Kadar Çeviri Fransızca
537,806 parallel translation
Sana verdiği şeyi ne kadar gizlersen o kadar tehlikeye girersin.
Plus tu t'accroches à ce qu'il te donne, plus tu es en danger.
Bir süre ortadan kaybolacak kadar.
Assez pour me faire oublier.
Bundan sonra ne yapacağıma karar vermek için zaman kazanacak kadar.
Pour réfléchir à ce que je vais faire.
Şimdiye kadar tek öğrendiğimiz, Başkan'ın Beyaz Saray'da yaşananlardan bihaber olduğu.
On a appris que le Président ne savait rien de ce qui se passait.
İhtiyacımız olana kadar saklıyordum.
J'attendais qu'on en ait besoin.
Yani senin ihtiyacın olana kadar.
Que vous en ayez besoin.
Claire sizin için ne kadar değerli?
Que vaut-elle pour vous?
Bu yüzden evet, sonuna kadar suçluyum ama sizler de öylesiniz.
Oui, je suis coupable, tout comme vous.
Saltanatınız buraya kadar.
La mascarade est terminée.
Makama, bunun sürmesine göz yummayacak kadar saygı duyuyorum.
Je respecte trop cette fonction pour continuer.
Başkanlıktan söz ediyoruz. Bir politikacı daha ne kadar yükselebilir?
Un politicien peut viser plus haut que la présidence?
Grayson soyunun 16. yüzyıla kadar izini sürdü.
Il a remonté la lignée des Grayson jusqu'au XVIe siècle.
Geri dönene kadar eline aldığında sana burayı hatırlatacak bir şey.
Un objet que tu peux tenir dans la main pour te rappeler cet endroit jusqu'à ton retour.
Yazılı bir mektup sunana kadar resmî sayılmaz.
Ce ne sera pas officiel avant que je donne une lettre signée.
Şimdi hedefine bu kadar yaklaşmışken gözün sadece ihaneti mi görüyor?
Et maintenant qu'il est à portée de main, tu ne vois que la trahison?
Seni önemsediğimi bilmeni istiyorum ama ne kadar yanında olabilirim, bilmiyorum.
Sache que je tiens à toi. Mais j'ignore ce que je peux apporter.
Kendinle baş başa kaldığın anlarda beni tek bir konuda olduğu kadar şevkle ve içtenlikle aklında tutmaya çalış.
Retenez bien mes paroles, pensez-y quelquefois. Je retrouverai une volonté ardente pour accomplir ce sacrifice.
Ahmedi'nin yerini bulana kadar hiçbir şey yapmak istemiyorum.
Je ne veux rien faire avant d'avoir localisé Ahmadi.
Hiç kimse seni benim kadar sevemez.
Personne ne t'aimera jamais autant que moi.
Tıpkı hiç kimsenin beni senin kadar sevemeyeceğini bildiğim gibi.
Tout comme personne ne m'aimera jamais autant que toi.
Claire ne kadar sadık olduğunu biliyor.
Et Claire sait que vous êtes loyale.
Seçimleri çalmak için eşinizle ne kadar ileri gittiğinize hayret ettim.
C'est choquant, à quel degré vous avez volé cette élection.
Bazen bu yüzden gerektiği kadar etkili olamıyorum.
Et cela me rend parfois moins efficace.
- Peki bu düzen ne kadar sürecek?
Combien de temps va durer cet arrangement?
Ama Jacqueline demişken, sıska boynuna kadar mücevhere batmış hâlde.
Mais d'ailleurs, Jacqueline a un tas de choses clinquantes.
Titus'ın tarihi geçmiş salam toplaması gibi dedikodu toplarlar, sonuçları da öbürü kadar toksik olabilir.
Elles fabriquent des ragots comme je fabrique des pets et quand ça sort, c'est pas joli!
Titus. Bu kadar güzel bir şeyi kabul edemem.
Titus, je ne peux pas accepter une chose aussi belle.
Ben Kimmy! Jacqueline'in çantalarını alacak kadar aptalım!
J'ignore pourquoi j'ai pris les sacs de Jacqueline!
Şimdi senin kadar berbat olduklarını biliyorsun.
Maintenant, vous savez qu'ils sont aussi nuls que vous.
2012'ye kadar espressonun "ekspreşto" diye telaffuz edildiğini sandım.
Jusqu'en 2012, je pensais qu'"expresso" se disait "exprechto".
Duygusal imaları anlamaya çalışmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edemezsiniz.
Tu n'as aucune idée de ce que ça fait d'avoir du mal à reconnaître des signaux émotionnels.
Tahmini ne kadar kalır?
Combien de temps il va rester?
Yakalanana kadar bilmese de çalıştı tabi.
Il ne le savait pas avant d'être menotté, mais oui.
Uyuşturucu kaçakçısı kardeşini ne kadar süreceği bile belli olmadığı halde bizde kalmaya davet ettin ve bana sormadın bile.
Tu as invité ton frère dealer à venir chez nous pour Dieu sait combien de temps et n'as pas pris la peine de me demander.
Eğer bu kadar üzgünsen, neden ilk dediğimde söylemedin?
Si tu es si en colère, pourquoi ne me l'as-tu pas dit quand je t'en ai parlé?
Eğer ona iş bulursan sonsuza kadar burada yaşayacak.
Si tu lui trouves un boulot, il va vivre ici pour toujours!
Nerde kalmıştık. Raj'ın yatakta ne kadar kötü olduğundan bahsediyordun.
Donc, tu nous disais à quel point Raj est nul au lit.
Senin mükemel olduğunu düşünmüştüm, fakat gel gör ki, ailen tarafından o kadar bastırılmışsın ki.
Je pensais que tu étais génial, mais, oh mon Dieu, tu étais tellement dominé par tes parents.
Böyle tuhaf ve enteresan bir gece için bu kadar uzun beklemeyelim.
N'attendons pas autant pour une autre soirée étrange et gênante.
Kendine bu kadar yüklenme.
Ne sois pas trop dur avec toi-même.
Yeni doğum yapan annelerin, duyguları algılama konusunda 2 yıla kadar daha iyi olduklarını gösteren bir çalışma okudum.
Tu sais, je viens de lire une étude qui suggère que les nouvelles mamans sont meilleures à détecter les émotions pendant deux ans.
Hareket kabiliyetinizi kaybetmenizin ne kadar korkunç olacağını hayal edin bacaklarınız ve tüm diğer... Allen.
Imaginez votre peur si vous perdiez votre mobilité, vos jambes et...
Teşekkürler, Christina. Hepsi bu kadar.
Merci, Christina, ce sera tout.
Bence en iyisi zamanı gelinceye kadar burada kalmam olur.
C'est mieux que je reste ici pour l'instant.
Ve o kadar eminim ki şu anda konuştuğumuz sırada dışarıda aşı üretmeye çalışan bilim insanlarıyla dolu sığınak kaynıyordur.
Je te parie qu'il y a d'autres bunkers pleins de scientifiques en train de préparer un vaccin.
Bu yüzden biraz daha dayan. Her şeyin temizlenmesine kadar bekleyeceğiz.
Donc sois patient, on attend leur feu vert.
Tamam öyle olsun. Bugünlük bu kadar yeter.
Très bien, ça suffit pour aujourd'hui.
"Güzel, bu insanlar delirmiş gibi, sabahlara kadar model yapıyorlar, evimde hissediyorum." dedim.
C'était super. Ils bossaient comme des bêtes toute la nuit. Je me sentais chez moi.
Ve kursa katıldım, bir yıl kadar bir şeyler ürettim.
Alors j'ai passé un an à fabriquer des trucs.
Bush Theater'ın boyutu bir kibrit kutusu kadar.
Le Bush Theater est aussi grand qu'une boîte d'allumettes.
Ama biz elimizdeki malzemelerle çok ucuza mal ediyorduk ve başından sonuna kadar her adımda sorunları Es çözüyordu.
Nous, on faisait ça avec trois fois rien. Es trouvait toujours des solutions, elle était là du début à la fin.