros ours dut quitter tous ses amis,
Hayatlarımız tehlikedeydi.
L'armée dut intervenir.
Johnny bu askerin yerine geçmek istedi ama bu daha gerçekleşmeden orduya çağrıldı yaralandı ve evine gönderildi.
Johnny comptait disparaître sous l'identité du soldat, mais il dut partir à la guerre. A son retour, il ne savait plus qui il était.
Ve attan inip Johnny'yi çekerek götürmek zorunda kalmış.
Il dut descendre de voiture et mener Johnny par le licou.
"... evi temizletti.
" elle dut faire la cuisine et le ménage.
Her neyse, Elisa, tek çocuk olduğu için, ailesinin işleriyle ilgilenmek zorunda kaldı.
Donc, Elisa, qui était fille unique, dut s'occuper des affaires de la famille.
- Seni.
Dût-il lui en coûter 50 francs.
Ne isterseniz olsun ; yeter ki,... cevap verin!
dût le trésor des germes de Nature s'écrouler pêle-mêle dans un vomissement de destruction, répondez-moi!
Ve ölümümden sonra yeniden evlenmesi durumunda bu vasiyetim değiştirilemez.
" dût-il se remarier après mon décès...
Hayır, çatlasan da patlasan da, kendi içine akacak dalağındaki zehir!
Tu vas digérer le venin de tes idées noires, dût-il te tuer!
Öldürülse bile, ya birini ya da diğerini istiyor.
Il aura l'un ou l'autre, dût-il en crever.
Barlardaki tüm tabureler bile... bu kadar kalabalık olmamıştı.
Une affluence incroyable. On dût réquisitionner les chaises du café.
İki oğlu hapse atıldı, kendisi Brüksel'e sığınmak zorunda bırakıldı.
Ses deux fils furent emprisonnés, et il dût se réfugier à Bruxelles.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]