Fortune Çeviri Fransızca
5,420 parallel translation
Yasaların, hala doğum sancısında olan modern bir dünyaya uyduruldu.
Vos lois de fortune qui s'ajustent à un monde moderne naissant dans la douleur.
O zengin bir gün bu grev söylemişti.
Il m'a dit qu'il ferait fortune un jour.
Buraya sadece Konsey Üyesi Jamm'e bu gülünç oyun sarayının vergi mükelleflerine yılda binlerce dolara mal olduğunu söylemek istedim.
Je viens juste rappeler au conseiller Jamm que ce parc à jouer ridicule coûte une fortune aux contribuables.
Geçen yıl öldüğünde tüm servetini oğluna bırakmış.
Son père a fait un malheur dans le domaine de la construction. Laissant la majeure partie de sa fortune à son fils quand il est mort l'an passé.
Bunting servetini yüksek güvenlikli sistem için harcamış.
Bunting a dépensé une fortune dans un centre de données high-tech.
Kadının senden ziyade aile mirasıyla ilgilendiğini öngörmüştüm.
J'avais déduit qu'elle était bien moins intéressée par lui que par la fortune familiale.
En son modeline bir ton para gömdüm.
J'ai dépensé une fortune pour le nouveau modèle. J'arrête de me vanter.
Düşman devirlerinden köşeyi dönmüş.
Il a fait sa fortune avec des reprises hostiles.
Evet ama adam servetini Amerika'da kazanmış.
Oui, mais il a bâti sa fortune en Amérique.
Sana elmaslarla bir servet teklif edebilirdim ama seni iyi tanırım.
Je pourrais t'offrir... une fortune en diamants mais je suis intelligent.
Şey, belki ama paran olduğu yerde güvenli bir şekilde faiz kazanıyor kalan tüm aile servetimizle beraber.
Peut-être, mais notre argent rapporte des intérêts incroyables là où il est, parallèlement au reste de la fortune familiale.
Eğer insan, bu felaketleri öngörebilirse bir servet kazanabilir.
Ceux qui sont capables d'anticiper ces désastres peuvent se faire une petite fortune.
Şu anda bir önceki servetimizi üçe katlayacak bir konumdayız...
Notre fortune va être multipliée par trois.
Bu partiye resmen bir servet harcıyoruz.
Nous avons dépensé une fortune pour cette fête.
Bak, bunu sordum ve size bir servete mâl olduğunu biliyorum.
Ecoute, je sais ce que ça vous coûte une fortune et j'ai demandé autour.
Bu sandalyeler bir servet değerinde.
Ces fauteuils valent une fortune.
- Üçü servet eder.
Un lot de 3 vaudrait une fortune.
H-hadi biraz servet yapalım kendimize.
Maintenant allons faire fortune, hein?
Bütün günlük tuttum ve sadece ikimizsek, Sam'e bir servete mal olacak.
C'est juste que j'ai réservé pour toute la journée, et ça va coûter une fortune à Sam si nous ne sommes que deux.
- Güzel, o zaman bana, huzur evlerini soyup soğana çeviren ünlü milyoneri yakalamamda yardım edebilirsin.
Bien, alors vous pouvez m'aider à faire tomber un magnat millionnaire qui a fait fortune en dépouillant des pensionnaires de maison de retraite.
Drew Çarkıfelek'te birine iflas gelince İsa'nın ismini haykırmıyor mu?
Drew ne fait-il pas appel à Jésus quand quelqu'un tombe sur "Banqueroute" dans la Roue de la Fortune?
Şu pembe gözlüklerin neredeyse bana ailemin servetinin çalındığını ve işsiz olduğumu unutturacak.
Ton optimisme rose m'a presque fait oublier que la fortune familiale a été volée, et que je suis sans emploi.
Efsaneye göre Quahog'un kurucusu Miles "Boşboğaz" Musket İngilizler tarafından kaçırılır diye İhtilalci Savaşı sırasında servetini gizlediği söylenegelmiştir.
La légende dit que le fondateur de Quahog, Miles Pipelette Mousquet, cacha sa fortune pour éviter que les soldats Britanniques ne la lui dérobe pendant la révolution.
Vahşi Duygular filminde Sailor Ripley, Lula Fortune'a.
Lula Fortune à Sailor Ripley dans Wild at Heart.
İngiltere Krallığı için servet kazandı.
Il a fait une fortune pour l'Empire Britannique.
İnbot sektörünün ödeyeceği paraları düşün!
L'industrie des Hubots paiera une fortune!
Trevor Adrian, sanayi devi Adrian servetinin varisi.
Trevor Adrian, héritier de la fortune d'Adrian Industrials.
15 yıllık özenli planlama petrol çıkarlarını baltalamak için geliştirilen servet değerindeki teknoloji boşa gitti.
15 année de planification méticuleuse, Une fortune à développer une technologie pour saper leurs intérêts dans le pétrole, perdue.
Ne kadar parası olduğu umurumda değil. Cevabımı alacağım.
Je me fiche de sa fortune, je le ferai répondre.
.. Gretchen ve Calvin Cowley kızlarının bulunması için.. .. küçük bir servet harcamışlar.
Gretchen et Calvin Cowley ont dépensé une fortune pour trouver leur fille.
- Kapatmamız gerek. Görüşme çok pahalı.
Raccrochons, ça doit coûter une fortune.
Şöhret, servet ve sayısız macera yerine aşkı seçen bir adamın hikâyesi. Kalbimin doğruluğunu kanıtlamıştım.
En plaçant l'amour au-dessus de la gloire, la fortune et d'innombrables aventures... j'ai prouvé que mon coeur était pur.
- Tamam. Ama sıcak suyu açma, çok pahalı oluyor öyle.
Mais ne le chauffe pas, ça coûte une fortune.
Bu hikayeye tonla para ödeyecek bir gazeteci tanıyorum.
Je connais une journaliste qui vous paiera une fortune pour cette histoire.
Peki, bazılarımız için, delilik tek yerdir bizim fala yapmak için hangi.
Eh bien, pour certains d'entre nous, la folie est le seul endroit dans lequel on peut faire fortune.
o yüzden bu cihazlara katlanacaksın.
C'est un vaccin de fortune, donc il y aura peut être des bugs.
Ve ben de sana eğer dönersem talihinin tersine döneceği sinyalini vereceğini söylemiştim ve işte geldim.
J'avais prévenu le cas échéant que ce serait pour vous un revers de fortune. Et je suis là.
Sana bir servet kazandırdım!
Je vous ai fait une fortune!
Yeni dünyada servet yapmak isteyen basit bir İrlandalıyım Bay Durant.
Je ne suis qu'un simple Irlandais tentant de faire fortune, dans le nouveau monde, M. Durant.
Kuştüyü döşekler bir servet değerinde.
Ces matelas en plumes d'oies, ils coûtent une fortune.
Burası benim otelim ve pencereler bir servete mâl olmuştu.
C'est mon hôtel, et ces fenêtres coûtent une fortune! Otis!
Bir gün Petersburg, diğer gün Petrograd, bana bir servete mâl oldu.
St-Petersbourg, un jour, Petrograd le suivant. Ça me coûte une fortune.
Hewey daha yeni üstüne konduğun mirası böyle mi kutluyorsun?
C'est comme ça que tu fêtes ta fortune retrouvée, hein?
Bir nevi çarkıfelek gibi, değil mi?
C'est un peu comme la Roue de la fortune, non?
Bir farkla tabii istediğim zaman taşaklarını ezebilirim.
Sauf qu'il n'y a pas de fortune et je peux zapper ton humeur de couilles vides quand je veux.
Servetin onun elinde.
Elle a ta fortune.
Oyuncakları, yemeği, küçük bir bebek yatağı var.
Des jouets, de la nourriture, un berceau de fortune.
Seyahat eden Prens.Harika talih.
Prince voyageur. Bonne fortune.
Son bir saattir polis telsizlerinde fırtına kopuyordu. Laurel sessiz alarmla teşkilatın yarısını oraya topladı.
Philip gagne peu à l'épicerie, donc il court après la fortune des Hapstall.
Her zaman kabul Kendinizi akıllı, can zeki bir adam, işlemek ve istismar Ama ne yazık ki, Ateşli silah çok daha güçlü zengin bir ukala daha.
Vous vous êtes toujours cru intelligent, intelligent au point de pouvoir manipuler et exploiter, mais malheureusement pour vous une arme à feu est bien + puissante qu'un gros malin fortuné.
Fortune'un ilk 500'ünde.
Un très gros poisson.