Influence Çeviri Fransızca
3,540 parallel translation
Batı Avrupa etkilerini görebilirsiniz. Geometrik, sade, güçlü.
Vous noterez l'influence d'Europe de l'ouest... géométrique, non ornementé, puissant.
Reid gibilerin sevebileceği şeyleri araştırdım çerez ve çekirdeğin doğal olarak magnezyum sağladığını öğrendim ve magnezyum da seratonin üretmesini sağlıyor ve bu da kimyasal açıdan çok çok mutlu bir beyin demek.
J'ai fait comme Reid, en faisant des recherches, il s'avère que les noix et les graines contiennent naturellement du magnésium, et le magnésium influence la production de sérotonine, qui est responsable de la bonne humeur dans le cerveau.
Başkan Yardımcısı'nın böyle bir etkisi yok.
Le Vice-Président n'a pas ce genre d'influence.
Beyaz Saray'da çalışarak edindiğim gücü korumak istiyorum, ki bu da sana Beyaz Saray'da güç olarak geri dönecek. Benim tarafımdan.
Je veux garder l'influence que j'ai réussi à obtenir à la Maison Blanche, qui se transforme en influence que vous avez à la Maison Blanche par mon intermédiaire.
Sen orada Garrett'tan daha etkilisin.
Vous y avez beaucoup plus d'influence que Garrett.
Üzerimizde güç ve etki kazanıyorlar.
Une âme à la fois, à la conquête du pouvoir et de l'influence sur nous.
Artık örnek alacağı harika biri var.
C'est la meilleure influence qu'il puisse avoir en ce moment.
Biri, algların büyümesini etkileyen küresel ısınma. Alglar buna bağlı olarak mercanlara zarar veren toksik maddeler üretir... İkincisi ise endüstriyel balıkçılık yaparken, hatta sadece tatilde dalış yaparken mercanları kıran insanlardır.
Le réchauffement climatique, qui influence la croissance des algues, et par conséquent, l'algue peut alors produire une substance toxique dangereuse pour les coraux, et les humains, qui les brisent lors de pêches industrielles on simplement en plongée de loisir.
Dışarıda başka bir dünya var, Bay Castle birçok insanın göremediği parayla, nüfuzla, güçle dönen bir dünya.
Il existe un autre monde, M. Castle. Un monde que peu de gens voient, mené par l'argent, l'influence, le pouvoir.
Korkarım babalarımızı kötü etkiliyor.
Je crains qu'il n'ait une mauvaise influence sur nos pères.
Biliyorsun, Latince Bölümü Hollywood'da o kadar söz sahibi değil.
Le département de latin ne possède pas autant d'influence qu'à Hollywood.
Güç sahibi olmanın bedeli vardır.
Avoir de l'influence a un prix.
Bu davaya kaza olmuş diyemeyiz.
C'était un cas de conduite sous influence.
Liam Colson, Albert Chung'a çarptığında kendinde değilmiş.
Liam Colson conduisait sous influence quand il a cogné Albert Chung.
Bu gizliliği ihlâl ettin demektir. Bir dakika yani kendinde olmadan araba kullanmasını umursamıyor musun şimdi?
Attendez, et alors vous vous en foutez qu'il conduisait sous influence?
Nüfuzunuz varsa ve insanlar lafınızı dinliyorsa bu konumuzunu hayırlı işler için kullanmanız lazım.
Quand vous avez de l'influence et que les gens vous écoutent vous devez utiliser cette position pour faire quelque chose de bien.
Parti politikaları gerçekler, idealizm ve senin izlemek istediğin politikalar doğrultusunda talepleri olan gruplar arasında belirlenir.
La politique confronte la réalité, les idéaux et les intérêts du monde des affaires, et cela a forcément une influence.
Burası masaya x miktar para koyan herkesin karşılığında nüfuz satın alabileceği bir market değil.
On n'est pas au supermarché. L'influence ne s'achète pas. - Ce n'est pas ça.
Partimizin sesinin duyulmasına seviniyorum tabii ama bu yasanın bu kadar tartışması gösteriyor ki Danimarkalılar suçlu göçmenlere nihayet bir mesaj veriyorlar :
Je me réjouis de l'influence de notre parti. Le débat sur l'expulsion montre bien qu'il y a un consensus au Parlement. Le message aux immigrés est clair :
Jang kimsenin tarafını tutmayacak ve Jung'un çetesinin bu aileyle başedecek yeterli hakimiyeti yok değil mi?
Jang ne soutiendra personne. Et Jung et sa clique n'ont pas assez d'influence pour régner sur cette "famille", est-ce que je me trompe?
Jeil çetesinin patronuydu ama tüm çeteler Goldmoon altında birleşince tüm gücünü kaybetti.
En effet, il était à la tête du clan Jeil. Il n'a plus d'influence depuis l'alliance.
Onun odasında, yasak bir ilişki yaşıyor alkol ve uyku haplarının etkisinde eylemleri hakkında yalan söylüyor.
Dans sa chambre, pour une relation extra-conjugale... sous l'influence de l'alcool et d'une prescription de médicaments, mentant sur ses activités.
İyi örnek olamadığım için tutunacak dalını kaybetti.
Je sais, et je pense qu'il les a perdues parce que je n'étais pas la meilleur influence.
Peki ya Erişilenler? Baştan sona tüm galaksinin nüfuzunu topluyorlar.
Mais the Reach prend trop d'influence à travers la galaxie.
Yürütmenin yargı üzerinde hiçbir etkisi olamaz.
Ton enquête reste ton enquête. L'exécutif n'a aucune influence sur le judiciaire.
Peki, her neyse. Benim mühimmata ihtiyacım var, bu yüzden de gücünün olduğu o küçük alana dön ve bana 1000 atışlık dokuz mil kağıt hedef mermisi ver.
Ouais, bref, j'ai besoin d'un stage de tir intensif donc retournes à ton minuscule domaine d'influence pour y exercer ton autorité et file moi une bonne caisse de cartouches de 9mm spéciales "tir de précision".
En iyi çabalarımla bunu karara bağladım,..... benim davranışımı biraz sorgulayınca.
Oui. J'ai réalisé que malgré mes efforts, tu exerces une influence sur mon comportement.
Ben hala Yalnızlığın Yıldızı altındayım.
Je suis toujours sous l'influence de "L'étoile de la solitude".
- Ama oksikodonun etkisi altindaydiniz öyle degil mi?
Mais vous étiez sous l'influence - de l'oxycodone?
Onu koz olarak kaseti geri almak büyük bir hataydı.
L'utilisant comme une influence pour avoir cet enregistrement de nouveau était une erreur.
"... yatırım yapmak için kereste, balık ve balmumu gibi... "... kaynaklarınızı biriktirerek, Venedik Düklerine nüfuz etmeye çalışıyorsunuz. "
bois, poisson salé et cire pour financer le syndicat et pour accroître son influence avec les doges de Venise.
Ama dağların ötesindeki kuruyan iklim... ormanları da solduruyor.
Sous l'influence du climat sec au-delà des montagnes, les forêts ont commencé à dépérir.
Dağın bu muhteşem dumanlı örtüsü... iki okyanusun buranın yaşamları üzerindeki... derin tesirine yalnızca küçük bir ipucu.
Aussi spectaculaire soit-il, le manteau nuageux de la montagne n'est qu'un signe de l'influence profonde qu'ont ces deux océans très différents sur le sort des être vivants, ici.
Ama bu etki de bir yere kadar.
Cette influence ne s'étend cependant pas à l'infini.
Dağların tepesinde mahsur kalsalar da... etkilerimizden kurtulmuş değiller.
Même s'ils sont isolés au sommet de la montagne, ils ne sont pas à l'abri de notre influence.
Koz kullanarak.
En exerçant de l'influence.
Şu anda tepemizde bir kulüp dolusu koz var.
Il y a un club entier plein d'influence au dessus de nos têtes en ce moment.
Kız onun yatışmasını sağlıyor.
Elle a une influence apaisante.
Açıkçası gerekli olduğu içindi hep.
Franchement, c'était toujours sous influence de drogues.
- Richard ve babası Preston soruşturmanın devam etmesini engellemek için güç ve etkilerini kullanmaktan hiç çekinmiyordu.
Richard et son père, Preston, n'ont pas peur d'utiliser leur pouvoir et leur influence pour décourager des recherches plus poussées.
Ben onun iyi bir etkisi olacağından emin değilim.
Je ne suis pas sûre qu'il aura une bonne influence.
Yargıç Ludwig arabasını çarptıktan 20 dakika sonra,... Landon Boyce aynı yolda uyuşturucu madde etkisinde araç kullanmaktan kenara çekilmiş.
20 mns après l'accident du juge. Landon Boyce s'est fait arrêter pour conduite sous influence sur la même route.
Evet ama polis işleri konusunda pek bir şey yapamıyorum.
Oui, mais cela ne me donne que peu d'influence sur la police nationale.
Hayır ama etkili olmak için tüm seçenekleri değerlendiriyoruz.
Non, mais on fera tout pour gagner de l'influence.
Birinin vekile, tersanenin kapanmasına karşı savaşmaması için baskı yaptığını söyleyen kaynaklarımız var.
Des sources nous rapportent que le membre du Congrès a été influencé par quelqu'un pour ne pas s'y opposer.
Tanık aynı zamanda bu davanın temelini oluşturan velayete müdahaleye ortak oldu bu yüzden ifadesi olsa olsa yanlı olur.
Le temoin a aussi pris part à l'interférence de garde qui se déroule au coeur de ce cas, donc son témoignage est influencé.
Kendinde olmadığını ispatlayamam.
Je ne peux pas prouver qu'il était sous influence.
Bu büyük olayı tetikleyen kuvvetler... savaş meydanının çok uzağındaki... hayatları da şekillendirdi.
Les forces qui ont déclenché ce grand événement ont aussi influencé le sort de la vie loin de ce champ de bataille en mer.
Afrika, tarihi boyunca tüm gezegeni etkiledi.
Tout au long de son histoire, l'Afrique a influencé toute la planète.
Oldukça rahatsız bir kadının hayatını etkilediğini görmüyor musun?
Mais, Sterling, vous ne voyez pas que les actions d'une femme perturbée ont profondément influencé votre vie?
"Fazla Amerikan'mışım."
Parce que j'ai une mauvaise influence.