Dısında Çeviri Fransızca
44,620 parallel translation
Uydular hâlâ aralık dışında. Atölye modülüne gelene kadar mürettebatla görsel ve işitsel temas mümkün değil.
Les satellites sont toujours hors de portée le contact audio et visuel avec l'équipage est impossible tant qu'ils ne sont pas dans le module atelier.
Hayat hakkında öğrendiğimiz her şey bildiğimiz kadarıyla sıvı suya ihtiyaç duyar.
Tout ce que nous avons appris sur la vie telle qu'on la connait, c'est qu'elle a besoin d'eau liquide.
Yaklaşık 2500 metrede Hawaii'deki Mauna Loa yamaçlarında yer alıyor. Böylece oraya götürdüğümüz ekipler dış ortamdan kopuk oluyor.
Elle est située à 2.500m d'altitude sur les pentes du Mauna Loa à Hawaii et les équipes qui vont dedans sont très isolées.
"İmparatorluk dışında yaşayan talihsiz insanları... uygarlaştırmak ve eğitmek amacıyla"
Dix membres de la Jeunesse Hitlérienne ont été choisis pour une expédition d'un mois,
Hanover'in dışında müttefiklerin bombalı saldırısında öldürüldüler.
Tués dans un bombardement allié à Hanovre.
Ve oradan, seferi sırasında diğerleriyle buluşmak üzere seyahat edecek.
Puis il voyagera jusqu'à son lieu d'expédition.
Firavun'un kölelerindik. Mısır topraklarında,
Nous étions les esclaves de Pharaon en terre d'Égypte,
O önemli bir harcamış Zaman ve para miktarı Arıyor... Aslında 50 yılı aşkın bir süredir.
Il a dépensé beaucoup de temps et d'argent à le rechercher... plus de 50 ans, en fait.
Farkında mısın Onlar seni öldürmeye de yeter. Anlaşmayı onurlandıkları için.
Vous vous rendez compte qu'ils peuvent autant vous tuer que d'honorer leur marché.
Elbette Bay Frink dışında.
Hormis M. Frink, bien entendu.
Tara dışında hayatımdaki en önemli kadın sensin.
Tara exclue, tu es la femme la plus importante de ma vie.
Tara dışında hayatındaki en önemli kadın ben değil miydim?
Je croyais être la femme la plus importante de ta vie, Tara exclue.
Sayın Hakim, onu kürsüye çıkarttıklarında bu kapıyı onlar açmış oldu. Bu soruya en iyi cevap verebilecek kişi de kendi avukatıdır.
Elles ont ouvert la porte en la mettant à la barre, et personne n'est plus qualifié à répondre que son avocate.
Çılgın Lincoln zombilerinin dışında ne var?
À part des zombies d'Abraham Lincoln fous?
Springfield'ın dışında bir aileyle birlikte.
Elle est avec une famille près de Springfield.
Dışarıda yolda ya da sığınaklarında olanlardan bir ses bekliyoruz.
Hâte d'entendre quelqu'un, que vous soyez sur la route... Ou dans vos bunkers.
Amerikan iş dünyasının ve girişimci sınıfın özgürlüğünü genişletme fikri... 1982 mali yılında 1,8 milyar dolar tasarruf edeceğiz.
L'idée était d'étendre la liberté du monde des affaires et des entrepreneurs... Nous économiserons 1,8 milliard de $ sur l'année fiscale de 1982.
Burada kötü çalışma koşullarından söz ediyoruz. Yurtdışında yoksuları ve özgür işgücünü sömürenlere kızıyoruz, ama burada olup bitenlere bakmıyoruz.
On parle de la misère de la main d'œuvre à l'étranger, on s'émeut de l'exploitation des gens dans le monde, mais on ferme les yeux sur ce qui se passe ici.
Son 14 yılda oğlum bir memur tarafından kelepçelenmek dışında insani bir temasta bulunmadı.
Ça fait 14 ans que mon fils n'a pas eu de contact humain, autre que le passage de menottes.
- Mike'ı dairesinin dışında bekliyor.
Il attend Mike devant son appartement.
Dinle, çok tatlı bir yaşlı adamla tanıştım adam genişlemeyi düşünen birkaç yatırım uzmanıyla çalışıyor. Hepsi de 1000 yaşında falan.
J'ai trouvé ce gentil vieux à la tête d'experts financiers voulant se développer, et ils ont tous 1 000 ans.
Evet, belki de şirketinin elimde olmasını sağlar, sana işi hiç vermem böylece şirketin, yılın ilk çeyreğinin sonunda piyasa dışında kalır.
Je vais peut-être m'assurer à la place que sa société tombe dans ma poche, ne vous embauche jamais, et votre cabinet sera en dehors des affaires d'ici la fin du trimestre.
- Kevin ben ciddiyim. Ben hemen hemen her şeyi sana anlattım, bense çocuklarının seni ziyaret etmesini istememen dışında hiçbir şey bilmiyorum.
Je t'ai quasiment tout dit de moi, et à part ton refus de voir tes enfants, je ne sais rien de toi.
Bir şey itiraf ettiğim yok,... arada bir midemle alışveriş yaptığımında dışında.
Je n'admets rien, sauf que parfois je trade avec mes tripes.
Ben de şu ana kadar kapının dışında olmayı umuyordum. Bak, ne söylediğimi biliyorum, bu çok fazla zamanını almaz, hiç olmazsa..
Ecoutez, je sais que j'ai dit que ceci ne devrait pas vous prendre trop de temps, mais...
Sadece bu değil, onu yarın 10 : 00 ile 14 : 00 arasında brunch için Kellmans'ı tutması için de ikna ettim. ... firmalarının büyük satışını kutlamak için.
Pas seulement, je lui ai fait accepter d'emmener les Kellmans pour bruncher demain entre 10h et 14h pour fêter leur super vente.
Bir şey dışında.
Sauf pour une chose.
Evet isterdim ama bir durum dışında.
Je l'aurais fait sauf pour une chose.
Sen karını ve çocuklarını bile zar zor görebiliyorken, Fransız Riviera'sında bir sahilde güneşleniyor olabilirdi. Bunun senin için önemi yok mu?
Il peut s'étendre sur une plage de la Côte d'Azur, tandis que vous pouvez à peine voir votre femme et vos enfants, et ce n'est pas important pour vous?
On kişiyle konuştum kimse zor geçeceği dışında hiçbir şey söylemedi.
J'ai parlé à 10 personnes qui ne disent que : "ça ne sera pas facile."
Tüm ekibi sayılar dışında bir şeylere inandırmayı başarmıştı.
Grâce à lui, les employés ont commencé à voir au-delà du chiffre d'affaire.
Eğer bir adam 10 metreti 1.6 sn ya da daha az koşmazsa efektif bir koşucu olması ciddi olarak ihtimal dışında kalıyor.
Si un mec peut pas faire 10 yards en moins de 1 " 6, il a peu de chances de pouvoir faire de bonnes passes sur rush.
Senin dışında hepsinden kurtulmalıyım.
Je devrais me débarrasser d'eux et ne garder que toi.
Pencereden baktıkları zaman ; karanlık bir orman, gökyüzü ve soktuğumun kanlı ayı dışında bir şey görmelerini istemiyorum.
Quand ils regardent par la fenêtre, je veux qu'ils voient juste les bois, le ciel et cette lune sanglante.
Burası ilk defa kamera karşısında aşk sahnesini çektiğim yer.
C'est là que j'ai eu ma première scène d'amour devant la caméra.
- New York'un dışında.
Elle est dans le nord de l'Etat de New York.
Kesinti sırasında insanlara ne olduğunu bilirsin.
Tu sais ce qui arrive aux gens lors d'une coupure.
S.H.I.E.L.D. bütün gücü geri getirmeyi başarmış olsa bile dünya çapında 17 Nainsan'ı ortadan kaldırmayı başardık.
Même si le S.H.I.E.L.D. a réussi à rétablir le courant partout, on a pu éliminer 17 Inhumains autour du monde.
Momentum Alternatif Enerji Laboratuvarında çalıştığınız sırada meydana gelen bir hadise ile ilgili konuşmaya geldim.
Je suis ici à propos d'un incident qui s'est déroulé au laboratoire Momentum Alternative Energy lorsque vous y travailliez.
Daisy, Robbie Reyes, ve favori projen Aida dışında yani.
Déja avec Daisy, Robbie Reyes, et ton petit projet Aida...
Beni işin dışında tutmak için nedenin yok.
Tu n'as aucune raison de me tenir à distance.
Peki ya şu anda Los Angeles'ın dışında yaşanan olaya ne diyeceksiniz?
Qu'en est-il de la situation bien réelle qui a lieu en ce moment à Los Angeles?
Fitz, Eli Morrow ve Dr. Bauer'ı hapishanenin dışındaki güvenlik kamerasında tespit etti.
Fitz a trouvé Eli Morrow et le Dr. Bauer sur la caméra de vidéosurveillance à l'extérieur de la prison.
Amerikan topraklarında, güçlü bireyleri kullanan yasadışı bir casus birimini yönetiyordum.
Je menais une agence d'espions illégale avec des agents avec des pouvoirs sur le sol américain.
Radyoaktif plütonyum ve kuantum enerji alanında sıkışıyorsun ve sivri karbon... Normal bir insan şimdiye kadar 10 defa ölmüştü ama sanırım sen normal biri değilsin öyle değil mi?
Entre le plutonium radioactif, les champs d'énergie quantique qui te bombardent et les pics de carbone... une personne normal serait morte plus de 10 fois, mais... tu n'es pas normal, n'est-ce pas?
Sarsıntılar dışında.
à moins d'un tremblement de terre.
Öğlen birinin sandviçinin kenarlarını kestim, ama onun dışında harikaydı ve sen olmasaydın mümkün olmazdı.
J'ai tenté d'enlever la croûte autour du sandwich de quelqu'un mais à part ça, c'était génial et ça n'aurait pas été faisable sans toi.
Menzil dışında, moron.
Elle est hors de portée, crétin.
Ve, şey aslında, ben de 9'a yaklaşmışım gibi hissediyorum, Jack.
Moi, j'ai l'impression d'atteindre ce chiffre, Jack.
Babam, ana akımın dışında kalan bir çizgi roman dağıtıcısıydı.
Mon père vendait des bandes dessinées underground.
Ama bunların hepsi, kontrolümüz dışında gibi görünüyor.
Mais ça semble échapper à notre contrôle.