Gelıp Çeviri Fransızca
381 parallel translation
Gel, güzel bir ateş yakıp birkaç balık pişirelim.
Viens, on va faire un bon feu pour préparer un poisson.
Tambul, bir adam alıp gel.
Tambul, suis-moi!
- Yedek anahtarı alıp yukarı gel. Hadi, hadi.
Venez.
Hadi gel, canım! Şehri yakıp kavuracağız! Dükkanların içini boşaltacağız!
Viens, on va dévaliser les boutiques!
gel hadi kıpırda.
On te demande!
McIlhenny, defter kalem alıp gel.
Mclllhenny, Un bloc et un crayon!
Orada taksi bulabilirsin. Bir tanesine atlayıp kiliseye gel.
- Dis-lui de sauter dans le lac.
Buraya gel Küçük Göz.
Viens ici, "P'tits Yeux".
Ofisteydim ve karım telefonla beni arayıp hemen eve gel dedi.
- Rien sur lui. - Il y a eu un hold-up.
Gel Maria, yukarıya çıkıp biraz dinlenelim.
Maria, allons nous asseoir en haut.
Jenkins, o kızıllara bakıp gel dedi!
"Pourquoi tu fricotes avec ces bouffeurs de maïs?"
Endişelenme yani. Annenin küllerini alıp bizimle Brezilya'ya gel.
Toi aussi, prends les cendres de ta pauvre mère et suis-nous.
- Gel buraya cici kuş.
viens ici, mon p tit zoiseau
Billy... silahını atıp dışarı gel.
Billy? Jette ton arme et sors de là.
Kimsenin "Hey bodur, kaldır kıçını" ya da "Hey fare, buraya gel" diyemeyeceği yerleri.
Où personne ne dit : "P'tit, remets les boules." Ou "Gamin, va m'acheter des cigarettes!"
Gel, yukarı çıkıp onları dinleyelim.
Viens, on va aller manger.
Subert Alley'de dur, sepetini ve elmalarını alıp gel. Ve sakın yolda oyalanma, tamam mı?
Arrête-toi pour ramasser la vioque et ses pommes et t'arrête pas en chemin.
- Gel canım, çıkıp biraz dolaşalım.
Viens, allons nous promener. D'accord.
Eğer geldiğinde tişörtü asılı görürsen bir tur daha atıp tekrar kontrole gel.
Si tu la vois, continue ton chemin.
Tamam beyler! Her dördüncü adam koş ve arabanı alıp gel!
Qu'un homme sur quatre aille chercher sa voiture!
- Buyrun efendim? Kağıt kalem alıp buraya gel!
Viens ici avec un bloc et un crayon.
Haydi oğlum, gel!
Allez p tit gars, allez!
Şimdi gel. - Kaçıp kurtuldun, her şey yolunda.
Tu as réussi à t'échapper, tout va bien.
Gel buraya küçük dostum.
Allez mon p tit pote.
Gel bir dükkân açıp ticaret yapalım.
On pourrait monter un petit commerce.
Derhal üstünü ve çantanı alıp buraya gel.
Prends ton manteau et ton sac et viens ici.
Gel de kızına bak! Kuşu yakalayıp eline almış!
Elle est là avec son rossignol dans la main.
Bugün tatil yapıp benimle Londra'ya gel?
Ecoute. Pourquoi ne pas prendre un jour de repos et venir à Londres avec moi?
Küçük bir eyleme geçmek üzereydiler gel-gitlerle, bağırıp duran genç devoşkanın üstünde.
Ils s'apprêtaient à s'envoyer un petit coup... de va-et-vient avec une jeune devotchka qui chialait.
Onu unutmaya çalışıp, yeni filme konsantre oldum başlangıçta genç bir devoşka gel-gitlere uğruyordu önce bir malşik tarafından sonra bir başkası tarafından. Sonra bir başkası tarafından.
M'efforçant d'oublier ça, je n'eus d'yeux que pour le film suivant... où, d'entrée de jeu, une jeune devotchka... subissait un coup de va-et-vient, va-et-vient... d'abord avec un malchick... puis un autre... et un autre.
Ve parlak bir düşünce gülliverimden geçti onu yere yatırıp bir gel-git yapmak.
Une idée fulgurante me traversa le gulliver : l'étendre là, par terre... et m'offrir une partie de va-et-vient sauvage.
Buraya bak McCoy. Baltanı alıp buraya gel ve yardım et.
McCoy, prends ta hache, et donne un coup de main par ici.
Yangın tüpünü alıp buraya gel.
Reviens ici avec cet extincteur.
Hadi dolaşıp arkaya gel.
C'est derrière.
Şimdi kıçını kaldırıp buraya gel.
Maintenant le petit, ramène ton cul.
Ama eğer bir ses sana "Buraya gel, seni seviyorum." derse ve bir el uzanıp seni sert bir şekilde çimdiklerse, sevgi o el tarafından bozulmuştur, değil mi?
Mais si une voix vous dit : "Viens, je t'aime", et qu'une main vous atteint et vous pince comme ça, très fort, alors l'amour est gâché par cette main, n'est-ce pas?
Buraya gel küçük p.ç. Ağzını yüzünü dağıtacağım.
Viens ici, minus. Je vais t'éclater la tronche!
Küçük p.çin ağzının yüzünün dağılmasını görmek istemezsiniz, değil mi? Memnun etmesi zor bir kalabalık. Gel konuşalım bunu.
Lls ne veulent pas voir un petit minus se faire... public difficile.
Rising Star'ın içinde bunu kendi gözlerimle gördüm alınıp buraya insanlığın baş belalarının önüne getirilmeden önce. Buraya gel.
Je l'ai vu de mes propres yeux à bord de l'Etoile montante... avant d'être banni ici parmi la lie de l'humanité.
- Steve, bunu yapamayız, burada kalıp... - Gel buraya.
Steven, on ne peut pas.
Ama sonra o çıkıp bana, "Benimle gel." dedi.
Lui, il est venu me trouver et il a dit : "Viens avec moi."
Antilop ya da bufalo avlayıp gel-gitleri seyrederek zaman geçirdik.
On chassait l'antilope ou le buffle... dont les migrations étaient rythmées... par les saisons.
İşini bırakıp, annenin soğuktan titreyerek, ağzındaki yaraların acısıyla ölmesine izin vereceğini.
Que tu lâches ton job! Laisser une vieille femme mourir par le gel et les aphtes!
Babana gel, tatlı bezelye.
Pô vrai? Viens avec P'pa, Mon p tit Mimosa.
Baba, hadi gel.
P'pa, amène-toi.
Ya çık buraya gel, kendin ilgilen ya da kıçını kırıp otur ve bu işi bana bırak.
Si vous voulez vous en occuper, venez ici vous-même! Rien à faire.
İki saat boyunca donma ve kıtlık dinledikten sonra balalaykamı toplayıp kaçmaya karar verdim.
Après deux heures de gel et de famine, j'ai décidé de filer à la russe.
- Ben bunları yazdıktan sonra, yıkayıp sil ve kimseye bahsetme, sonra yanıma gel.
Quand j'aurai terminé, il faudra nettoyer ça et n'en parler à personne. Puis, venez me voir.
Buraya gel ki bağırıp durmayayım.
Venez ici que je n'aie pas à hurler.
Buraya gel P.W.
Viens ici, P.W.
Hemen elindekini bırakıp buraya gel.
Laissez ça et descendez vite.