Kanıt Çeviri Fransızca
20,376 parallel translation
Ama ailesinin cesetlerinin mezardan çıkarılması dışında hâlâ Frank'in doğruyu söylediğine dair bir kanıtımız yok.
Mais... à moins de faire exhumer les corps, on n'a aucune preuve de ce que dit Frank.
Castle'ın davası için kanıt bulmaya çalışırken.
Quand je cherchais des indices sur l'affaire Castle.
Vandal Savage'ın zaman manipülasyonunda bulunduğuna dair apaçık bir kanıt var elimde!
Preuve indéniable que Vandal Savage s'est impliqué dans une manipulation temporelle!
Karşımda duran delikanlı bu macerada bazı şeylerin yolunda gittiğinin kanıtıdır zaten.
Le jeune homme devant moi est une preuve qu'il s'est passé quelque chose de bien pendant cette aventure.
Kanıtımız olmayınca çıkmaza girdik.
Et sans preuve, on coince.
Dur biraz, yaşadığında dair kanıt istiyoruz.
Il nous faut une preuve qu'elle est en vie.
Maalesef bariz bir kanıt gösteremem, kuyruk falan gibi.
Je ne peux pas vous offrir de preuve si évidente qu'une queue.
Başka kanıt mı istiyorsun?
Vous voulez d'autres preuves?
Adam kaçırmanı, elimizdeki kesin kanıtı Debra Macall'ı öldürme teşebbüsünü bir bir anlatırım.
Et est-ce que tu as besoin que je...? Maze!
Partide olduğunu gösteren bir kanıtımız yok, onu gören olmamış.
Quoi? Non! C'est absurde.
Az kalsın yok ediyordun o kanıtı.
J'espère que le gars qui t'as blessé a beaucoup d'ennuis.
Adam kaçırmanı, elimizdeki kesin kanıtı Debra Macall'ı öldürme teşebbüsünü bir bir anlatırım. Sonra Ali şornton'un cinayetiyle ilişkini bulunca en güzelinden birkaç ilaç verirler damardan, sen de sonsuz uykuna dalarsın.
Je lui parlerai du kidnapping, et des preuves en béton qu'on a, la tentative de meurtre contre Debra Macall, et ensuite, nous ferons le lien avec le meurtre d'Ali Thornton, peut-être que vous allez recevoir une sympathique petite injection de drogue,
Elimizde hiçbir kanıt yok.
Nous n'avons aucune preuve.
Partide olduğunu gösteren bir kanıtımız yok, onu gören olmamış.
Il n'y a pas de preuve de sa présence à la fête. Personne ne l'a vue.
- ıhtiyacınız olan kanıt bu değil mi?
C'est la preuve qu'il vous fallait pas vrai?
- ıhtiyacımız olan kanıt da buydu.
C'est la preuve qu'il nous fallait.
Az kalsın yok ediyordun o kanıtı.
Une preuve que vous avez pratiquement détruite.
Kanıt olarak uçak bileti bile vardı.
Elle avait les billets pour le prouver.
Kanıt olabilir.
Ça pourrait être une preuve.
Rahibi çökertmek için yeterli kanıtımız var de lütfen.
S'il vous plaît, dites-moi qu'on a assez d'éléments pour arrêter ce prêtre.
Kanıt odasına girip benim için bir şey alacaksın.
Tu vas aller au local des preuves et tu empruntes quelque chose pour moi.
Oldukça sağlam bir kanıt, Peder.
C'est très accablant, Père.
Kanıt odasından istediğin şeyi getirdim.
J'ai ce que tu voulais des pièces à conviction.
Kanıt odasına girip benim için bir şey alacaksın.
Tu vas aller au dépôt des preuves emprunter un truc pour moi.
Plaj şortu. Adamın dengesiz olduğunu anlaman için daha ne kadar kanıt lazım?
Short de bain.
- Kanıtın var mı?
Je n'ai pas tué mon père.
Ortalığa da birkaç kanıt bıraktım, yani...
J'ai déjà posé quelques preuves, donc c'est...
- Öyle. O yüzden kanıt bulmama yardım et.
Donc aidez-moi à le prouver.
- Kanıtınız yok.
Vous n'avez pas de preuves.
Elimizde hortumculuğunun kanıtı var, bu da geçerli sebep olmaya yeter.
On a des preuves du détournement, et c'est assez pour une raison suffisante.
Herhangi birini incittiğime dair kanıtın yok, elin kolun bağlı.
Vous n'avez aucune preuve, vos mains sont liées.
Yaşadığının kanıtı lazım.
Je veux une preuve qu'il est vivant.
- İç çamaşırı kanıtı.
- Des petites culottes.
Uyuşturucu ticaretine dahil olduğuma dair kanıtınız bu mu?
C'est votre preuve de mon implication dans le trafic de drogue?
İşte kanıtın, Peter.
C'est votre preuve, Peter.
- Hala fiziksel kanıtınız yok. -... evet, mutluyum.
- Vous n'avez toujours pas de preuve.
Senin kanıtın da bir köpek mi?
Comme le chien?
O zaman kanıtı saklayıp hikâyemizi düzeltelim.
Alors on cache les preuves et on arrange notre histoire.
Ve kanıtım var.
Et j'ai des preuves.
Kanıtın var!
Tu as des preuves!
Öğrencilerinin dolaplarına delilleri yerleştirdiğine dair kanıtımız.
On a la preuve qu'il a placé lui-même les preuves dans les casiers de ses élèves.
Elbette ilk başta onlara inanmadım, ama bana kanıt yollayacağını söyledi.
Bien sûr, je ne les ai pas crus, au début mais il a dit qu'il m'enverrait des preuves.
Evet ama olay şu ki, Marcus Boone aleyhine bulunan tek kanıt... güvenlik görevlisinin verdiği ifade, Güya ona binaya girmesi için izin veren kişi.
Le fait est que, la seule preuve qu'ils ont contre Marcus Boone est le témoignage d'un garde de sécurité, celui qui lui aurait donné le code d'accès à l'immeuble.
- Buna dair kanıt yok.
Il n'en porte pas de traces évidentes.
- Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?
- Tu t'entends parler?
Sonunda bu kafesten çıktığımda beni buraya tıkan iki amatörün hayatlarını yerle bir edeceğim.
Quand je sortirai enfin de cette cage, je détruirai la vie des deux amateurs qui m'ont envoyé ici!
Bir çete kan davası ne kadar kolay kontrolden çıkabilir, biliyor musun?
T'as une idée de comment une vendetta de gang peut facilement dégénérer?
"Hipnozun işe yaramadığının kanıtı."
Mais les yeux, ce qu'il y a derrière.
Cübbeyi giymeden önce turneye çıkan müzisyen, Frank Lawrence'tım.
Avant le clergé, j'étais seulement Frank Lawrence, musicien itinérant.
Ona canını bağışlamasını emrettim çünkü kan hepimizi bağlıyor.
Je lui ai donné l'ordre de t'épargner car on est tous liés par le sang.
Bu kan tarlalarından kaç tane var?
Combien en existe-t-il?