Günes Çeviri Fransızca
11,724 parallel translation
Seni bu gece, günes batar batmaz baslayacak olan Red Hook'taki özel bir partiye gidebilmemiz için ise almak istiyorum.
Je voudrais vous engager pour une traversée privée vers Red Hook, ce soir, juste après le coucher du soleil.
Güneş görmem.
Donc je vois pas beaucoup le soleil.
Güneş ışığını kullanabilecek birine.
Qui puisse utiliser le pouvoir du soleil.
Kızgın güneş gittiğinde.
Lorsque le soleil disparaît
Kızgın güneş gittiğinde. Üstüne parladığı bir şey kalmadığında.
Lorsque le soleil disparaît, Et lorsqu'il ne peut plus briller.
Kızgın güneş gittiğinde.
Lorsque le soleil disparaît...
Domuz avlamak istiyorsak, güneş yükselirken yerimizi almamız lazım.
Il faut être sur place au lever du soleil si on veut du marcassin.
Herkesin güneş batarken kaybolacağı kendi ufkuna doğru gitmesine ne dersin?
Maintenant, si on essayait de retourner chacun vers son propre soleil couchant?
Çantaları doldurup, güneş doğmadan gitmiş oluruz!
Emballe ces sacs, et on filera d'ici au coucher du soleil!
Eski Cumhuriyet'in üzerine güneş batmış olabilir fakat yeni bir özgürlük kazanılabilir tabii eğer bugün bunun için savaşacak kadar cesaretimiz varsa.
Le Soleil a pu se coucher sur l'Ancienne République . Mais on peut gagner une nouvelle liberté . Si l'on est assez courageux pour se battre pour elle aujourd'hui .
Eski Cumhuriyet'in üzerine güneş batmış olabilir fakat yeni bir özgürlük kazanılabilir...
Le Soleil a pu se coucher sur l'Ancienne République . Mais on peut gagner une nouvelle liberté .
Hepsi de güneş doğmadan önce.
Tous à l'aube.
Güneş, çıplak şehrin berbat sokakları arasından batarken şansımın değişeceğini hissediyor gibiydim.
Quand le soleil se couchait sur les rues de la ville nue, Je pouvais sentir que ma chance était sur le point de changer.
- Millet, güneş batacak!
Il va faire sombre.
Güneş bulutların arasından geçiyordu ve çok güzeldi. Durmalıydım.
Le soleil perçait à travers les nuages, c'était trop beau, j'ai dû m'arrêter.
Güneş yakında doğar.
Le soleil va bientôt se lever.
Güneş batana kadar yapabileceğin bir şey yok.
Il n'y a rien à faire avant le coucher du soleil.
- Dışarıda güneş var.
- Le soleil est levé.
Rica etsem güneş gözlüklerinizi çıkartır mısınız?
Vous voulez bien retirer vos lunettes?
Bay Setrakian güneş ışığının Efendi'yi yok edeceğini söylemişti.
Mr Setrakian a dit que la lumière du soleil détruirait le Maître.
Bu yüzden, güneş enerjili buz makinesine ne dersin?
Que diriez-vous d'une machine à glace solaire?
Güneş doğudan doğar.
Le soleil se lève à l'est.
Ne oldu, güneş mi çarptı sizi?
Vous avez attrapé une insolation?
Güneş birazdan batacak.
Et la nuit va bientôt tomber.
Güneş birazdan batacak.
Le jour va bientôt se lever.
Güneş batmıştı, yetersiz oksijende ve sert havada sıkışmışken kimse onları kurtarmaya gitmedi.
La nuit venait à peine de tomber, et à cause de la tempête et de la température extrêmement basse, aucune équipe de secours n'est sortie à leur recherche.
Bol güneş ışığı alan bir yer bulup taştan bir mezar yapıp Moo Taek'i oraya gömeceğiz.
où le soleil viendra le saluer. Nous érigerons une sépulture de pierres en son honneur.
Güneş batıyor.
Le soleil se couche.
Neden güneş gözlüğü takıyorsun?
Pourquoi tu portes des lunettes de soleil?
Charlotte, Güneş Vadisi'ne gitti.
Charlotte est à Sun Valley.
Sze Yup beni bulursa, Güneş ile Ayın kızı yapar.
Si Sze Yup me trouve, il me fera fille du Soleil et de la Lune.
O halde yarın güneş doğduğunda işgücünün üçte biri olmayacak.
Alors, il vous manquera un tiers de votre main d'œuvre demain soir.
Güneş sıcak.
Soleil chaud.
Diğerleri kızın plastik kıçında güneş parlıyor sanıyor.
Les autres la croient sortie de la cuisse de Jupiter.
Hayır, güneş ışığı olduğun kişiden asla kaçamazsın.
N'y pense pas, Sunshine. Tu ne peux pas échapper à qui tu es.
Bunu yapan güneş değildi.
Le soleil n'a rien à voir avec ça.
Güneş gözümü aldı ve benden daha uzaktasınız sandım.
J'avais le soleil dans les yeux et je pensais que vous étiez bien plus éloigné que ça.
Kardeşim Norma Louise'e... Soğuk bir evrende güneş olan kardeşime.
À ma sœur, Norma Louise, qui a toujours été le soleil éternel d'un univers glacial.
Güneş kreminizi size iki gün içinde getiren şirket olan Amazon Prime'ı izliyorsunuz.
Vous regardez Amazon Prime, le réseau qui vous a livré votre crème solaire en deux jours.
Yüzünün bu tarafında güneş yanığı var.
Il a un coup de soleil sur un côté de son visage.
Genellikle güneş doğmadan kalkardı.
Il se levait souvent avant le soleil.
Güneş ve kum diyarından döndü işte.
Et elle est revenue du pays du soleil et du sable.
Ekinoks çiçeği güneş ve ayın her birleşmesinde açarmış. Ve o zaman yaşam ve ölümün de kapıları açılırmış.
La fleur d'équinoxe fleurit chaque fois que le soleil et la lune s'unissent et la porte entre la vie et la mort sera ouverte.
- Neden güneş gözlüğü takıyorsun?
Pourquoi les lunettes de soleil? Je suis tombé malade.
Gri yaşamıma birazcık da olsa güneş ışığı getirdiğiniz için teşekkür ederim bayanlar.
Merci, jeunes femmes, pour avoir apporté un peu de soleil dans ma triste vie.
Yani, hem söylüyordu, hem temizlik yapıyordu... güneş şemsiyesi ile seyahat ediyordu...
Donc, elle chante, nettoie, elle... voyage par parasol...
Kötü bir güneş yanığı bile aynı reaksiyonları üretir.
Un coup de soleil provoque des réactions similaires.
Güneş saati yaptım. Bir de yeni bir keçimiz var.
J'ai construis un cadran scolaire, et nous avons une nouvelle chèvre.
- Ben güneş saatine bakarım.
Je verrai ton cadran solaire.
Belki güneş enerjisi mühendisi olamadım ama yeni bir Abuddin yaratma hareketinin parçası oldum.
Mon destin n'était pas d'être un ingénieur solaire, mais peut-être que je peux faire partie de l'érection d'un nouvel Abuddin.
Doğru, güneş battıktan sonra yapacak bir şey kalmıyor.
Y a pas grand-chose à faire le soir.