Ec Çeviri Fransızca
559 parallel translation
Bir gece, Londra'dan gizlice dönmüş olduğunu öğrenince Favell'le burada olduklarını anladım ve artık bu pislik ve yalan dolu yaşama daha fazla dayanamayacağımı da anladım.
Un soir, elle revenait de Londres, j'ai cru que Favell était avec elle. J'ai su que je ne supporterais plus cette vie de mensonges écœurante.
Yazın.
Ec rivez.
Valiye, bak hele, iğrenç.
Le secrétaire, rien que ça. Écœurant.
Başka insanların işlerine sok burnunu sonra da keşke sokmasaydım de.
A se meler des affaires des autres, on decouvre des choses ec? urantes!
Seni igrenç seref avcisi.
Ecœurant chasseur de gloire!
Sarhoş değilim, sadece bıkkınım.
Je ne suis pas ivre, mais écœuré!
- Midemi bulandırıyorsun! Aklınla oyun oynayarak, bu çılgın ata binmen midemi bulandırıyor.
Ça m'écœure de te voir jouer avec ton esprit.
Birazcık midem bulandı.
Seulement un peu écœurée.
- Muhtemelen gittiği yer orasıdır.
Ça m'écœure!
Beni hasta ediyor.
Elle m'écœure.
Beni hasta ediyorlar.
Ils m'écœurent tous.
Harikasın. Tiksindirici bir biçimde.
Walter, tu es formidablement écœurant!
Düşününce hayret ediyorum, hayret.
Quand j'y songe, je suis profondément écœuré.
Rahatsızlandım.
- Je suis écœuré.
Çok iğrenç!
- C'est écœurant!
Tatlı Bayan Milton'un servisini biliyorum : Süslü, cici ve tiksindirici.
Les cocktails de Mme Milton sont roses, sucrés et écœurants.
Bu kelime acı veriyor.
Ce mot m'écœure.
Bu akşam yemekte biri iğrenç bir hikâye anlattı ve ben tiksinip, utandım.
J'ai entendu une histoire ignoble, et j'en étais écœurée.
Bu kadar iğrenç olmasaydın gülünç olurdun.
Tu serais pathétique si tu n'étais pas aussi écœurant.
- Tanıdığım iğrenç erkekler arasında en çok iğrendiğim sensin.
- De tous les hommes écœurants dont je me souvienne, tu es le pire.
Ona dayanamıyorum. Hiçbir zaman sevmedim.
Ça m'a toujours écœurée.
Bütün bu ölümlerden bıktım usandım artık.
Cette tuerie m'écœure!
Bıktım artık.
C'est écœurant.
Bu tür düşünceler beni iğrendiriyor.
Cela m'écœure.
Ah, geçmişi kurcalamak. Gerçekten mide bulandırıcı.
Ces retours sur le passé m'écœurent.
Tam bir zırdeli.
II en est écœurant!
Beni deli ediyor!
II m " écœure. Mais il parlera.
Midem epey bulanık zaten.
Je suis assez écœuré comme ça.
Kahvaltıdan önce seni görmeyi midem kaldırmıyor.
Gardez ça pour la galerie. Vous m'écœurez!
Ne iğrenç!
C'est écœurant!
- Kusabilirim.
C'est écœurant!
Tiksindim.
J'étais écœuré.
Zavallı Bay Biggs ayrıldığında tükenmiş haldeydi.
M. Biggs était complètement écœuré.
Onu çocukluğumdan beri tanırım. Bunu yapmaktan nefret ediyorum.
Je la connais depuis si longtemps, ça m'écœure.
Ben oradaki masada olacağım.
Tu m'écœures. On n'assassine pas les assassins!
- Kendini kötü hissediyorsun.
Ça t'écœure.
Çok sağlıksız.
C'est écœurant.
Yargılanmadık, efendim. - Yargılanma hakkımız yok mu, efendim?
Alors, soyez écœuré dans votre cabine, M. Christian.
.. ve artık öyle olduğunu biliyorum..
Maintenant, je suis écœuré.
- Sigaradan rahatsız olur musun?
Une cigarette? Je suis écœurée!
Rahatsızlık veriyor.
C'en est écœurant.
Bundan vazgeçmek mantıksızlık olurdu. Yani işini abes olarak görmen, iğrenç bir şey.
Donc, abandonner tout cela serait illogique, sachant que tu considères ton travail comme une absurdité, quelque chose d'écœurant.
İğrenç olma!
- Ne sois pas écœurant!
Midemi bulandırıyorsunuz.
Vous m'écœurez.
Bruce Wayne, şu işe yaramaz Wayne Vakfı'nın milyoner yöneticisi.
Bruce Wayne, le millionnaire à la tête... de cette écœurante association charitable, la Wayne Foundation.
- Ne kadar iğrenç. - Para.
C'est écœurant!
Her biri bir öncekinden daha hissizleştirici, daha hasta edici.
Et chaque tentative encore plus pénible, plus écœurante.
O aşırı tatlılığıyla falan Nicholas çok iğrençti.
Ce Nicholas était écœurant de sucrerie.
- Geliyorsun ama, rahatsız oluyorsun. - Hayır, olmuyorum.
- Et ça ne t'écœure pas?
Çok kötü bir performans.
Ecœurant!
Mideni bulandırıyor.
Ça m'écœure.