Kalıyorsun Çeviri Fransızca
2,457 parallel translation
Hoşlanıyor olabilirsin ama ondan hamile kalıyorsun ve kıçın kazan gibi oluyor ve Billy Lavatino'dan bir bebeğin oluyor Yağlarımızı Eritelim programının bağımlısı oluyorsun küçük sürtük.
Tu l'aimes peut-être, mais ensuite, tu finis enceinte avec des hanches de camionneur, et t'as un bébé avec Billy Lavatino, Et t'es accro au Weight Watchers, salope.
Burada kalıyorsun, gözümün önünde.
Tu restes ici, là où je peux garder un oeil sur toi.
Kalıyorsun değil mi?
Alors? Tu restes, non?
Ben Portland'a gidiyorum ve sen de sen de burada kalıyorsun.
Je vais à Portlet ce soir. et tu tu restes ici.
- Burada mı kalıyorsun?
Tu vis ici?
Nerede kalıyorsun?
T'es à quel hôtel?
Beş aydır bu otelde kalıyorsun, değil mi?
Tu habites ici depuis cinq mois, c'est ça?
- Nerede kalıyorsun?
- Où tu habites?
Bu iş ya çok tehlikeli ve saklanmam gerek ya da çok kolay ki sen kıyıda kalıyorsun. Hangisi?
Ou bien c'est tellement facile que tu resterais en retrait, lequel des deux?
Sen yanında acemi kalıyorsun.
On a l'air de débutants à côté.
Hayır, hayır, kalıyorsun!
Non, non, tu restes!
Kalıyorsun!
Tu restes!
Sen burada kalıyorsun.
Vous restez ici.
Ama Cumartesi olmaz! Zaten Çarşamba günleri mesaiye kalıyorsun!
Tu bosses déjà le mercredi soir.
Misafir odamda kalıyorsun.
Tu vis dans ma chambre d'amis.
Hep kendi başına kalıyorsun.
Tu finis tout seul.
O hâlde neden kalıyorsun?
Pourquoi rester, alors?
- Nerede kalıyorsun?
- Tu habites où?
Böyle konuşmak zorunda kalıyorsun.
On te force à dire ça.
İşte bu yüzden hep geç kalıyorsun.
C'est pour ça que t'es tout le temps en retard.
Mesele şu seni oraya yerleştiren insanlar için çalışıyorsun ve kazanıyorsun, Sonra yine aynı yere dönüp, seçilmek için tekrar çalışmak zorunda kalıyorsun.
À tel point qu'à peine élu pour servir tes électeurs, tu dois préparer
Sürekli geç kalıyorsun, iş ortamına ayak uyduramıyorsun.
Tu es toujours en retard, tu ne cadres pas dans l'environnement de travail.
- Tulpstraat'ta mı kalıyorsun.
Tu vis dans la Tulpstraat?
Evimde bir odada kalıyorsun ve karımın önünde hakaret ediyorsun.
Tu vis chez moi et tu défends ma femme?
Yani buraya yeni taşındın ve bunu görmek zorunda kalıyorsun.
Je veux dire, vous venez d'arriver et vous devez subir ça.
Biliyorum, bırak sondaj yapsınlar diyecekler. Bir zaman geliyor ödün vermek zorunda kalıyorsun.
On nous dit de laisser forer, de faire des compromis.
Sen de kalıyorsun, Doktor Hanım.
Ça te concerne aussi.
Geriye sen kalıyorsun. Hap için bir kadın ve iki çocuğa kıyabileceğime inanıyor musunuz?
Vous croyez que j'ai pu tuer une femme et deux enfants pour des pilules?
İIk beş maçta sahada spiker gibi konuşuyordun ama son üç haftadır nefes nefese kalıyorsun.
Les 5 premiers matchs, tu parlais comme un député dans le huddle. Ces 15 derniers jours, on dirait que tu économises ton souffle.
Nerede kalıyorsun?
À quel hôtel es-tu?
- Nerede kalıyorsun?
Où êtes-vous descendu?
Sen benimle kalıyorsun...
Toi reste avec moi.
Geceleri burada mı kalıyorsun?
- Tu dors ici, ce soir?
Arabada kalıyorsun.
Restez là.
Herzaman sona kalıyorsun.
- Dis donc, toi, t'es toujours la dernière debout!
Gecenin bir yarısı gelip Foster'ın yanında kalıyorsun, ve birilerin zorla içeri girmesi, bana çok tuhaf geliyor.
- Ah, non? Je trouve étrange que le soir où tu viens dormir chez Foster... quelqu'un décide d'entrer chez elle par effraction.
Sen de mi burada kalıyorsun?
- Si. Vous habitez ici?
Galler Prensesi seni sağ salim ona götürebilmem için kiraladı. Kötü adam yaralansın ya da yaralanmasın sen burada kalıyorsun.
La Princesse de Galles m'a engagé pour vous protéger, truand blessé ou pas, vous restez ici.
Ve sen kalıyorsun.
Et tu restes.
- Neden onunla kalıyorsun?
Tu vas rester?
Neden sesini biraz kalınlaştırmıyorsun, kök birası?
- Plus de basses dans la voix.
Phil, hoşça kal demeden ayrılmıyorsun öyle değil mi?
Phil, tu ne pars pas sans dire au revoir, n'est-ce pas?
Devon bana kalırsa bencilce davranıyorsun.
Devon, tu es égoïste.
Evimde bedavaya kalıyor, yiyor, arabalarımı kullanıyorsun...
Tu dors chez moi, manges chez moi, conduis mes voitures...
Nerede kalıyorsun?
Tu crèches où?
Neden gidip insanları kurtarmıyorsun Kal-El?
Pourquoi ne vas-tu pas sauver des humains?
Zod'u anladığını sanıyorsun Kal-El ama seni temin ederim ki onu hiç tanımıyorsun.
Tu penses avoir cerné Zod, mais je t'assure... tu ne le connais pas du tout.
- Bazen orada mı kalıyorsun?
Vous y allez de temps en temps? Sous mon arbre.
Nerede kalıyorsun?
Où logez-vous?
- Sen kalıyorsun.
- Rester.
Hayır, ben gidiyorum. Sen kalıyorsun.
- Toi, tu restes.