Kıtlık Çeviri Fransızca
2,162 parallel translation
Herşey dağılmaya başlayınca, belli bölgelerde birkaç gün süren kıtlıklar olacak. Hiçbirşeyin kalmadığı noktaya varana kadar.
Quand tout s'écroulera, on verra des pénuries localisées à certains lieux et certaines périodes avant d'en arriver au stade où il ne restera plus rien.
Kıtlık zamanında odunların arasında yiyeceksiz sıkışıp kalmıştık.
Nous nous sommes retrouvés sans nourriture, dans les bois, pendant la famine.
Ve orduda yiyeceğimiz vardı, kıtlık zamanında bile.
Et dans l'armée, nous avions de la nourriture, même pendant la famine.
İşte bu yüzden Hindistan'da kıtlık var.
Voilà l'origine de la famine en Inde.
Kilise ; savaş, kıtlık ve afetlerden daha çok ruhu cehenneme gönderdi.
L'Église a mené plus d'âmes en perdition que les guères, les famines et la peste.
Doğanın savaşından, kıtlık ve ölümden bu yana en değerli şey irdeleyebilme yetimiz, yani hayvanlardan üstün olarak, sadece kabullenmiyoruz.
" Le résultat direct de cette guerre de la nature, qui se traduit par la famine et par la mort, est donc le fait le plus admirable que nous puissions concevoir, à savoir : la production des animaux supérieurs.
Yani bu seçenekleri oldukça kısıtlıyor.
- Ça aide.
Evet, evet.. bir de köpeği ölürse tam ağıtlık olur.
Oui. À un chien mort près, c'est une chanson country.
Gördüğünüz gibi zamanım biraz kısıtlı.
Voyez, je suis un peu pressé par le temps.
Fazla çalışıyorlar, bütçeleri kısıtlı.
Ils sont surchargés et sous-payés.
Size altı-yedi saat gibi daha kısıtlı bir tablo verebilirim.
Je vous donnerai plus d'informations - d'ici six ou sept heures.
Aslında bu sefer güneyi düşünüyorum. Latin Amerika'daki kıtlığa dikkat çekmek için.
Je pensais atteindre le Sud un petit moment, porter l'attention des médias sur la famine en Amérique Latine.
Çok doğrusal düşünüyordum. Tümdengelim kullanıyordum. Kısıtlı düşünüyordum.
J'ai pensé de façon trop linéaire, trop réductrice, trop restrictive.
Bu mor kurutma kâğıtlık bir iş değil.
Ce n'est pas un travail pour le buvard violet.
TL omurga filmlerinde t-12'de patlama kırığı olduğunu görüyoruz.
Les radios montrent une fracture-éclatement au T12.
- Şef ona kısıtlı sözleşme önerdi şimdilik nasıl gittiğine bakacağız.
- Le Chef lui a offert { \ pos ( 192,230 ) } un CDD pour tester la température.
George etraftayken kadın kıtlığı çekmeyiz.
Mais les filles nous tournent autour quand George est là.
Ama arayan herkesin söylediğine göre ; onun verdiği referansların hepsi artık var olmayan bir ajansdan. Bir kayıtlı hemşire ev yardımı ajansı.
Chaque témoin nous a dit qu'elle était recommandée par une agence d'infirmières à domicile, RN Home Aid, qui n'existe plus.
Vaktimiz oldukça kısıtlı. Bu nedenle her şeyi "Eye Of The Tiger" şarkısı eşliğindeki bir klipte yapacağız.
On a peu de temps, on va faire ça avec Eye of the Tiger.
Savaş kıtlığa sebep olmuştu.
La guerre causait des restrictions :
Zıtlık.
Bizarre.
Bu artık benim dostum olmadığını kanıtlıyor!
Ça prouve que t'es pas mon amie!
Kız, ölmeden önceki üç gün boyunca bir numaradan tam 28 kere aranmış. Barstow'un dışından biri adına kayıtlı, Brett Mcdowell.
Durant les trois jours précédant sa mort, elle a reçu 28 appels d'un téléphone depuis Barstow, au nom de Brett McDowell.
Kasıtlı ihmalkârlık.
- Conduite intentionnelle et délibérée.
İşte bu yüzden kasıtlı ihmalkârlık ve yüksek bir cezaya konu oluyor.
D'où la conduite intentionnelle et délibérée. Ce qui entraîne des intérêts élevés.
Onu ilk biz ele geçirmeliyiz, Theo. Zamanımız kısıtlı.
Il faut le récupérer avant eux.
Evet, ama fotoğrafın orjinalindeki arka planda, renkler biraz solmuştu. Bu yüzden biraz karşıtlık ve düzeltme kullanırsak...
Mais le décor derrière s'est effacé, avec un peu de contraste et d'outils de correction...
Penny, bu büyük bir görev ve benim zamanım hem kısıtlı hem değerli.
La tâche serait colossale et mon temps est précieux et limité.
Pelikanlar normalde sahil yakınlarında avlanır fakat yiyecek kıtlığı onları başka yerlerde aramaya zorladı.
D'habitude, les pélicans pêchent le long de la côte. Mais l'épuisement des stocks de poissons les oblige à s'aventurer plus loin.
Yaşam yeri kısıtlı olduğu için sürekli sınır anlaşmazlıkları yaşanır özellikle de diğer saçakbaşlarla.
Le manque d'espace entraîne de constants conflits. En particulier, entre neoclinus.
Sorun, buradaki kısıtlı havanın fazla dayanmayacak olması.
Mais les réserves d'oxygène s'épuisent vite.
Kaynak sularındaki besin maddeleri çok kısıtlı olabilir.
Au printemps, les eaux contiennent peu de substances nutritives.
Kısıtlı dünyandan çıkıp farklı şeyler dinlemen gerekir.
Tu devrais essayer la musique. Faute de quoi, ta mémoire est... limitée.
Floransa'nın üzerinde karanlık bulutlar dolaşıyor ve zamanımız kısıtlı.
Le ciel s'assombrit sur Florence et le temps nous manque.
"Tam bir malzeme kıtlığı vardı."
... de ces hommes..
Kırılamaz olduğunu böyle mi kanıtlıyorsun?
Et c'est tout ce que vous avez donné?
Globe'dan Cal McAffrey deyin ve zamanım kısıtlı.
Dites-lui que c'est Cal McAffrey du Globe, et que le temps presse.
Şey, Zaman biraz kısıtlı, Ama programıma uygun olabilirler.
Mon emploi du temps est serré, mais ça devrait pouvoir se faire.
Kızlar, hangi kız yurduna kayıtlısınız?
Hé, les filles, vos jeannettes vous ont oubliées en route? Putain de merde!
ATLAS yeraltı, artık kısıtlı konumda.
Le sous-sol d'ATLAS est maintenant en mode restreint.
Nash, kız hakkında kayıtlı hiçbir şey yok.
Nash, elle ne figure pas au radar.
Ancak, Van Buren'deki seçim olanaklarımız kısıtlı.
Même si le bahut offre un choix limité.
Zamanımız kısıtlı.
Il faut se dépêcher.
Belki Amerika'da mürekkep bitmişti. "Amerika'da Mürekkep Kıtlığı"
Et si l'Amérique était à court d'encre?
Kısıtlı hava sahası.
C'est une zone aérienne restricte.
Azalan stoklarımızı ve kısıtlı seçeneklerimizi değerlendirince eski düşmanlarımız son hatta tek umudumuz olabilir.
Nos ressources s'épuisent, nos options sont limitées, et notre ancien ennemi pourrait bien être notre dernier, voire notre seul espoir.
Bunları doğru düzgün ifade bile edemiyorum çünkü çünkü bu karmaşık fikirleri bu kısıtlı, aptal lisanla ifade etmek zorundayım.
J'essaie d'énoncer des notions complexes dans un langage articulé rudimentaire!
Size yalan söylemeyeceğim çocuklar, bu seferki işte istihbaratımız çok kısıtlı.
Je ne vous mentirai pas, on n'a pas beaucoup d'infos.
Annen, bu sabahki kıyafetini tüm dünyaya kıçını göstermen için kasıtlı giyip giymediğini merak ediyor.
ta mére me demandait si tu t'étais habillée ce matin avec l'intention de monter ton cul au monde entier?
Balkanlar'da kısıtlı zamanımız vardı.
On est en sursis dans les Balkans.
Anlama kıtlığı çekiyorsun galiba.
Tu ne comprends pas.