English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ L ] / Lunch

Lunch Çeviri Fransızca

151 parallel translation
Sorun ne, Boris? Tığ!
L'avale-lunch!
Tığ?
- Avale-lunch?
Baharda bir sürü çığ olur. Kar boom yapar!
Au printemps nous avons beaucoup d'avale-lunch.
Öğleden sonra, talihsiz bir kaç kuşu daha katletmek için dışarı çıktık. - Dinleyin.
Après le lunch, on alla de nouveau massacrer les oiseaux.
Marlene, servis yap!
Marlene, le lunch!
- Ya düğün yemeği? - Çok komik!
- Et le lunch on peut-y aller quand même?
- Yemek için teşekkürler.
- Merci pour le lunch.
Yanımıza yemek almalıydık.
On aurait dû apporter un panier-lunch, Chef.
- Yemekten sonra.
- Après le lunch.
Selam, Beth Seni görmek çok güzel.
Je ne vous ai pas vue au lunch.
Yemek, gaz ve geçiş ücreti için sadece 248 uzay doları aldı.
Il a juste pris 248 space dollars pour le lunch, l'essence et les péages.
Sadece yemek hakkında konuşmak istemiştim.
Je parlais d'un lunch.
Öğle yemeğinden konuşmak istemiyorsun.
Vous ne parliez pas d'un lunch.
Ben Spy Girl matarası aldım, sen gittin beslenme çantasını aldın.
J'avais le thermos Spy Girl, tu as eu la boîte à lunch. J'ai eu la poupée, tu as eu l'action set.
Kim o kadar beslenme çantasını çalar ki?
Qui volerait 30 boîtes à lunch?
Beslenme çantası mı bu?
C'est une boîte à lunch? Non, un sac.
Öğlen yemeği zamanı.
C'est l'heure du lunch.
Yatakta kahvaltı veya brunch ya da öğle yemeği gibi bir şey.
Petit-déjeuner au lit. Ou brunch ou lunch ou je ne sais quoi.
- Bugün yemekte ne var?
Et comme lunch?
Seni destekleyenlerin, ki bunlar kadın, erkek, çocuk demeden bütün Savannahlılar, morallerinin ne kadar bozuk olduğunu anlatamam.
Et tes supporters, hommes, femmes et gosses de Savannah, sont si dêmoralisês qu'ils ont du mal à ne pas vomir leur lunch.
Şimdilik faturamı ödeyin. Yemeğinizi piknik tarzında paketleyin ve daha sessiz bir yere gideriz. Böylece size, Yüce Tanrıya hizmet ederek nasıl çok para kazanabileceğinizi anlatırım.
Payez ma note pour m'éviter de remonter, faites emballer votre lunch et on va se retirer dans un endroit tranquille où je vous dirai comment faire fortune grâce à Dieu tout-puissant.
Yarın size yemek getiririm.
Je vous apporterai le lunch demain.
Öğle yemeği.
Lunch.
- Light Street'teki George's Lunch.
- Chez George sur la rue Light.
- Baba ve Alain için öğle yemeği.
- J'ai fait un lunch pour papa puis Alain.
Midemi sadece tatlı şeylerle doldurmak istiyorum.
Ma boîte à lunch ne contient que des trucs sucrés.
Sana öğle yemeğinde uğrarım.
Je viendrai par dans votre heure de lunch.
İyi ki evden getirmişim.
Par chance, j'avais apporté mon lunch.
Lunch büfesi hakkında ne düşünüyorsun?
Qu'est-ce que tu penses du "café Kroket"?
Ya öğle yemeğini unutursa?
Et s'il partait sans son lunch?
Yemekten sonra seninle devam edeceğiz.
Très bien, on se retrouve ici après le lunch, en commençant par toi.
Lütfen onuruna verdiğimiz küçük yemek için evde bize katılın.
Joignez-vous à nous, nous donnons un lunch en son honneur
Ben hala öğlen yemeği molasındayım.
C'est encore mon heure de lunch.
Peki yarın öğle yemeğine ne dersin? So do you want to have lunch tomorrow?
On déjeune ensemble demain?
Öğle yemeği menüsünü hazırlayacağız.
On doit faire le nouveau lunch.
Öğle yemeği? Vayy!
- Le lunch?
Anne, zaten giyindim ve öğle yemeğimi de hazırladım.
Maman, je suis déjà habillé et j'ai préparé mon lunch.
Evet. Yani, her işi olmayan Hollywood'daki aktris, orada bir gösteri kapabilmek için yemek masasında bekler.
Ouais ouais. je pense que chaque actrice sans travail à Hollywood essaye d'avoir un rendez-vous là bas en attendant le "Lunch Counter".
Yanında rozbifin yoksa yemeğim bile olamaz.
Á moins que tu n'aies de Ia viande, ce n'est meme pas un lunch.
- Beslenme çantanı aldın mı?
- As-tu ta boîte à lunch?
Pek yemek yiyesi yokmuş.
Il n'est pas trop lunch.
Ben, Brian Griffin The Lunch Hour'u dinliyorsunuz.
Salut, je suis Brian Griffin, et vous écoutez "A l'heure du repas,"
Dinleyici, The Lunch Hour'dasıın. Siparişini alabilir miyim?
Vous êtes sur "A l'heure du repas." Puis-je prendre votre commande?
The Lunch Hour'u dinlediniz.
C'était "A l'heure du repas".
The Lunch Hour programı olduğunu sanmıştım.
J'étais censé faire "A l'heure du repas."
Sonya ile beraberdim. Üst kattaki özel terasta özel öğlen yemeğimizin tadını çıkarıyorduk.
Nous étions à l'étage, sur la terrasse privée pour profiter d'un lunch seul à seule.
Eğer şimdilik başka bir şey yoksa. Yemek saatindeyiz, benim gidip ilgilenmem gerekiyor.
Si c'est tout ce qu'il vous faut pour l'instant, on a un lunch en cours, et il faut que j'aille voir si tout se passe bien.
Stutgartlar'daki öğle yemeğimizi iptal etmek zorunda kaldık. Çünkü daha dün gece haber aldık Sookie'den.
On a dû annuler un lunch avec les Stuttgarts parce qu'on ne l'a appris de Sookie qu'hier soir.
Yayında My Pretty Pony'den Desmond Fellows'la birliktesiniz. Wrigley sakızları tarafından Liberty Lunch'da düzenlenecek bir yardım konseri verecek.
Vous êtes à l'antenne avec Desmond Fellows de My Pretty Pony qui joue demain soir au Liberty Lunch.
Yemeğiniz orada kaldı.
Votre lunch?
- Biri tüm beslenme çantalarımızı çalmış.
Quelqu'un a volé nos boîtes à lunch.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]