Ettigi Çeviri Fransızca
8,395 parallel translation
Shanks, Sutherland'ın yapacağını iddia ettiği her şeyi söyledi yani gözümüze girmek için yalan söylüyor.
Shanks a raconté tout ce dont Sutherland nous avait prévenu. Donc il ment pour avoir notre confiance.
Hayır, bu değil üzerinde imzası olan Kongre'ye gönderilen Saratoga'daki zaferini ilan ettiği mektup.
Où il proclame sa victoire à Saratoga.
Hayır, Sarah davet ettiği için buradayım.
Non, je suis ici parce que Sarah m'a invitée.
Gel de Max'in banyo ettiği şu resimlere bir bak.
Viens voir les photos que Max a développées.
Nasıralı'nın ölümden dirileceğini iddia ettiği doğru mu?
Est-il vrai que le Nazaréen aurait dit qu'il se relèverait de la mort?
Avukatlar, bulabildikleri personellerle görüşmüşler ama hiçbiri, Conway'ın komplo kurduğunu iddia ettiği kadını teşhis edememiş.
Les avocats ont interrogé le plus de personnes qu'ils ont pu, mais personne n'a pu ou voulu identifier correctement la femme qui a piégé Conway.
Gözetleme fotoğrafları ve ve son 3 yılda sipariş ettiği kitapların ve filmlerin listesi var.
Il y a même des photos de surveillance et chaque livre et vidéo qu'il a commandés ces trois derniers mois. Un moment.
Bir avukata gittiğini seni tehdit ettiği bir cinsel taciz davası açmaya hazırlandığını doğrulayacaklar, bu yüzden sen de kendini korumak için aldığı silahla onu vurdun silahı kendine doğrultmadan önce.
Ils confirmeront qu'elle est partie voir un avocat, afin de préparer une poursuite pour harcèlement sexuel, avec laquelle elle vous menaçait, donc vous l'avez tuée avec le pistolet qu'elle avait acheté pour se protéger avant de le retourner contre vous.
Annenin içindeki her neyse, intihar ettiği için onu suçlama.
Mais peu importe la chose qui possédait votre mère, essayez de ne pas lui en vouloir de s'être suicidé.
Şirketimizdeki herkesin tek isteği Caroline'ın hak ettiği adaletin sağlanması.
Tout le monde espère ce que Caroline mérite :
Bu her kimse, onun kurduğu her cümleyi ve ziyaret ettiği her siteyi de biliyor.
N'importe quelle personne le surveillant sait quelle phrase il a écrite, chaque site qu'il a visité.
O zamanlar sizi rahatsız ettiği izlenimine kapılmış.
Elle a laissé entendre qu'à l'époque, vous vous sentiez harcelée.
Davam devam ettiği için özür dilerim.
Désolée que mon affaire ait duré.
Siber ekibimiz, Strauss'un avukatının Clark'dan geldiğini iddia ettiği e mailin sahte olduğunu kanıtladı.
Notre équipe informatique a réussi à prouver que cet e-mail que l'avocat de Strauss a assuré comme venant de Clark est un faux.
Kokain sattığı müşteriler, kokaini temin ettiği tedarikçiler ve nasıl diyelim, kısa gönül ilişkileri kurduğu bir çok, bir çok kadın.
Les clients à qui il a vendu de la cocaïne, les fournisseurs auprès desquels il a acheté que la cocaïne, et aussi sur les très nombreuses femmes avec laquelle il a eu... dirons-nous, brèves enchevêtrements.
Şeytan'ın ona bunu yapmasını söylediğini iddia etmiş çünkü hak ettiği bakire gelin o değilmiş.
Il a dit que Satan lui a dit de le faire car elle ne semblait pas être l'épouse vierge qu'il méritait.
Belli, topuklu denen şeyi kesin erkeğin teki icat etmiş, Kimmy çünkü kadın dediğinin bir şey icat ettiği görülmemiş.
Les talons hauts ont été inventés par un homme, Kimmy. Parce que les femmes n'ont jamais rien inventé.
NIRVANA'NIN NEFRET ETTİĞİ ŞEYLERDİR.
NIRVANA DÉTESTE ÇA.
Burası Rolling Stone dergisindeki adamın tarif ettiği salon mu?
C'est le salon que ce type a décrit dans le magazine Rolling Stone?
Doğduğu günden beri hayal ettiği tek şey buna kavuşmaktı.
Depuis sa naissance, il ne pense qu'à ce jour.
Louis'in bir suç işlediği ve senin onu kovmandan beş saniye önce istifa ettiği.
Il a démissionné cinq secondes avant que tu le vires.
Willa'nın muayenesi geçen haftaydı. Annemin tavsiye ettiği bir doktor. Kalbini dinlerken bir şey duymuş olabileceğini söyledi.
Willa a passé une visite médicale avec un médecin recommandé par ma mère, en écoutant son cœur, il a entendu quelque chose.
- Tehdit ettiği için hapse tıkabilirim.
Je peux l'arrêter pour t'avoir menacé.
Veya taktığın rozetin ifade ettiği sorumluluklarını yerine getirip emrettiğim gibi buraya gelirken, oğlanı da yanında getirebilirsin.
Tu peux aussi prendre les responsabilités qui vont avec ton insigne et l'amener quand tu viendras ici - comme on te l'a ordonné.
Hiç bir şey onu durduramıyor, sonunda... Branch'ın intihar ettiği gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalacak.
Il s'accroche à tout ce qui lui évite d'accepter que Branch s'est suicidé.
Bir arabanın farklı insanlara ifade ettiği şeyler çok ilginç.
C'est intéressant, ce qu'une voiture signifie pour différentes personnes.
Politik biri olduğunu itiraf ettiği için Dekan'ı kuruldan atmalarına inanamıyorum.
Je n'arrive pas à croire que le Doyen se soit fait viré du conseil rien qu'en admettant qu'il est politique.
Mesela Britta'nın yapmaktan nefret ettiği, ama Annie'nin çok sevdiği bir şey olabilir.
Une synergie. Par exemple, il y a des choses que Britta déteste faire, mais qu'Annie aime faire.
Pekala, pekala, motorlu araçlar dairesinin birkaç insanın lisansından elde ettiği paradan biraz almış olabilirim.
D'accord, d'accord, je me suis peut-être fait un peu d'argent en piratant le département des autos pour retirer des points sur quelques permis.
Jürinin hanımefendileri ve beyefendileri müvekkilimin bu kadınların gitmelerine izin vermeyi teklif ettiği aşikâr.
Mesdames et messieurs du jury, mon client a clairement proposé aux femmes de partir.
Annem gösteri dünyasından nefret ettiği için bir gruba girmeme izin vermedi.
Pas question.
Evet, öyleydi. Bu yüzden onu çok pis dövdü. Çünkü sapıkların hak ettiği budur.
En effet, c'est pour ça qu'il lui a mis une vrai râclée car c'est ce que méritent les pervers.
Biri ihanet ettiği zaman insanlar onun sadakatsiz olduğunu bu yüzden söylerler.
C'est pour ça que quand quelqu'un trompe, on dit qu'il a été infidèle.
En nihayetinde Solloway bir tutku budalası üzerine inşa ettiği dünyayı tasvir ediyor.
"Au final, Solloway décrit un monde " bâti sur la folie d'une passion.
Bay Bohannon'ın bizi kar küremeye mahkûm ettiği tepelere...
Qu'en pensez-vous? Un prix plus haut que la colline que M. Bohannon nous a condamné à peller.
Büyük işadamları daima kazanmayı seçer. Nasıl elde ettiği fark etmez.
Et un magnat choisit toujours la victoire, quel que soit le prix.
Ona ihtiyacı olan şeyi veremedim... Hak ettiği şeyi... O da, bunları o Synth'te aradı.
Je ne pouvais pas lui donner ce dont elle avait besoin, ce qu'elle méritait, alors, elle l'a cherché chez lui.
- Ben de öyle ama "Bana tecavüz ettiği için babandan nefret ediyorum ve onunla konuşmak istemiyorum" diyen anne olmayacağım.
Moi non plus, mais je serai pas la mère qui ne parle pas à ton père, parce que je le hais, car il m'a violée. Ça n'est pas ce que font les parents.
Son zamanlarda çok şey yaşadın ve bilmiyorum biliyor musun ama annenin sinirlenip evi terk ettiği gece Dylan'la ve senle evinizdeydim.
Tu as traversé beaucoup de choses. Je ne sais pas si tu le sais, Mais... j'étais avec toi et Dylan à la maison quand ta mère a piqué une colère et est partie.
Bilmen gerektiğinde görevli ihbar ettiği an kızkardeşin onu durduklarında üzerinde yüz seksen gram kokain taşıyordu.
Ce que tu dois savoir c'est que cet officier se plaignait que ta sœur ne portait que six onces de coke quand ils l'ont arrêtée.
Kafasını toplamak ve uzun zamandır ihmal ettiği şiir kitabı üzerinde çalışmak için Maine'de arkadaşının göl kenarındaki evine gitti.
Il est parti dans le Maine chez un ami qui a une cabine au bord d'un lac pour se vider la tête et travailler sur son livre de poésie qu'il a négligé.
Bonnie kardeşinin tarif ettiği hippiler gibi, ama onu bulduğumuzda... eski bir sabahlık ve terlik giyiyordu ki bunlar onun yaşında birinin giyeceği tarz şeyler değil.
Bonnie ressemble au hippie que sa sœur a décrite, et pourtant on la retrouve enterrée dans une robe de chambre et des chaussons. - qu'aucune femme de cet age ne porterait.
Bildiğim kadar, Flört ettiği kadınlarla hiç buluşmamış.
Pour l'instant, tout ce que je peux dire c'est qu'il n'a jamais rencontré une seule de ces femmes.
- Birisi kabile topraklarını terk ettiği zaman... kabile adını soyadı olarak alırlar.
- Le même nom que celui de la tribu. - Quand quelqu'un quitte les terres tribales, il prend le nom de la tribu comme nom de famille.
Sadece o adreste yaşadığı ve başı belaya bulaşmış çocuklara yardım ettiği görünüyor.
Il a juste vécu à cette adresse et travaillé au centre pour jeunes en difficulté.
- Pazarlık ettiği kişileri hafife aldı.
Il a sous-estimé avec qui il négociait.
Hayatın ona hak ettiği mutluluğu vermedi diye akla gelen... -... tüm ahlaki ve şeref değerleri görmezden geldi.
Elle violait tout les codes moraux et éthiques parce quelle pensait quela vielui devait
- Neyi kabul ettiği umrumda değil. Eğer iddia makamı yalan söylediği için kabul ettiyse o zaman umrumda olur.
Je veux savoir s'il a plaidé coupable parce que l'accusation a menti.
- Neden bahsettiğiniz hakkında bir fikrim... Bu durum zayıf hüküm, muazzam bir saygısızlık göstergesi,... bu mahkemedeki sizlerin her etkileşimini ve yargı alanındaki her mahkemeyi hak ettiği gibi değiştirecek.
Ça montre un mauvais jugement, un immense irrespect, et cela nuira aux futures interactions que vous aurez dans cette cour et toutes celles de cette juridiction.
Bana ihanet ettiği için S'i öldüreceğim.
Je vais tuer S. pour m'avoir trahi.
Teklif ettiği geleneksel bir evlilik değil.
Elle ne vous propose pas un mariage traditionnel.